17 Ekim 2023 Salı

Zamanın Söndüremediği Roman: Ateşten Gömlek

 


Halide Edip Adıvar'ın en bilinen yapıtı, Ateşten Gömlek İstanbul'da çıkan günlük siyasi bir gazete olan İkdam'da 6 Haziran-11 Ağustos 1922 tarihleri arasında tefrika edildi. 1923 yılında ise Teşebbüs Matbaası'nda kitap bütünlüğünde basıldı. İlk basım eski alfabe ile gerçekleşti. Harf inkılabının ardından yeni alfabe ile yeniden doğdu. O günden bugüne sayısız kez, farklı yayınevleri tarafından yayımlandı. TRT ekranlarında mini dizi olarak gösterildi. Cumhuriyet tarihi boyunca farklı kuşaklar tarafından okunmaya, incelenmeye devam etti. Onu eşsiz kılan, milli mücadele hakkında yazılan ilk roman olmasıydı. 



Bu hiç de şaşırtıcı değildi çünkü Halide Edip, Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul’dan ayrılarak Ankara’ya gitti. Mustafa Kemal’in yanında yer aldı. Amerikan Koleji mezunu, iyi derecede İngilizce ve Fransızca bilen Halide Edip, Ankara günlerinde gelen yabancı gazeteci ve siyasetçilerle görüşmelerde çevirmenlik yaptı, ulusal ve dış basına haberler geçti, Anadolu Ajansı’nın kurulmasında ön ayak oldu.



1921 yılının mayıs sonlarından itibaren cepheye geçti. Kızılay Hastaneleri’nde çalışarak, gurur duyduğu onbaşı ünvanını kazandı. Askerler arasında Halide Onbaşı olarak bilinen Halide Edip, gençlik yıllarından itibaren edebiyat ve siyasetle yakından ilgiliydi. Günlük gazetelerde siyasi yazılar kaleme alıyordu. İzmir’in işgalinden sonra Sultanahmet Mitingi’nde yaptığı konuşmayla iyi bir hatip olduğunu da kanıtladı. Dönemin aydınlarının konuşmacı olduğu bu mitingler, işgallere karşı halk direnişini savunuyor, milli bilinci uyandırıyor ve örgütlenmeyi sağlıyordu. Söz konusu mitingte Halide Edip karşısındaki 200 bin kişilik kalabalığa şöyle yemin ettirmişti:



“Türkiye’nin istiklal ve hayat hakkını alacağı güne kadar hiçbir korku, hiçbir meşakkat önünden kaçmayacağız. Yedi yüz senelik tarihin ağlayan minareleri altında yemin ediniz.”

Bu coşkulu miting, yüreklerde alevlenen milli direniş ruhu, romanda da yer alıyor, roman kahramanlarının milli mücadeleye katılmak için Anadolu’ya geçmelerine vesile oluyordu. Roman, her türlü yokluk karşısında, ölüme meydan okuyanların, gözünü kırpmadan ateşten gömleği sırtına geçirenlerin anlatısıydı. Dönemin ruhunu çok iyi yansıtan ateşten gömlek metaforu Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun buluşuydu. İkili arasında geçen bir sohbette Yakup Kadri, “Ateşten Gömlek” adında bir roman yazacağını söylemişti. İsmi çok beğenen ve kendisi de kullanmak isteyen Halide Edip, kitabın başına “Yakup Kadri Bey’e Açık Mektup” başlığıyla bir sunuş yazısı kaleme aldı ve durumu okurlara izah etti ve Yakup Kadri’den ismi ondan önce kullandığı için özür diledi. Yazı, Halide Edip’in şu sözleriyle bitiyordu:

“Benim “Ateşten Gömlek” eğer zaman söndürüp bir tarafa atmazsa Türk romanları arasında iki tane “Ateşten Gömlek” olacak. Belki elli sene sonra bir kütüphane rafında yan yana oturacak olan bu iki kitap Hans Andersen’in masallarındaki gibi belki dile gelir, birbirlerine geçmiş günleri söylerler. Kimbilir o uzak atide Türk gençliğinin sırtındaki “Ateşten Gömlek” ne kadar bizimkilerden başka olacaktır.”

Yakup Kadri bu isimle bir roman yazmadı. Ancak Halide Edip’in Ateşten Gömlek’i aradan geçen yüz bir yıla rağmen hâlâ ilk günkü tazeliğinde. Pek çok bakımdan da öncü bir roman üstelik. Romanın anlatıcısı Peyami, cephede aldığı yaralar nedeniyle bacaklarını yitirmiş, başına saplanan kurşunun çıkarılmasını beklemektedir. Doktorlar onu ameliyata alana kadar başından geçenleri Ateşten Gömlek adını verdiği günlüğüne yazmaktadır. Peyami’nin hatıraları arasında Ayşe’nin yeri büyüktür. Ayşe, yıllar önce aile büyükleri tarafından Peyami’ye eş adayı olarak görülmüş, birbirlerini tanıyabilmeleri amacıyla da İzmir’den İstanbul’a davet edilmiştir. Peyami bu olasılık üzerine soluğu Almanya’da almış ve evlilik gerçekleşmemiştir. Ayşe, bir başkasıyla evlenerek İzmir’e dönmüştür. İzmir’in işgali sırasında eşi ve çocuğu öldürülen genç kadın İstanbul’a kaçmış, Peyami ve annesinin yanında misafir olarak kalmaya başlamıştır. Ayşe’nin işgal sırasında tanık olduğu acılar, söz konusu mitingte dinledikleri, Peyamilerin evinde kalan Cemil ve dava arkadaşı İhsan ile sohbetleri neticesinde milli bilinci canlanmaya başlamış ve Milli Mücadele saflarında yerini almıştır. Romanın diğer erkek kahramanları, özellikle de Peyami üzerinde etkisi büyük olan Ayşe ev işleri yapan, çocuk büyüten bir kadın prototipinden hayli uzaktır. Romanı öncü kılan da kadın temsilindeki bu değişikliktir. Kadın, hapsedildiği ev içlerinden kamusal alana çıkmış, milli idealleri, fikirleri benimsemiş, bu uğurda yola çıkarak hem fiziksel hem de zihinsel dönüşümünü gerçekleştirmiş, modern kadın figürünü de kanlı canlı ortaya sermiştir. Çünkü devrim yalnızca topla tüfekle değil, sanat, özellikle de edebiyat yoluyla da inşa edilmektedir. Mücadele henüz sürerken yazılan “Ateşten Gömlek” tam da bu sebeple okura sadece bir belgesel gibi içeride yaşananları aktarmakla yetinmez; yeni milli kimliği de ortaya koyar. Zira devrim, tüm olumsuzluklara karşın, yüreği vatan ve millet sevgisiyle dolu olanların, halka liderlik edenlerin, topluma yön veren kişilerin, öz değerlerine yabancılaşmadan yüzünü moderne çevirenlerin, üzerine düşen vazifeyi yerine getirmekten imtina etmeyenlerin, vatana hizmet aşkıyla yanıp tutuşanların, ateşten gömleği sırtına geçirmekte beis görmeyenlerin cesareti, kararlılığı, çalışkanlığı, dirayeti, inadı sayesinde gerçekleşmek üzeredir ve kazanımlarının nesilden nesile aktarılması arzulanmaktadır.

                                                                                                                 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder