23 Ağustos 2019 Cuma

Yazma Edimi


Eninde sonunda her yazarın yolculuğuna uzun okumalar eşlik eder. Yıllara yayılan bu okumalar neticesinde kendinizi bir şeyler karalarken bulursunuz. İç dökmelerle başlayan süreç, okuduğunuz kitaplara, izlediğiniz filmlere ya da güncele dair duygu ve düşüncelerinizi aktardığınız metinlere  evrilir. Yavaş yavaş başını kaldıran, uç veren hikâyelere kulak kesilir kişi. Anlatmak istediği hikâyenin henüz uzağındadır ama alçak sesle de olsa "Yazıyorum," diyebilmektedir. Amma velakin yazmak hem nitelik hem de nicelik olarak okumanın çok gerisindedir. Kendinden öncekilerle çağdaşları arasında bir yerde kendini konumlandırmaya çalışır yazar adayı. Yazar adayının yazma edimi nezaket kurallarına aykırıdır. Davet beklemez örneğin. Kol atar, dirsek atar, kapıyı kendince aralar, ürünlerini paylaşmaya başlar. Matbu ve dijital platformlara yollar ve yürüyüşünü sürdürürken bir ses bekler. Gelen o küçücük ses, devam etmesine vesile olur. Belki de hiç gelmez ses. Yanlış kapılarda bekliyordur. Belki de yanlış camlara taş atıyordur. Kendi mecrasını yaratır sonra. Dijital dünyadan kendi sesini, rengini duyurur. Hâlâ kaygandır zemin. Düşe kalka yol alır. Geçimini sürdürdüğü mesleği gibi değildir, yazmak. Orada sınırları kesin belirlenmiş doğrular ve yanlışlar vardır. Kişi kendinden bekleneni bilir. Neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilir. Bir terslikle karşılaştığında örneğin onu nasıl çözebileceğini bile bilir. Oysa yazmak bunlara hiç benzemez. İçine sinmeyen bir yer vardır ama yalnızca sezgidir bu. Nereden kaynaklandığını bilemediği bir sezgi, bir tür iç ses. O yüzden okumaya, kitaplara sarılır. Ustaca yazılmış her cümlede, kurguda kendi yanlışlarını, eksikliklerini ve yetersizliklerini görür. Kimi  yazarlar neden yazdığını bile sorgulatır. Cesareti kırılır, sesi kısılır, hayranlıkla karışık bir imrenme duygusudur içindeki. Kâğıdı, kalemi bırakır. Öykülere, romanlara, şiirlere sığınır, iyi ki de sığınır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder