Bilgisayarda yazmanın bazı dezavantajları da var. Bir metni yanlışlıkla silmek örneğin. Ana fikir, kimi cümleler aklında kalsa da asla aynı şekilde yeniden yazamayacağını bilmek, kayıp metni bir yanıyla kusursuz yapıyor. Asla ulaşamayacağın söz diziminin tüm çağrışımlarından yoksun buluyorsun kendini bir anda. Az evvel yazdığım, içime sinen bir altı dakikasını kaybetmenin hüznü bana bu satırları yazdıran. Nasıl olduğunu anlamadan kelimelerimin buharlaşmasının sebep olduğu şaşkınlık... A noktasından B noktasına bir şekilde vardırdığım kısacık bir metin. Altı dakika içinde yazdığım. Bir altı dakika da imla hatalarını düzeltmek, tutarlılığı sağlamak için uğraştığım. Toplamda on iki dakikada bir şaheser çıkaramayacağım aşikar. Bilinçaltımdan çıkan kavramları, fikri, metaforu, benzetmeyi unutmadım, unutmayacağım. Aklımda. Yeniden yazmayı deneyebilirim ama ne derler bilirsiniz kaçan balık büyük olur.
Madem altı dakika yazımı kaybettim. Ve buraya, iki ileti daha girmeliyim, ay ekime dönmeden, böyle parçalı parçalı yazarım ben de. Kelimelerin ve çağrıştırdıklarının peşine düşerek. Bilinçakışıyla bir öykü yazmayı denemek istiyorum. Aklıma gelen her şeyi, her çağrışımı yazdığımda bilinçakışı olmayacağının, görünenin aksine zorluğunun pekala farkındayım. Bakalım rastgele savrulmuş, karışık, iç monoloğun hâkim olduğu bir metin yerine tastamam bir öyküye varabilecek miyim? Arka fonda Jehan Barbur'un "Kendine Zaman Ver" şarkısının çalması pek manidar. "Biraz uzaklaşınca anlaşılır eksiklikler/ Biraz yakınlaşınca görülür fazlalıklar" Yazmak çabası da böyle işte. Uzaklaşmak, yaklaşmak, yeniden yeniden bakmak, kaybolan ve henüz açığa çıkmayan kelimelerin peşinde dolanıp durmak... Ve kendine zaman vermek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder