27 Nisan 2017 Perşembe

Deniz'in sevdiği şehirler: Belgrad

Çocukken en sevdiğim şeylerden biri, resimli dünya atlasının sayfalarını açmak ve orada kaybolmaktı. Bana hiç benzemeyen insanları, daha önce görmediğim hayvanları incelerken büyülenirdim. Atlasın sayfaları arasından dünya beni çağırırdı, büyük, renkli, davetkar... İçimdeki ilk gezme arzusunun bu atlasla uyandığına eminim. 
Coğrafi haritaları sevmezdim, birbirine karışan kahverengiler, yeşiller kafamı karıştırırdı. Siyasi haritaya bakmak daha çok hoşuma giderdi. Bir şehrin, ya da ülkenin nerede başlayıp nerede bittiğini bilmekti, beni rahatlatan. Sınırlar sayesinde tam olarak gitmek istediğim yere parmağımın ucunu koyabilir ve oralarda gezinebilirdim. Gözlerimi kapatmam yeterliydi. Uçsuz bucaksız stepler, sular içindeki pirinç tarlaları, ren geyiklerinin gezindiği Laponya, aslanların, kaplanların, fillerin tüm heybetiyle yürüdüğü Afrika çölleri...
Sonra bir okul gezisi çıktı karşıma. Allem ettim, kallem ettim, kendimi o tura yazdırmayı başardım. Annemin aklı çıkmış, Kapıkule'de bekleyeceğim kızımı, demiş ne gam! Ben çok mutluydum. İki hafta 7 ülke, 8 şehir (aklımda kaldığı kadarıyla), bir gece otobüs, bir gece otel, binlerce kilometre yol. Gezinin ilk durağı, Yugoslavya'nın başkenti Belgrad'dı. Kalemegdan hayal meyal aklımda bir de Yugoslavya'dan İtalya'ya doğru giderken gördüğüm şahane doğa... Şimdilerde Sırbistan'ın başkenti Belgrad. Haritalar, üzerinde yaşayanlar itiraz etse de etmese de değişiyor. Aradan geçen yirmi altı yılda ben de değiştim. Hızlı gezilerden yana değilim artık. Tek şehre gitmek ve orada en az 4-5 gün geçirmek istiyorum. İstediğim sıklıkta seyahat ettiğimi söyleyemem ancak Deniz büyüdü ve bu yaz her bisiklet turumuz dönüşü tırmanmak zorunda kaldığı dik yokuş nedeniyle bacakları çok daha güçlü. Eskiye nazaran daha uzun yürüyor ve daha az yoruldum, diyor. Bundan aldığım cesaretle kısa bir sonbahar gezisi planladım. Ve kızımla yirmi altı yıl önce birkaç saatimi geçirdiğim Belgrad'a gittim. 


Sonbaharın Belgrad'a yakışacağından çok emindim. Yanılmamışım. Havaalanından şehir merkezine doğru giderken otobanın sağında solunda yer alan ağaçlar güzün tüm renklerini taşıyordu. İstanbul'un bina manzaralı yollarından sonra, çok da iyi geldi. Otobüsle şehrin en merkezi meydanı Trige Republic'e kolayca vardık.  Otele doğru yürürken, Deniz bulduğu çınar yapraklarını yüzüne tutmakla meşguldü. Neredeyse kafası büyüklüğündeki yaprakları kuş gözlemi yapabilmek için toplayan Deniz birkaç saat sonra sokakta leziz Sırbistan hamburgeri yerken kentteki güvercin ve serçelerin insanlardan korkmadan masaların üzerindeki kırıntıları özgürce yediğini ve yaprakların ardına saklanmadan da onları izleyebileceğini öğrenecekti.


Daha uçak biletlerini alırken, bu geziyi, Deniz'in temposunda yapmaya, onun keyif alacağı etkinliklerle doldurmaya kararlıydım. Öyle de oldu. Her gün Kalemegdan'a uğradık. Gezinti trenine bindik, Dinopark'ta oynadık, Hayvanat Bahçesini gezdik. Sokak satıcılarından patlamış mısır aldık. Leziz köfteler ve krepler yedik. Ağır ağır yürüdük. Yorulduğumuzda tramvaya atlayıp ring sefer yaparak kenti tanımaya çalıştık. Yayaya kapalı Knez Mihailova'da sokak müzisyenlerini dinledik. Hediyelik eşyalara baktık. Dillerini anlamasak da kitapçılara girdik. Ben Türk Edebiyatı'ndan hangi yazar, hangi kitap çevrilmiş anlamaya çalışırken (Masumiyet Müzesi/ Orhan Pamuk ve İki Kızkardeş/ Perihan Mağden), Deniz kendi kitaplığından tanıdık kapaklar buldu: Cömert Ağaç, Eksik Parça, Eksik Parça Büyük O İle Karşılaşıyor, Küçük Prens.



Alışveriş merkezine bile gittik. Deniz orada iclay ile kendi küçük kedicik heykelini yaptı. Basit İngilizce komutlar duydu: roll a ball. Hamuru hiç durmadan yuvarlamak bir süre sonra ona sıkıcı gelse de, mor kediciğini eline aldığında ondan mutlusu yoktu. 
Çanakkale hızlı bir kent değil, kabul ediyorum ama yine de günlük hayhuyun içinde yavaşlamayı, birbirimizi dinlemeyi unutuyoruz bazen. O yüzden kısa bir Belgrad molası bana iyi geldi. Yemyeşil doğası, hemen her kilisenin/turistik yapının yakınlarında yer alan büyük çocuk parkları ve birbirinden leziz yemekleriyle Deniz'in en sevdiği şehir ünvanını da aldı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder