Bir süredir hem hekimlikte hem yaşamda defansif yaklaşımı benimsediğimi görüyorum. Kişilerin bana gönderdikleri ilk sinyaller, beden dilleri, beklentilerine dair sezdiklerim, olası sonuçlar üzerine düşüncelerim belirliyor onlarla kuracağım ilişkiyi ya da kurmayacağım ilişkiyi...
Bu bir yargı mı? Emin değilim. Daha çok kendini koruma güdüsü, bir seçim. Nasıl insanlarla çalışmak, arkadaşlık kurmak istediğime dair bir seçim. Çünkü her ilişki işbirliğine, gücü birlikte kullanmaya, dayanışmaya ve dengeye gereksinim duyuyor, en çok da emeğe... Yorgunluk ve sularımı bulandıracak insanları dışarıda bırakmak, ihtiyaç duyduğum şeffaflığı, hafifliği, huzuru sağlayanları içeride tutmak istiyorum. İşte bu yüzden yargı değil bir seçim.
Bir başka seçimse, zalim, kurtarıcı, kurban üçgeninden olabildiğince kaçmak.
Özellikle her kendini kurban olarak görene sırtımda alet çantam koşarak gitmekten vazgeçtim, vazgeçiyorum, vazgeçeceğim. Kendini sıkıştıran sonra da açan bir zemberekten dökülen anlar ve ayrıntılar yığınının altında ezilmek istemiyorum. Bu anlara ve ayrıntılara maruz kaldıkça boynum geriliyor. Anlıyorum başka başka zihinlerin gereksizce çoğaltılmış, fazladan anlam yüklenmiş durumlarını, şikâyetlerini dinlemek istemiyor. Dahası kendiminkilere de tahammül edemiyor. Hak veriyorum ona. Hep haklı olan, hep geçmişte yaşayan, seçimlerinin sorumluluğunu almayan, sorumluyu hep dışarıda arayan insanların bedenimi, zihnimi, zamanımı ele geçirmesine izin vermiyorum. Aşılmaz duvarlar örüyorum kimilerine. Sahte nezaketlere yer vermeyen duvarlar... Kendime yabancılaştıracak kadar kalın duvarlar örüyorum. Defansif yaşam böyle başlıyor. Üzerine düşüncelerle devam ediyor.
Sınırlar muğlak, şikâyet ve sohbet etmek ya da dertleşmek arasındaki ayrım nedir, belki de haksızlık ediyorum birilerine derken boynum bas bas bağırmaya devam ediyor. Anlıyorum ki bedenim neyi istediğini, neyi istemediğini benden daha iyi biliyor.
* Görsel, www.fr.dreamstime.com adlı web sitesinden alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder