Bir süredir sol elimin işaret parmağı ağrıyor. Aeratör tutarken sorun yok ama ne zaman elime bir kalem alsam kendini belli ediyor. Reçete yazdığım ya da protokol defterine hasta bilgilerini kaydettiğim zamanlarda inceden ağrıdığını hissediyorum ama sebebini de bulamıyorum. Kalemi bırakıp masaj yapıyorum. Günün yoğunluğu içinde unutuyorum.
Dün aljinat karıştırırken parmağımın yeniden sızladığını duydum ve elime baktım. Bol kaşığını tüm avcumla kavramak yerine işaret parmağımı kaşığın ucuna doğru uzattığımı, parmağımın aşırı gerilmesine sebep olduğumu fark ettim. Diş hekimliği sayısız tekrarlayan hareketten oluşuyor. El bileğimiz, parmaklarımız sayısız kereler dönüyor, itiyor, çekiyor. Günün önemli bölümünü öne eğik bir postürle geçiriyoruz. Diş hekimlerinin büyük çoğunluğunun bel ve boyun ağrıları çekmesi, fıtık olmaları şaşırtıcı değil. Tüm bu risk faktörleri yetmezmiş gibi, bizzat kendim, hiç de gereği olmadığı halde kötü bir duruşla parmağımın ağrımasına yol açmıştım.
Farkında olmak her türlü sorunun çözümünde ilk adım. İki gündür aljinat karıştırırken bol kaşığını avucumun içiyle kavrıyorum. Ve ağrı neredeyse tamamen kayboldu. Ağrıyı önlemenin yolunu fark etmek bana katıldığım bir eğitimi hatırlattı.
Dört beş yıl önce dental lazerlerin kullanımıyla ilgili bir eğitime katılmıştım. RWTH Aachen Üniversitesi işbirliğiyle İstanbul'da düzenlenen eğitimin dili İngilizceydi ve içeriğin tamamı Aachen Dental Laser Center tarafından sağlanıyordu. İki yıla yayılan dört modülde, farklı dalga boylarındaki dental lazerlerin kullanımıyla ilgili pek çok güncel teorik bilgi edindik. Koyun kafaları üzerinde pratik uygulamalar yaptık. Her modülün sonunda bir sınava girdik. Tüm modüllerin ardından kendi vakalarımızı sunarak sertifikalarımızı aldık. Bu eğitimin, lisans eğitimimden önemli bir farkı vardı. Gerçekten dersi derste, tüm yönleriyle kavramıştım.
Sebep sonuç ilişkisini kurmanızı sağlayan, işinde uzman, hitabet sanatını iyi bilen bir eğitmenle dersi derste öğrenmek mümkün. Alman profesörde tüm bunlar fazlasıyla vardı. Profesyonel diş hekimlerine yönelik eğitimin katılımcılarının yaş ortalaması 35'in üzeriydi. Hepimiz uzun zamandır muayenehanecilik yapıyorduk. İçimizde diş hekimliği fakültelerinde çalışan akademisyenler dahi vardı ancak profesör Gutknecht'in anlatım tarzı hiç değişmiyordu. Her bir yeni bilgiyi ilk kez karşılaşıyormuşuz gibi, tabiri caizse Bilal'e anlatır gibi anlatıyordu. Dental lazerin kullanımını anlattığı derse, "Cihazı fişe takın, hasta, hekim ve asistanın koruyucu gözlüğü taktığından emin olun, açma kapama düğmesini açın, her zaman lazerin pedalına kendiniz basın" diyerek başlayabiliyordu örneğin. Çünkü iş güvenliğini önemsiyordu. Hastanın, hekimin ya da asistanın retinasında oluşabilecek hasarı, asistanımıza kısacık bir an emanet ettiğimiz pedal, istemimiz dışında çalışırsa ya da dur dediğimizde çalışmaya devam ederse yumuşak ya da sert dokuda oluşabilecek zararı, her daim aklımızda tutmanızı istiyordu. İşte bu yüzden "hiçbir diş hekimi bunu yapmaz zaten" demeden sabırla, tane tane anlatıyordu. Bu, biraz da kültürel bir farktı. Bazı kültürlerde kervan yolda düzülmüyor, başarısızlık da planlanıyordu. Bizse ulaşmamız gereken sonuç hakkında bilgilenmeye devam ediyorduk. Bu esnada kendimizi nasıl koruyabileceğimize değinen yoktu. Bu yüzden preklinikte elektrik akımına kapılan arkadaşım da oldu, tendonunu kesen de. Almanya'da diş hekimliği eğitimi alsaydım, elimize ilk kez kesici ve delici aletler alıp birtakım modeller üzerinde çalıştığımız preklinik yıllarından itibaren kendimizi koruma yolları, ergonomik bir çalışma alanının nasıl sağlanacağı, kas iskelet sistemini zorlamadan nasıl çalışılacağı vb konuların müfredatın önemli bir parçası olacağına eminim. Çünkü ergonomi önemlidir, hem muayenehanede hem yaşamın içinde.
Artık kırklı yaşların başındayım. Geçen yıllar içinde istemediğim pek çok duruma maruz kaldım. Bazılarında süreci hiç de iyi yönetemediğimi düşünüyorum, özellikle ikili ilişkiler söz konusu olduğunda. Çünkü daimi güvence, daimi mutluluk, daimi refah arıyordum. Bunların azaldığı her duruma şiddetle karşı koydum. Oysa değişime karşı koymak hiç de ergonomik değil. Hayatın, enerjinin, gücün, besinin, fırsatların iniş ve çıkışları var. Değişime ve belirsizliğe karşı koymak yerine, durumu kabul etmek ve bu döngüyü yaşamaya izin vermek bazı kalp ve beden ağrılarını dindiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder