7 Nisan 2023 Cuma

Günün izi: 3

 30 Mart 

Civardaki kedi nüfusu nispeten arttı. Sani'nin geçimi fena değil. İrice, kirli suratlı bir erkek sarman hariç. Onu görünce donakalıyor. Pencereyi açıyorum örneğin, gece yatacağız artık, eve çağırıyorum. Durduğu yerle aram 1-1,5 mt. O kısacık kol mesafesini aşıp gelemiyor. Bu sabah benzer bir sahne tekrarlanınca kafama dank etti. Donmak tam da böyle bir şey. Dışarıdan çok çabasız bir yerdeymiş gibi gözüktüğün halde kıpırdayamamak, eyleme geçememek. 

Sabah evden çıkmak üzereyim. Pencereyi açıp seslendim. Beni gördü ama ezeli düşmanı ortalarda salındığı için eve yaklaşmak yerine kaçtı. Biliyorum, seslenmek işe yaramayacak. Dışarı çıktım. Kaçtığı yöne doğru yürüdüm. Duvara yaslanmış bir sıra irice seramik bloğun arkasına sinmiş. Küçücük bir girişi var sığınağının. Önünde birkaç şimşir, bir de zakkum fidesi... Sesimi duyunca minik kafasını dışarı uzattı. Biliyor kötü kedi oralarda. Çıkar çıkmaz yanıma gelmek yerine duvarın üstüne atladı. Demirlerin arasından geçiverdi. Bir kedi çevikliğiyle elimi uzattım. Ensesinden kavradım. Tutup aldım. "Ay sen korktun mu? Canım benim. Korkma geçti. Gel evimize gidiyoruz," dedim. Dişlerini geçirmek istedi önce. Sonra sakinleşti. İçeri girdik. Tehlike savuşmuştu. İki, üç silkelendi. Esnedi, gerindi. Kendime Türk kahvesi pişirirken biraz ayran içti. Balkona geçtik. Ben müzik dinleyip kahvemi yudumladım. O güneşe yayıldı. Gözlerini kıstı. 

Sıradan bir sabah değildi arkadaşım. Küçük bir a-ha anıydı daha çok! Bir anda okuduklarım, dinlediklerim yağdı üstüme. Sürüngen beyin, sempatik sinir sistemi, otonom sinir sistemi, parasempatik sinir sistemi, vagus'u yatıştırmak, savaş ya da kaç, don, yaranma tepkileri... Bu hevesle yeni kitap siparişleri verdim. Elime geçsin, okumaya başlayayım, yeri geldikçe paylaşırım. 

4 Nisan 

Şu yazıyı okuduğumdan beri evde vippasana deneme fikri dolanıp duruyordu. Hafta sonu kızım yatılı okul gezisine çıkınca fırsat bu fırsattır dedim. 24 saatliğine denemeye karar verdim. Dörtte iş bitti. Toparlanma, alışveriş, son dakika haber vermeler vs derken altıya doğru eve girdim ve başladım. Akşam bir önceki günden kalan yemekleri yedim. Balkonda oturdum. Sakince kahve içtim. Soda içtim. Dışarıyı izledim. En çok sıkılacağımdan korkmuştum. Sıkılmadım. Bulutları, çiçekleri, kelebekleri, sitenin havuzundaki suyun çırpınışını izledim. Mutfağı toparladım. Sani'ye iki üç kere seslenecek oldum. Kucağıma yayılmasına izin verdim. Ayaklarıma sokulmasına... Okşadım, yumuşacık tüylerini... Bulaşıkları kaldırdım. Çalışma odasındaki şifonyer çok dağınıktı. Hedefim onu toplamaktı. Oraya giriştim. Bolca kâğıt çöp çıkardım. Elime şiş geçince, hadi dedim, bir şeyler öreyim. Hiç de iyi değilimdir örgüde, düz örgü bilirim sadece. Beş sıra, bir bileklik öreyim, dedim. Koyuldum. Epey elimi oyaladı, zihnimi susturdu. Zannettim ki, susunca eski defterler açılacak ortaya, düşüneceğim, hayıflanacağım, hafifleyeceğim, ağırlaşacağım, pek öyle etkisi olmadı bende. Örgümü bitirdim. Vakitlice uyuyayım, dedim. Tamamen kesintisiz sayılmasa da uyudum. Sekizde kalktım. Biraz yoga yaptım. Kahvaltının ardından çamaşır yıkadım. Ütü yaptım. Bahçeye hanımeli diktim. Bitki çitinin diplerini çapaladım. Epeyce ısırgan söktüm. Çiçekleri suladım. Dinlendim. İki saat uyukladım Sani ile beraber. Kendime gün ortası dinlenmesi verebilmek ne büyük lüksmüş. Yemek yedim. Banyoyu temizledim. Bir anda saat altı oldu. Daha yapabileceğim yığınla iş vardı oysa. Telefonu aldım elime. İnterneti açtım. Dünya bensiz de dönüyormuş. Anladım. 

İlk deneme için 24 saat fena değil ama pek de  derinleşemedim. Akşam saatinde başlamam da etkisini seyreltti bence. Ertesi gün de kısmen ev işiyle geçti. Amaç bedeni yoğun ve meşgul tutup kendinden kaçmak değildir muhtemelen. Benimkisi daha çok dijital detoks oldu. Bir dahaki sefere en az 36 ya da 48 saat deneyimlemek gerekir diye düşünüyorum. Ya da ailece dijital detoks denenebilir. Cumartesi akşam giriş pazartesi sabah çıkış şeklinde. İnternet, telefon, ekranın olmadığı bir hafta sonu 

5 Nisan 

Bugün Euripides'in yazdığı Troyalı Kadınlar tragedyası hakkındaki yazıyı bitirebilmek için biraz araştırma yaptım. Euripides zengin bir aileden gelen, geçim sıkıntısını aşmış ve kendisini yazarlığa adamış birisi. Dönemin tragedya kurallarını da alt üst etmiş, pek çok yenilik getirmiş. Öyle ki, Euripides'in yapıtlarını tarihten alırsanız modern tiyatro doğmaz diyen araştırmacılar bile var. En önemli katkısı kadınları dile getirmek. Troyalı Kadınlar bugün okunduğunda bile savaşın asıl kaybedeninin kadınlar ve çocuklar olduğunu gösteriyor.

6 Nisan

Hapaka'da Feride Gürsoy'un verdiği Atalardan Gelen Şifa ve Aile Dizilimi seminerini kayıttan izledim. Yaklaşık iki saat süren seminerde aile diziliminin mantığı, atalardan gelen blokajların sonraki nesilleri nasıl etkilediği anlatıldı. Feride Gürsoy, aile dizilimini bir tür dedektifliğe benzetiyor. Kayıplar, kavuşamamalar, erken ve ani ölümler, göçler, depremler, tutulamayan yaslar, bunların her biri çözülmesi gereken meseleler... Aile dizilimini belki duydunuz, belki yaptırdınız, belki Zeytin Ağacı dizisinden biliyorsunuz. Uzun uzun anlatmaya gerek yok. Beni etkileyen birkaç yere değineceğim. Uzak Doğu gezimizde bir ölüm konvoyuna rastladığımızda konuşmuştuk arkadaşımla. Ölünün yanında çok bağırarak ağıt yakarak ağlamanın onu korkutacağını, yumuşak ve sakin bir sesle sen çok iyi bir ruhsun, elinden geleni yaptın, şimdi huzurla gidebilirsin diye uğurlanmasının çok daha doğru olacağını söyledi. Sıralı, beklenen, doğal ölüm bu imkânı tanıyor bize. Örneğin babam, yatağında, uykusunda sabaha karşı öldü. Ağrısı, sızısı yoktu. Beslenmeye takati yoktu artık. Bedenini yavaş yavaş ölüme hazırladı ve gitti. Yanına gittim, elini öptüm, kasılmış avcunun arasına parmağımı koydum. Fotoğrafını çektim. Vedalaştım. Bedeninin bütünlüğü bozulmamıştı. Yüzüne bakabildim. Bedeni acı çekmemişti. Yanından çıktım. Ağlayarak kuzenimi aradım. Hazırlıklara başlasınlar diye. Ama son deprem büyük bir toplumsal travmaydı. Hiç kimse bu kadar ağır beton bloklar altında ezilerek ölümü beklemeyi hak etmedi. Korku ve acı içinde ölümü beklemek ruhları için ne kadar ağır bir yük. Onların bu acılar içinde ölmeyi beklediğini bilmek geride kalanlar için ne büyük bir yük. Kimlik teşhisi için onlara son kez bakanlar, bu kareyi silmek isteyecek zihninden, çok acı verecek çünkü. Haklılar. Feride Gürsoy diyor ki, bu tür ölümler anılmak, hatırlanmak istenmez. Kalanlar pek konuşmak istemez. Onları anın, ölüm anlarıyla değil, öncesiyle anın, güzel anlarıyla, ruhları huzur bulsun ve ışıklı atalardan olsun diye anın, diyor. 

Seminerin sonuna doğru bir meditasyon da yaptırdı. Anneanne, anne dede, babaanne, baba dede, her birini ve onların anne babalarını andığımız bir meditasyon. Anneannem genç yaşta, kendisinden çok çok büyük, dul ve yetişkin çocukları olan dedemle evlendirilmiş. Dedemi hiç tanımadım. Ablam henüz bebekken ölmüş. Annem onu her zaman nüktedan, evlatlarına karşı mesafeli ama şefkatli biri olarak anlatır. Anneannemi tanıdım. Hayli katı ve inatçı bir kadındı. Çocukları arasında ayrımcılığı had safhadaydı. Dayıma açıkça düşkündü. Onun çocuklarını diğer torunlarına yeğ tuttuğunu söylermiş teyze kızlarıma, bunu edepli bir şekilde değil elbette. Dedemle evleneceğini duyunca elindeki tavayı attığı da yine çocukken duyduklarım arasındaydı. Meditasyon anneannemle ve onun atalarıyla başladı. Kendimi en rahatsız hissettiğim yer de burası oldu. Sanki boynuma bir el dolanmış da sıkıyor gibi bir konforsuzluk hâli bahsettiğim. Sebepsiz yere kendimi sıkkın hissettiğim kimi anlarda boynumdan bildiğim bir his bu. Gayri ihtiyari elim gider, oradaki elleri uzaklaştırır gibi silkeler. Anne dedeme baktığımda içim sevgiyle, minnetle doldu. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Onun ve soyunun desteğini istemek, onların atlattığı her türlü badireye rağmen, bugün 2023 yılındaki torunları Tuğba ve kızı ile soylarının devam ettiğini söylemek beni çok duygulandırdı. Bunu babaannem ve tanımadığım Hilmi dedem için de yaptım. Onlarla da hayali bile olsa temas bana iyi hissettirdi. Babaannem ve dedem şanslı. Yaşamımızın içinde, sık sık hatırlanan, düzenleri korunan ruhlar hali hazırda. Eh bu da hepimiz için iyi bir şey olsa gerek. 





4 yorum:

  1. Vipassana deneyimin kısa olduğu için sadece rahatlatmış, daha uzun olursa yani en az 48 saat hatta daha uzun, etkisini hissedebiliyor insan. ben de 24 saatlik denemeler yapıyorum da arada, o uzun deneyimler gibi olmuyor, ondan biliyorum ama rahatlatıyor yine de insanı :)
    ölmüş sevdiklerimle çok sık konuşur dertleşirim, bazen de yaşadığım aydınlanmaları böyle anlarda yaşayınca sanki onlarla aramda bir bağ varmış hiç kopmamış hissi gelir, sevinirim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benimki dijital detoks oldu, kafa dinlemek oldu, farkındayım. Daha uzun süre deneyebilirim umarım. Onlara da iyi geliyordur bence konuşmak, hatırlanmak.

      Sil
  2. Dijital detoks hep yapmak istediğim fakat hiçbir zaman eyleme geçemeyen bir arzu olarak içimde bir yerlerde durur. Ama ben bilerek yapmıyorum sanırım, kontrolü bırakmak hoşuma gitmiyor (O da neyin kontrolüyse...) Sana iyi gelmesine sevindim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dijital araçlar zihni feci çeliyor. Gün içinde hepimiz aynı anda onlarca farklı işle uğraşmak zorunda kalıyoruz. Her defasında yalnızca tek şey yapabilmek için arada off tuşuna basmak iyi geliyor.

      Sil