27 Nisan 2022 Çarşamba

Aday Dosya, Yazar Adayı ve Yayınevleri Üzerine Son Derece Şahsi Notlar


Bazen tanıdığım insanlar, yakınları adına yayınevlerine dosya başvurusu, kitap yayımlatmak üzerine sorular soruyor. Kimisi bir tanıdık olmadan kitap bastırabileceğine inanmıyor, kimisi yolladığı dosyanın editörler tarafından çalınabileceğinden korkuyor. Kimisi ilk kitapların yalnızca parayla bastırılabileceğini düşünüyor.

Bolca aday dosya başvurusu yapmış, reddi onayından fazla, hali hazırda üç kitabı da yayımlanmış bir yazar olarak deneyimlerimi paylaşmaya karar verdim. 

Önce ret alan dosyalarla başlayalım. Yazmaya yeni başladığınızda yazdıklarınız size harikulade görünebilir. Bayağı başı, ortası, sonu olan temiz bir dille yazdığınız metinleri bitmiş, yayımlanmaya hazır hâle gelmiş sanabilirsiniz. Çoğunlukla etrafınızdaki insanlar, yazdıklarınızı gerçek anlamda yorumlayacak ilgi, bilgi ya da dürüstlüğe sahip olmadığından hemen dergilere hikâye, yayınevlerine roman dosyası yollamak hevesine kapılabilirsiniz. Yarışmalar da size göz kırpıyordur. Bir keresinde son teslim tarihine birkaç hafta kala benim de yazmaya yeni başladığım dönemlerde bir arkadaşım bana yarışmaya katılmayı düşündüğü roman taslağını yollamıştı. Kabasını çıkardığını, ince işleri kalan sürede tamamlayacağına inandığı roman, gençlik yıllarında başından geçenleri anlattığı bir sinopsisten ibaretti. Yayınevlerinin yalnızca mevcut yazarlarıyla ya da tanıdıkları isimlerle ilerleyen yapıları olduğuna inanmadan önce reddedilen, beğenilmeyen dosyalarınızı yeniden okuyun. Gerçekten bitmiş mi? Anı anlatmaktan öteye geçebilmiş mi? Metin kendi potansiyeliniz dahilinde en iyi halde mi? Dosyayla işiniz sahiden bitti mi? Yoksa çalışmaktan, yeniden yazmaktan mı kaçıyorsunuz? 

Doğru yayınevine yolladınız mı? Dosyanızı yolladığınız yayınevinin kitaplarını okudunuz mu? Nasıl kitaplar yayımladıklarını biliyor musunuz? Belki de yerli yazar basmayan bir yayınevine öykü, şiir basmayan bir yayınevine şiir dosyası yolluyorsunuz. Yayınevleri açısından yayın yelpazesini tanımayan bir yazar adayının hoş karşılanmayacağını hatırlatmaya bilmem gerek var mı?

Her sanat türü gibi yazmak da öğrenilebilir, geliştirilebilir bir meleke. Yazmaya gönül ve emek verdiğim sekiz, dokuz yıllık süreç içinde kendi metinlerim arasındaki farkı görüyorum. İlk başlarda yayınevlerine yollamaya cesaret ettiğim dosyaların ilk hâllerini de anımsıyorum. O metinler çöpe gitmedi elbette. Yeniden yazımla can buldu. Yeri gelmişken tüm yazarların "demlenme süreci" diye tabir ettiği şeyin, bir metni imla bozukluklarından, yazım hatalarından arındırmak olmadığını da hatırlayalım. Yeniden yazmak ya da demlenme dediğimiz şey, öykü özelinde konuşuyorsak şimdi yazmayı bitirdiğimize ve sonunda ne olacağını bildiğimize göre Edgar Allan Poe'nun öykü için olmazsa olmaz olarak gördüğü tek etkiyi yaratmaya yönelik olarak metnin başına geçmek ve metinde bu etkiyi yaratacak atmosferi yaratmayı sağlamak. Kelime seçiminden, metaforlara, olay örgüsü ve kurguyu sağlamlaştıracak ayrıntıları eklemeye kadar metne bu yönde hizmet edecek her şeye yeniden bakarak yazmaktan bahsediyorum. Bunu öğrenmenin en iyi yolu da, okumaya bayıldığımız yazarları, kısa öyküleri yeniden okumaktan geçiyor. Mümkünse kendinize okuma arkadaşları seçin. Metinleri ameliyat edilecek hastalar gibi sedyeye yatırın. Kesin, biçin, yorumlayın. Eğrisi, doğrusu yok. Hepiniz farklı ayrıntıları fark edecek, birbirinizin görüşünü keskinleştireceksiniz. Bir gün yazı masasına geçtiğinizde, yazdığınız metni yeniden okuduğunuzda bu konuştuklarınız aklınıza gelecek ve metindeki aksaklığı çok daha rahat fark edip, minicik bir hamleyle düzelteceksiniz. Tüm bunlar edebiyat yolculuğuna dair ve hayli zevkli.

Yazarlık becerileri kendiliğinden gelişmez. İyi okurluk, iyi yazarlığın olmazsa olmazı. Yeni bir şey söylemediğimin farkındayım ama en önemli tavsiye bu. Kalem oynatmak istediğiniz türün iyi örneklerini okuyun. Başka türleri de okuyun. Yazmak için kendinizi eve kapatmayın. Gezmek için, arkadaşlarınızla buluşmak için, sosyalleşmek için kendinize yeterince zaman ayırın. Pandemi döneminde ben bunu hayli ihmal etmiş olabilirim ama ne derler bilirsiniz: "Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma." Yazmak için yaşamaktan zaman çalmayın velhasıl. Kendinizi yazmak için zorlamayın. Yazarken sizi şaşırtan tüm ayrıntılar yaşayıp belleğinizin arkasına ittiğiniz anıların içinden kopup geliyor ne de olsa.

Dergiler işin mutfağı, derler. Ciddiye alın. Kitap eleştirileri yazın. Yazarlarla söyleşiler yapın. Nitelikli, incelikli sorular hazırlayın. Kitabın arka kapağından devşirdiğiniz sorularla karşısına çıkmayın yazarın. Ya da iki kitabı arasındaki farkı onun anlatmasını beklemeyin. Siz fark ettiğiniz, yakaladığınız ayrıntıları sorun ona. Çoğumuz yazmakla geçimimizi sağlamıyoruz, şan şöhret de kazanmıyoruz. Yazmaktan zevk aldığımız için, heyecan duyduğumuz için yazıyoruz. Bizim harcadığımız emeğe benzer emek verilmiş bir söyleşi karşısında sevinmememiz, işbirliği içine girmememiz pek mümkün değil. Dijital çağda yazarlara ulaşmak, söyleşi yapmak çok da zor değil. Yazdıkça, edebiyata emek verdikçe, bu tür yazılarla kaleminizi sınadıkça kendi yolunuzu da açacaksınız üstelik.

Yayınevlerine aday dosya yollamadan önce tek hikâyeyle katılabileceğiniz yarışmalar olduğunu unutmayın. Yarışmalar kendinizi sınamak için güzel fırsatlar sunar. Yarışmalar konusunda da seçici olun elbette. Jürisinde kimler var bakın. İçinize sinen yarışmalara gönderin. Hikâyelerini okumaktan hoşlandığınız yazarlar tarafından okunmak, beğenilmek, kayda değer metinler yazmaya başladığınızı görmek sizi devam etmek için yüreklendirecektir. 

Atölyeler... Hepimiz kendi bilgi ve becerilerimizi arttırmak için birtakım eğitimlere gidiyoruz. Çoğu meslek için bu mecburi üstelik. Yazmak becerileriniz için de bu seçenekten elbette faydalanabilirsiniz. Atölyelerin çoğunda okuma ve yazma ödevleri verilir. Bu yolla metin analizleri yapmanız, bir metni etkileyici kılan unsurları görmeniz, kendi yazma sürecinize katmanız amaçlanır. Dolayısıyla atölye yürütücünüzü iyi seçin. Atölyeleri bir tür usta çırak ilişkisi olarak göreceksek, ustanızın ustalığından, size iyi geleceğinden emin olmaya çalışın. Atölyeden verim almak için okumak ve yazmak için hevesiniz ve zamanınız var mı bir bakın. 

Nihayet yayımlanmaya hazır bir dosyanız varsa öncelikle tebrik ediyorum. Bir dosya üzerinde çalışma sabrınız olduğuna göre yayımlatma konusunda da aynı sabrı gösterin. Evet, dönem kötü. Ekonomik kriz, artan kâğıt, mürekkep masrafları, dağıtım şirketleri problemleri... Her sektörün kendine has sıkıntıları var ve hiçbir sektör için işler güllük gülistanlık olmayacak. Buna rağmen hem yayıncılık sektörü hem de diğer sektörler pandemi, kriz demeden işlerine devam ediyor. Yayımlanmak için daha çok beklemeniz gerekebilir. Yayınevleri satışı yüksek kitaplara yönelip ilk kitapları ertelemeye devam edebilir. Bunları umursamayın. Yazmaya devam edin. Böylece bir atımlık kurşununuz olmadığını önce kendinize, sonra olur da bir yayıneviyle bağlantıya geçerseniz onlara göstermiş olursunuz. 

Yazmaya başlayan herkesin hayali, kapağında adının yazdığı, sayfalarını çevirebileceği bir kitap. Hayli anlaşılır bir hayal ve arzu. Bunu biraz daha erken elde etmek için cebinizden para harcamaya kalkmayın. Krizi, artan maliyetleri göstererek sizi ilk kitapların yalnızca parayla basıldığına inandırmaya çalışan yayınevlerine itibar etmeyin. Yayıncıların işinin, yeni yazar keşfetmek, kitap basmak ve dağıtmak olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Aday dosya başvurunuz kabul edildiğinde kalbiniz çarpacak, ayaklarınız yerden kesilecek. O mutlulukla neye evet, neye hayır dediğinizin farkına varın. Özgün bir eser yarattığınız için alacağınız telif, dişinizin kovuğunu doldurmaz ama sembolik değeri paha biçilmez. Kurumsal bir yayınevi size yalnızca telif vermez. Aynı zamanda size editöryel hizmet sunarak metninizi potansiyeliniz dahilinde en iyi hâle getirmenizi sağlar ki bu da çok öğretici bir süreçtir. Bunu kendinizden esirgemeyin. İyi bir metin er ya da geç yayıncısını bulacaktır. Eh yazmak denen yolculuğun her aşaması sabretmekten geçiyor. Yolunuz açık olsun. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder