Yıl 2005.
Ankara Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği bölümünde okuyorum ve
Prof. Dr. Sedat Sever’den Çocuk Edebiyatı dersi alıyorum. Çocuk kitaplarını
inceliyoruz, metnini, resimlerini yorumluyoruz, bazı kitapların içine öyle çekiliyorum ki kendimi çocuk kitabı yazarı olarak hayal ediyorum.
Yıl 2006.
Ankara Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği bölümünde okuyorum ve
Resim dersi alıyorum. Ders için bir eşek çizmem gerek. Hoca üzerine basa basa,
resimlerimizde şablon kullanmamızı istemediğini, özgün olması gerektiğini
söylüyor. Yani bir yerden referans almadan, imgesel çalışmamız gerek. Bir
kompozisyon yaratıp içine de eşeği yerleştiriyorum bir güzel, lakin eşek gerçek
bir eşekten çok bir çizgi film karakterine benziyor. Heyecanla hocaya
gösterdiğimde ise yiyorum azarı. Şablon olmadığına, hayal ürünü olduğuna bir
türlü inanmıyor. Bir yandan üzülüyorum, bir yandan eşeğe bakıp, kendimi çocuk kitabı çizeri olarak hayal ediyorum.
Bir süre çocuklarla ve çocuklar için çalıştıktan sonra köye
yerleşiyorum. Dört beş arkadaş domates yetiştiriyoruz, koyun alıp çobanlık
yapıyoruz. Koyunlarla hemhal oluyorum, onlar merada otlarken ben de bir ağacın
dibine oturup onları izliyorum. Birbirleriyle ve bizim köpeklerle olan muhabbetlerine
tanık oluyorum. Önüm, arkam, sağım, solum ilham, hikaye, manzara. Böyle bir
ortamda gel de çizme, gel de yazma! Lakin o kadar çok çalışıyoruz ki,
hikâyeleri de, manzaraları da hafızaya atmaktan başka çarem yok. Bir gün yazıp
çizeceğim diyorum merada o ağacın altında otururken. Hayal kurup gülümsüyorum.
Yıl 2015.
Heybemde o manzaralarla, karakterlerle, hikâyelerle dönüyorum
şehre. Artık hayalimin peşinden koşabilirim. Çünkü köyde geçirdiğim zamanlar
bana öğretti ki bir hayale koşmak hiç de sanıldığı kadar zor değil. Önce bir
hayal kur, sonra bir adım at. Gerisini otur seyret, meradaki koyunları seyreder
gibi.
İşte böyle başladı yazar - çizerlik yolunda ilk adımı atmam. Önce
Çevreci Domates Çeri’yi yazıp resimledim. Kitabın yanında bir miktar toprak ve
organik domates tohumu da vardı. Çocuklar Çeri’yi de, domates yetiştirmeyi de
sevdi sanıyorum. Köyde ektiğimiz domates tohumları da meyvesini hem domates,
hem kitap şeklinde vermiş oldu. Çeri’nin her sayfasında o günlerin anısı ve izi
kaldı.
Ardından Koyunlar Gibi Yünümüz Olsa geldi. Çeri’nin aksine bu
kitap yalnızca ‘eğlendirmeyi’ amaçlıyordu. Bir yandan da çocuklara koyunlar
gibi yünümüz olsa hayatın nasıl olabileceğini, neler yapıp neler
yapamayacağımızı sorduruyor, birçok açıdan hayvanlar kadar özgür olabilmenin
hayalini kurduruyordu.
Üçüncü kitabım Sakalını Taşıyan Adam'da sürekli bir şeyler
toplayan, topladıkça ağırlaşan bir adamın hikâyesini anlattım. Kitabın sonuna
doğru adam bırakmayı, vermeyi öğreniyor ve verdikçe hafifliyor, özgürleşiyor.
Konunun yine özgürleşmek, sadeleşmek ve yüklerden kurtulmak olması tesadüf
değil sanıyorum. Köye göçme deneyimimle başlayan bir sadeleşme çabası, yazıp
çizdiklerime de yansıyor olmalı.
Dördüncü kitabım Çiçekli Şiirler ilk şiir kitabım. Şiir yazmaya ilk
haikuyla tanıştıktan sonra başladım. Haikuların sadeliğine, az sözcükle çok şey
anlatmasına ve içinde doğadan bir parça taşıyor olmasına âşık oldum. Her
fırsatta doğaya kaçan ve her kaçışta da büyülenen bir insan olarak 'haiku' tam
bana göreydi. Başo’nun Kelebek Düşleri’ni ilk okuduğumda ben de ilk haiku yazma
denemelerine başladım. Geçtiğimiz baharda ise ilk kez çocuklar için haikular
yazma fikri aklıma düştü ve böylece Çiçekli Şiirler ortaya çıktı. Her ne kadar
haikunun 5-7-5’lik hece ölçüsüne sadık kalmasam da büyük oranda esinlendiğim
bir üslup oldu haiku.
Mesleğimi sorduklarında halen ‘yazarım’ ya da ‘çizerim’ diyemesem
de, yolculuğum bir yerden başladı ve devam ediyor. Tek bildiğim bu işi tutkuyla
yaptığım ve bu yolda olmayı sevdiğim. Yol nereye götürür, neler çıkarır karşıma
ve ben nelerle çıkabilirim çocukların karşısına, bunu heyecanla bekleyip
göreceğim. Hikâyemin, bu yola çıkmayı ya da çıkmış olup devam etmeyi niyet
edenlere ilham olmasını dilerim.
GONCA MİNE ÇELİK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder