Tam öğle yemeğimizi bitiriyorduk ki, annem babama şöyle dedi:
"Bu öğleden sonra Pıtırcık için randevu aldım, di-giş-çigi-digen."
Babam peçetesini katlamayı bıraktı, anneme kocaman gözlerle bakıp sordu:
"Kimden randevu aldın? Kimden?"
"Dişçiden ama gitmek istemiyorum," dedim.
Annem dişçiye gitmem gerektiğini, kaç gündür dişimin ağrıdığını, dişçiye gittikten sonra hiç canımın acımayacağını söyledi.
Ben de anneme dişçiden sonrasını umursamadığımı, asıl dişçide olacaklardan korktuğumu söyledim. Sonracıma dedim ki, artık dişim ağrımıyor ve ağlamaya başladım.
Babam eliyle masaya vurup bağırdı:
"Pıtırcık! Çok ayıp! Böyle ağlanıp sızlanmalara hiç gelemem. Artık bebek değilsin, koca adam gibi davranmalısın. Dişçi sana kötü bir şey yapmayacak, çok nazik biri dişçi, sana şeker verecek. Yürekli olacaksın, annenle birlikte uslu uslu dişçiye gideceksin."
Annem de beni dişçiye babamın götüreceğini çünkü onun için de randevu aldığını söyledi. Babam çok şaşırmış gibiydi. İşe dönmesi gerektiğini söyledi, ama annem ona bugün öğleden sonra izinli olduğunu, bu yüzden randevuyu bugün aldığını söyledi.
Babam alçak sesle anneme dişinin artık ağrımadığını, bu meseleyi daha sonra halledebileceklerini söyledi. Anneme baktı, bana baktı, sanki o da ağlamaya başlayacak gibi geldi bana.
Öğle yemeğinden sonra babamla birlikte dişçiye gitmek üzere evden çıktık. Arabada pek eğlendiğimiz söylenemezdi. Babamı hiç bu kadar yavaş araba kullanırken görmemiştim. Çok derin bir şeyler düşünüyor gibiydi.
Sonracıma bana bakmadan dedi ki:
"Pıtırcık, gel erkek erkeğe konuşalım. Dişçiden kaçmaya ne dersin? Gidip arabayla bir tur atarız, annene de bir şey söylemeyiz. Çok da güzel bir şaka olur."
Babama bunun gerçekten çok güzel bir şaka olacağını, benim de kendisinden yana olduğumu, ama annemin bu şakaya güleceğini hiç sanmadığımı söyledim. Babam derin derin iç geçirdi, çok üzgün görünüyordu, zaten bütün bunları biraz gülelim diye söylemiş, öyle dedi.
Babama bayılıyorum, canı sıkkın olduğunda bile şaka yapabilecek kadar yürekli çünkü.
Dişçinin önünde tam bir arabalık yer vardı.
"İnanılmaz, insan arabasını park etmek istediğinde hiçbir yer bulamaz, şu hale bak," dedi babam.
Ben de ona evlerin etrafında bir tur daha dönmeyi önerdim, belki boş park yeri dolardı. Babam kaderin ağlarını bir kez ördüğünü söyleyip park etti.
Babam dişçinin kapısını çaldı. Ben de dedim ki:
"Kimse kapıyı açmıyor baba, başka bir gün geliriz."
Tam dönecektik ki, kapı açıldı Çok nazik bir hanım bize içeri buyurmamızı, doktorun bizi birazdan kabul edeceğini söyledi.
Bizi küçük bir salona aldılar. Koltuklar vardı, üstünde dergiler olan bir sehpa vardı, şöminenin üstünde atları durdurmaya çalışan çıplak bir adamın metalden küçük bir heykelciği vardı, koltuktaysa giyimli ama metal olmayan bir adam oturuyordu.
Biz de oturduk, okumak için birer dergi aldık, çok eğlenceli değildi, ama dergilerin neredeyse hepsinde dişlerden söz ediliyordu, dişçi aletlerinin resimleri vardı bir de. Fotoğrafların çoğunda inanları içeriden görüyordunuz, hiç hoş değildi. Öteki dergilerse çok eski ve yırtılmıştı.
Hoşuma giden tek şey, kapağında Fransa Turu'nu kazanan bisikletçinin fotoğrafının olduğu dergiydi. Turu nasıl kazandığını anlatıyordu. Koltuktaki amca o ana dek hiç konuşmamıştı, ama dergileri bıraktığımızı görünce babamla konuşmaya başladı.
"Ufaklık için mi geldiniz?" diye sordu.
Babam ikimizin de muayene olacağını söyledi. Amca kaygılanmamızı, çok iyi bir dişçiye geldiğimizi söyledi.
"Aman canım! Biz korkmuyoruz ki, öyle değil mi Pıtırcık?" dedi babam.
Bense babamla çok gurur duyduğum için onun gibi yaptım:
"Aman canım!"
Amca çok haklı olduğumuzu, bu dişçinin elinin çok hafif olduğunu, burada bir ameliyat yaptırdığını, dişlerin içi oyulurken neredeyse hiçbir şey hissetmediğini söyledi. Sonracıma bize bir sürü ayrıntı anlattı.
Ben ağlamaya başladım. Bize kapıyı açan hanım koşarak geldi ve iki bardak su getirdi. Babam da pek iyi görünmüyordu çünkü.
Sonra dişçi kapıyı açtı, "Sıradaki," dedi. Bize ameliyatları anlatan amca sırıtarak içeri girdi.
"Amcayı görüyor musun?" Hiç korkmuyor, sem de onun gibi davranmalısın," dedi babam.
Babam tam okumak için dergi alacaktı ki dişçi yine kapıyı açtı. Amca yine sırıtarak dışarı çıktı.
"Nasıl olur? Bu kadar çabuk mu?" dedi babam.
"Evet, ben yalnızca para ödemeye gelmiştim. Şimdi sıra sizde, zavallım," dedi amca.
Gülerek uzaklaştı.
"Sıradaki. Rica etsem acele eder misiniz? Bugün çok doluyum," dedi dişçi.
"Biz başka bir gün gelelim o zaman. Geniş bir zamanınızda; sizi rahatsız etmek istemeyiz, öyle değil mi Pıtırcık?" dedi babam.
Ben tam çıkış kapısının önüne gitmiştim ki, dişçi saçmalık istemediğini, sıranın bize geldiğini, kaygılanacak bir şey olmadığını söyledi. Babam hiç de kaygılı olmadığını, savaş görmüş biri olduğunu söyledi ve beni dişçinin önüne itti.
Odada parlayan bir sürü beyaz alet, bir de berber koltuğu vardı.
"Hanginizden başlıyoruz?" diye sordu dişçi ellerini yıkarken.
"Ufaklığı alın, ben beklerim," dedi babam. Ben de bekleyebileceğimi söyleyecektim ama dişçi kolumdan tutup koltuğa oturttu.
Acayip kibar biriydi dişçi, canımı acıtmayacağını, dişimdeki oyuğu doldurmak için biraz hamur koyacağını, herhalde çok şekerleme yediğimi, ama tedavi sırasında uslu durursam sonra bana lolipop vereceğini söyledi.
Ağzımı açmamı istedi, içeriye şöyle bir baktıktan sonra bir şeyler kazıdı, sonracıma ucunda çok hızlı dönen bir tekerlek bulunan bir aletle yaklaştı. Dişçi tekerleği ağzıma soktuğunda babam çığlık attı.
Kafamda biraz sarsıntı oldu, sonra dişçi dişime hamur koydu, ağzımı çalkalamamı söyledi. Sonra da "Bitti!" dedi. Şekerimi verdi. Çok sevinmiştim.
Dişçi sıranın babama geldiğini söyledi. Babam da ona saatin geç olduğunu, daha yapacak bir sürü alışverişimiz olduğunu söyledi.
Dişçi gülmeye başladı, babamı ciddiyete davet etti. Bunu hiç anlamadım, babamı hiç bugünkü kadar ciddi görmemiştim çünkü.
Babam duraksadı, yavaş yavaş berber koltuğuna gitti.
"Ağzınızı açın," dedi doktor.
Babam başka bir şey düşünüyordu herhalde, dişçi tekrarlamak zorunda kaldı çünkü:
"Ağzınızı açın, yoksa ben açacağım!"
Babam ağzını açtı. Dişçinin duvarlarında asılı diş fotoğraflarına bakıyordum. İşte tam o sırada büyük bir çığlık duydum. Arkamı döndüm, dişçi elini sallayıp duruyordu.
"Elimi bir kez daha ısırırsanız, elime gelen dişinizi çekerim, hangisi olursa!"
Babam bu işin çok sinir bozucu olduğunu söyledi.
Dişçi tekerlekli aleti eline aldı; babama dikkatli olmasını, bunun insanın kafasını biraz salladığını söyledim. Babam haykırdı, dişçiyse ona sakin olmasını, bu yaptığının dışarıda bekleyen müşterileri kötü etkilediğini söyledi.
Sonunda babamın işi de bitti, çok uzun sürmedi ve çok iyi geçti, babam dişçinin dizine bir tekme savurdu bir ara, ama olsun. Koltuktan sırıtarak kalktı.
"Eee, Pıtırcık. İkimiz de koca adamlar gibiydik, öyle değil mi?" diye sordu.
"Evet baba," dedim.Babamla ikimiz kasıla kasıla, ellerimizde birer şekerlemeyle dişçiden çıktık.
Pıtırcık
Bilinmeyen Öyküleri
Pıtırcık Eğleniyor
Yazan Rene Goscinny
Resimleyen Jean-Jacques Sempe
Çeviren Esra Özdoğan
Can Çocuk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder