Yazmak, yazar olmak, ucu çocukluğa kadar gidip dayanan, hiç bitmeyen, ömür boyu çaba gerektiren bir uğraş. Yazarların yazmak ve yazar olmakla ilgili içlerinde uyanan en erken hatıradan, ilk ürünlere, yayımlanmış eserlere ve geleceğe uzanan yolculuklarını onların ağzından dinlemek, sizi de bu serüvene dahil etmek istedim. Buyurun.
Bir Park, Bir Oyun ve Uydurmacadan Kurmacaya
Kendimi bildim bileli duygu ve düşüncelerimi yazarak daha iyi ifade ederim. Çocukluğum, sokaklarda, bahçelerde ve parklarda hayal kurarak, oyunlar oynayarak ve her hafta kütüphaneden aldığım kitapları okuyarak geçti. Bir gün parkta oynanabilecek bütün oyunlar tükenince, sıkılıp arkadaşlarıma bir hikâye uydurduğumu hatırlıyorum. Arkadaşlarıma, evimizin altından tünel kazarak Çin’e kadar gittiğimi, kazdığım tünelin bir şekilde mesafeyi kısalttığını, yolda türlü türlü maceralarla karşılaştığımı anlatmıştım. Bana inanacakları aklımdan geçmemişti ve benimle birlikte Çin’e sayahat etmek isteyenler olmuştu. Kardeşim hastalandığında ve bir hafta hastahanede yatması gerektiğinde de, oturup onun için şiir yazmıştım. Çocukluğumda içimde var olan bu yazma ve anlatma hevesi yıllar boyunca devam etti. Üniversite’de okurken, sınavlarımız bittiğinde, arkadaşlarımızla toplanırdık ve ben onlara yazdıklarımı okurdum. Üniversite hayatı bitip de anne olduktan sonra heves aynı kaldı ama yazma sıklığım giderek azaldı. Ailem ve arkadaşlarım sohbetlerimiz sırasında bana, kendine döndün, biz senin yazabileceğini hep düşünmüştük, diyorlar.Ben de çocukluğundaki heveslerini, heyecanlarını, yeteneklerini, benliğinin derinlerinde bir yerlerde unutan insanlardandım.
Anne olduktan sonra hayatımda pek çok şey değişti ve güzelleşti. Çocuklarla ve çocuk kitapları ile olan dostluğum iyice derinleşti. Oğlumun sınıf arkadaşı çocuk ve ilk gençlik kitapları yazarı Dilge Güney ile yakın dost olduk. Bir gün duygulu bir sohbetimizin ardından, çocuklar için yazabileceğim konusunda heyecana kapıldık. O da, o zamanlar sevgili hocamız Nevzat Süer Sezgin’in Çocuk Edebiyatı Atölyesi’ne gidiyordu. Beni, sevgili hocamız Nevzat Süer Sezgin ile tanıştırdı. İşimizi şansa bırakmak istemedik ve hocamızla tanıştığım ilk derse, bir önceki dersin ödevini yapmış, öyküyü yazmış olarak katıldım. Atölyeye katılabilmeyi çok istiyordum çünkü dersler bir süredir devam ediyordu, sonradan katılmamın uygun olup olmayacağı konusunda endişe duyuyordum. Neyse ki her şey umduğumdan daha güzel oldu. Derslere katıldığım süre içerisinde, yazmış olduğum öykülerden birini, hocamız roman haline getirmem ve yarışmaya göndermem konusunda beni teşvik etti. Böylece, ilk romanım Kuş Olsam Evime Uçsam ile 2015 Tudem Edebiyat birincilik ödülünü aldım. Bu ödülün vermiş olduğu sevinç ve teşvik ile o gün bu gündür çocuklar için yazmaya devam ediyorum.
Çocukken hikâyeler anlatan, uyduran, ailesine şiirler yazan ben, yıllar sonra içimdeki yazma konusundaki hazineyi, tekrar hatırlayabilmiş olmaktan ve çocuklar için yazıyor olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
Güzin Öztürk
*Bu yazı ilk kez 5 Ocak 2021 tarihinde Parşömen Sanal Fanzin'de yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder