Ayın bitmesine sayılı saat kala evdeyim. Zoom toplantısı öncesi bloğa okumak ya da yazmak üzerine tavsiyeler başlığı altında hızlı ama işlevsel bir içerik girebileceğime inandım. İnanmak başarmanın yarısıdır. Karın tıka basa doyan Sani benden yüz bulamayınca bilgisayarın kablolarını ısırmaya çalışmak yerine minderine yattı, uyuyor.
Raflarda biraz göz gezdirince Ebeveynler İçin Sanatçının Yolu ile göz göze geliyorum. Okuduğum bir kitap, vaadini ve bende nerelere dokunduğu hatırımda. Altı çizili sayfalar ve kapak arkası yazısı da elimin altında. Bu türde yüzlerce yazı hazırladım. Açarım bilgisayarı, ovuştururum avuçlarımı, parmaklarımı esnetir ve yazarım. Yazdıkça elim açılır, bilirim, ilkinin hemen ardından ikincisi bile gelir.
İkincinin içeriği için kitabı yeniden karıştırınca, sıkıcılık mevzusuna takıldı gözlerim. Kızım sık sık bir şeylerden sıkıldığını söyler ve ben de tam da kitapta bahseden ebeveyn gibi ona öneriler sunarım, çözüm yolları ararım, akıl veririm.. Oysa sıkıntıya başka yerden bakmak mümkün.
Julia Cameron, sıkıntıyı durağanlıkla eşdeğer görenlere katılmıyor. Tam tersi olduğuna inanıyor. Sıkılmanın, hareketliğe bir çağrı, yön değiştirme arzusunun dışavurumu olarak görüyor. Çözümü ise hayal gücüne kulak vermekte buluyor. Çünkü o da içimizde bir yerde, görülmeyi bekliyor.
Sıkıntılı olduğumuzu hissettiğimizde söyleyecek bir şeyimiz var demektir. Çocuğunuz bir dahaki sefere sıkıldığından şikâyet ettiğinde şeytana uyarak başka bir aktivite önerip çözme fikrine karşı gelin. Onun gerçekten ne söylediklerini dinleyin. Gerçekten onları sıkan nedir? Gerçekten neye ihtiyaçları var? İstedikleri yön değişikliği nedir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder