10 Haziran 2015 Çarşamba

NASIL YAZAR/ŞAİR OLDUM? (12)



YAZININ DAİMİ ACEMİSİ

“Nasıl yazar oldum,” sorusuna cevap vermek yerine yazmaya nasıl başladığımı anlatabilirim. Ben üç dört yaşındayken televizyonda “Alacakaranlık Kuşağı” diye bir program vardı. Bu yayın kuşağında korku filmleri olurdu. İzin verilmediği için, yattığım odanın salona açılan ve direkt televizyonu gören kapısının aralığından gizlice izlerdim. Çok korkardım, korkmayı severdim de. Sonra da karmaşık, uzun, bazen de rahatsız edici rüyalar görürdüm. Ev ortamından da beslenen bu rüyalar giderek kâbusa dönüşüp dayanılmaz bir hâl almaya başladı sonra. Her gece ağlayarak uyanıyordum ve yeterince ayılmadan yeniden uyursam kâbuslar devam ediyordu. Yazmayı görece erken bir yaşta öğrenmiştim. Annem bana eski bir ece ajandası verip kâbuslarımı yazmamı önerdi. Beş yaşımdan dokuz yaşıma kadar o ajandaya önce beni rahatsız eden kâbusları, sonra da ilginç gelen düşleri yazdım. Yazarken iyi hatırlamadığım yerleri uydurdum, roman yazıyorum diyerek rüyaları birbirine bağladım. Adını da “Mavi İlacın Yaratıcıları” koymuştum.

Sonraki yıllarda üniversiteye girene dek düzenli olarak günlük tuttum. Günlüklerimde de kurgusal yanlar, kendime bile bile söylediğim ufak yalanlar vardı. Ne de olsa geleceğin geçmişini kuruyordum yazarken. Ve onu biraz değiştiriyordum. Lise yıllarında kurgusal metinler yazmaya da başladım. Bunların ilkleri özyaşamöyküsel oluyordu, hafiften kurgusal olana evriliyordu. Sonra kendi hikâyemi anlatma hevesinden neyse ki biraz sıyrıldım, en azından o kadar açık etmedim bunu. Üniversiteye başladığım yıllarda meselem edebiyatın kendisi oldu. Ne yazdığımı, nasıl ve neden yazdığımı düşünmeye başladım. İlk öyküm 2003 yılında, o sıralar ODTÜ’de çıkan, benim de bir süre ekibinde yer aldığım Nikbinlik’te yayımlanmıştı. Sonraki beş altı yıl kuramsal okumalara da ağırlık verdim. Siyaset tarihi, sosyoloji ve felsefi düşünce tarihinden haberdar oldum. Edebiyat kuramcılarını okudum anladığımca. En önemlisi sinemaya ilgim arttı. Bazı günler birden fazla film izliyor, bunlarla ilgili kendime küçük notlar alıyordum. Bu sayede öyküde atmosfer ve görselliğin önemini sezinledim. Keyifli bir kapanmaydı. 2008 yılında bir arkadaşımın yönlendirmesiyle Perşembe Grubu toplantılarına katılmaya başladım. (Ankara’da her perşembe toplanan bir okur yazar grubu) Burada yazdıklarım disiplinli şekilde bir araya geldi. Büyük dergilere öykü gönderdim, bir öyküm 2009 Ocak ayında Varlık’ta yayımlandı. Sanırım ondan daha büyük bir heyecan ve sevinç yaşamadım daha sonraları. Yine Perşembe’deki arkadaşların yönlendirmesiyle ilk kez bir dosya oluşturmayı düşündüm. Yayın dünyasından kimseyi tanımadığım için el yordamıyla ilerliyordum. Aynı yıl Perşembe toplantılarını izlemeyi bıraktım. 2010’da “Deli Bal” adlı öykü dosyamla Yaşar Nabi Nayır ödülüne katıldım. Amacım hiçbir yayınevinin kapısına gitmeden kitap yayımlatmaktı açıkçası. Ödüle değer bulunan dosyayı basıyordu Varlık. “Deli Bal” ödüle değer bulundu ve basıldı. Gönül borcu duyduğum yazarlardan ulaşabildiklerime birer kitap göndermiştim. Hasan Ali Toptaş da bu yazarlar arasındaydı. Kitabın baskısı tükenmişti. Bu sırada Can Yayınlarına kitabımı önerdiğini duydum. Elimde kalan iki kopyadan birini Faruk Duman’a gönderdim. Bir süre bekledikten sonra ikinci dosyamı da görmek istediklerini söylediklerinde telaşa düştüm. Artık sürekli yazmam mı gerekecekti? Benim için dosya oluşturmak onlarca öykü yazıp içinden on kadarını seçmekti. Pek üretken olmadığım da düşünülürse gözüm korkmuştu. Elimdeki öykülerden hoşuma gidenleri derleyip ikinci dosya olarak gönderdim. Uzun bir süre bekledikten sonra yayın kurulunun kitaplarımı beğendiğini ve basacaklarını öğrendim. Kitapların çıkışıyla eş zamanlı doğum yaptım. Kızım Leyla ile yaşadığım büyü beni edebiyattan biraz uzaklaştırdı. Onunla akıp giden mucizevi dünyaya kapılmıştım, buna uyum sağladığımda ise biraz tembelleşmiştim ve zamanımı yönetemiyordum. Daha sonra ikinci kitabım “Kanatları Ölü Açıklığında” çok sevdiğim ve bir şekilde özdeşlik kurduğum bir yazarın adına verilen ödüle layık görüldü, Selçuk Baran öykü ödülüne. Bu ödül beni sürdürmeye yüreklendirdi. Şimdilerde üçüncü dosyamı hazırlıyorum.

Bunları anlatarak yazmaya nasıl başlayıp genel olarak nasıl sürdürdüğümü, nelerden güç aldığımı söylemiş oldum sadece. Yine bu yoğunlukta sürmesini dilerim yazma uğraşımın. Ve yazının daimi acemisi olmayı, hiçbir zaman “olmamayı” dilerim. Teşekkürler

Pelin Buzluk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder