Halide Edip Adıvar'ın en bilinen yapıtı, Ateşten Gömlek İstanbul'da çıkan günlük siyasi bir gazete olan İkdam'da 6 Haziran-11 Ağustos 1922 tarihleri arasında tefrika edildi. 1923 yılında ise Teşebbüs Matbaası'nda kitap bütünlüğünde basıldı. İlk basım eski alfabe ile gerçekleşti. Harf inkılabının ardından yeni alfabe ile yeniden doğdu. O günden bugüne sayısız kez, farklı yayınevleri tarafından yayımlandı. TRT ekranlarında mini dizi olarak gösterildi. Cumhuriyet tarihi boyunca farklı kuşaklar tarafından okunmaya, incelenmeye devam etti. Onu eşsiz kılan, milli mücadele hakkında yazılan ilk roman olmasıydı.
Bu hiç de şaşırtıcı değildi çünkü Halide Edip, Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul’dan ayrılarak Ankara’ya gitti. Mustafa Kemal’in yanında yer aldı. Amerikan Koleji mezunu, iyi derecede İngilizce ve Fransızca bilen Halide Edip, Ankara günlerinde gelen yabancı gazeteci ve siyasetçilerle görüşmelerde çevirmenlik yaptı, ulusal ve dış basına haberler geçti, Anadolu Ajansı’nın kurulmasında ön ayak oldu.
1921 yılının mayıs sonlarından itibaren cepheye geçti. Kızılay
Hastaneleri’nde çalışarak, gurur duyduğu onbaşı ünvanını kazandı. Askerler
arasında Halide Onbaşı olarak bilinen Halide Edip, gençlik yıllarından itibaren
edebiyat ve siyasetle yakından ilgiliydi. Günlük gazetelerde siyasi yazılar
kaleme alıyordu. İzmir’in işgalinden sonra Sultanahmet Mitingi’nde yaptığı
konuşmayla iyi bir hatip olduğunu da kanıtladı. Dönemin aydınlarının konuşmacı
olduğu bu mitingler, işgallere karşı halk direnişini savunuyor, milli bilinci
uyandırıyor ve örgütlenmeyi sağlıyordu. Söz konusu mitingte Halide Edip
karşısındaki 200 bin kişilik kalabalığa şöyle yemin ettirmişti:
“Türkiye’nin
istiklal ve hayat hakkını alacağı güne kadar hiçbir korku, hiçbir meşakkat
önünden kaçmayacağız. Yedi yüz senelik tarihin ağlayan minareleri altında yemin
ediniz.”
Bu
coşkulu miting, yüreklerde alevlenen milli direniş ruhu, romanda da yer alıyor,
roman kahramanlarının milli mücadeleye katılmak için Anadolu’ya geçmelerine
vesile oluyordu. Roman, her türlü yokluk karşısında, ölüme meydan okuyanların,
gözünü kırpmadan ateşten gömleği sırtına geçirenlerin anlatısıydı. Dönemin
ruhunu çok iyi yansıtan ateşten gömlek metaforu Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun
buluşuydu. İkili arasında geçen bir sohbette Yakup Kadri, “Ateşten Gömlek”
adında bir roman yazacağını söylemişti. İsmi çok beğenen ve kendisi de
kullanmak isteyen Halide Edip, kitabın başına “Yakup Kadri Bey’e Açık Mektup”
başlığıyla bir sunuş yazısı kaleme aldı ve durumu okurlara izah etti ve Yakup
Kadri’den ismi ondan önce kullandığı için özür diledi. Yazı, Halide Edip’in şu
sözleriyle bitiyordu:
“Benim
“Ateşten Gömlek” eğer zaman söndürüp bir tarafa atmazsa Türk romanları arasında
iki tane “Ateşten Gömlek” olacak. Belki elli sene sonra bir kütüphane rafında
yan yana oturacak olan bu iki kitap Hans Andersen’in masallarındaki gibi belki dile
gelir, birbirlerine geçmiş günleri söylerler. Kimbilir o uzak atide Türk
gençliğinin sırtındaki “Ateşten Gömlek” ne kadar bizimkilerden başka
olacaktır.”
Yakup
Kadri bu isimle bir roman yazmadı. Ancak Halide Edip’in Ateşten Gömlek’i aradan
geçen yüz bir yıla rağmen hâlâ ilk günkü tazeliğinde. Pek çok bakımdan da öncü
bir roman üstelik. Romanın anlatıcısı Peyami, cephede aldığı yaralar nedeniyle bacaklarını
yitirmiş, başına saplanan kurşunun çıkarılmasını beklemektedir. Doktorlar onu
ameliyata alana kadar başından geçenleri Ateşten Gömlek adını verdiği günlüğüne
yazmaktadır. Peyami’nin hatıraları arasında Ayşe’nin yeri büyüktür. Ayşe,
yıllar önce aile büyükleri tarafından Peyami’ye eş adayı olarak görülmüş,
birbirlerini tanıyabilmeleri amacıyla da İzmir’den İstanbul’a davet edilmiştir.
Peyami bu olasılık üzerine soluğu Almanya’da almış ve evlilik
gerçekleşmemiştir. Ayşe, bir başkasıyla evlenerek İzmir’e dönmüştür. İzmir’in
işgali sırasında eşi ve çocuğu öldürülen genç kadın İstanbul’a kaçmış, Peyami
ve annesinin yanında misafir olarak kalmaya başlamıştır. Ayşe’nin işgal
sırasında tanık olduğu acılar, söz konusu mitingte dinledikleri, Peyamilerin
evinde kalan Cemil ve dava arkadaşı İhsan ile sohbetleri neticesinde milli
bilinci canlanmaya başlamış ve Milli Mücadele saflarında yerini almıştır.
Romanın diğer erkek kahramanları, özellikle de Peyami üzerinde etkisi büyük
olan Ayşe ev işleri yapan, çocuk büyüten bir kadın prototipinden hayli uzaktır.
Romanı öncü kılan da kadın temsilindeki bu değişikliktir. Kadın, hapsedildiği
ev içlerinden kamusal alana çıkmış, milli idealleri, fikirleri benimsemiş, bu
uğurda yola çıkarak hem fiziksel hem de zihinsel dönüşümünü gerçekleştirmiş,
modern kadın figürünü de kanlı canlı ortaya sermiştir. Çünkü devrim yalnızca
topla tüfekle değil, sanat, özellikle de edebiyat yoluyla da inşa edilmektedir.
Mücadele henüz sürerken yazılan “Ateşten Gömlek” tam da bu sebeple okura sadece
bir belgesel gibi içeride yaşananları aktarmakla yetinmez; yeni milli kimliği
de ortaya koyar. Zira devrim, tüm olumsuzluklara karşın, yüreği vatan ve millet
sevgisiyle dolu olanların, halka liderlik edenlerin, topluma yön veren
kişilerin, öz değerlerine yabancılaşmadan yüzünü moderne çevirenlerin, üzerine
düşen vazifeyi yerine getirmekten imtina etmeyenlerin, vatana hizmet aşkıyla
yanıp tutuşanların, ateşten gömleği sırtına geçirmekte beis görmeyenlerin
cesareti, kararlılığı, çalışkanlığı, dirayeti, inadı sayesinde gerçekleşmek
üzeredir ve kazanımlarının nesilden nesile aktarılması arzulanmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder