Bilmek isteyen yola çıkar.
Ben ne düşünüyorum? Ne yapacağım?
Alınganlığın altında çok şey yatıyor. Hayal kırıklığı, kıymetinin bilinmediğinin düşüncesi, takdir edilmeye duyulan özlem... Evde ya da dışarıda ürettiğimiz her işin ardında bolca emek, zaman var. İşlerimizi sürdürürken çoğunlukla takdir ediliyoruz. En azından bu emeğe maddi bir bedel biçildiği için çekilen yorgunlukların, dökülen alın terinin bir karşılığı var. İşinize bağlı olarak bunu sözlü işitmeniz de mümkün. Ben örneğin, hekim olduğum için hastalarım minnetini, teşekkürünü sıklıkla sözlü olarak ifade ediyor. Maddi olarak emeğimin karşılığını almamın yanı sıra manevi olarak da doyuma ulaşıyorum.
Ev öyle bir alan değil. Ev içi emeğin maddi bir karşılığı yok. Varlığıyla göz doldurmayan, dile dökülmeyenler ancak yokluğunda fark ediliyor. Bunun eksikliğine dair dile getirilenleri işitmek, kadın için her zaman kolay değil. Ardından yükselenin serzeniş, ayıplama, kınama ya da kusur olduğuna dair olduğuna dair bir dizi düşünce gelip yakamıza yapışıyor zira. Bu da hem suçluluk uyandırıyor -bir nevi sorumluluğunu yerine getiremememişsin gibi bir hâl- hem de bizi bu suçluluk, rahatsızlık hissiyle karşılaştıranlara karşı nahoş duygular, tepkiler gelişmesine zemin hazırlıyor. Burası çok otomatik pilotta giden bir yer bence.
Kırmızı kazağım nerede? Temiz çorabım yok. Aç değilim ( o esnada çatalla oynanıp göz süzülüyordur). Bu yemek güzel değil. Başka ne var? Evde yemek var mı? ... vs. vs. Cinsiyetimizden dolayı üzerimize yapışan bin bir türlü işe dair günlük deyişler... Bu aralar alıngan hissettiğimi fark ettiğimde bunu içime atmak ya da beden dilimle ima etmek yerine sesli dile getiriyorum. Bunu söylemen, bunu yapman veyahut bu konuda sessiz kalman beni üzdü. Alındım. Çünkü bu konuda şöyle bir emek verdim. Böyle bir konuşma yapmak, içinde bulunduğum durumu belirginleştiriyor bana kalırsa. Verdiğim emek karşısında takdir edilme, emeğimin görülme arzusu içinde olduğumu gösteriyor. Alınganlığın üstesinden gelmek için beni mutlu edecek şey; alınganlığın bireyleri birbirinden uzaklaştıran sularında yüzmek yerine duygularımı fark etmek, dile getirmek ve içimde olanı biteni görünür kılmak. Başkalarının düşünceleri, eylemleri, sözleri üzerinde bir gücüm yok ama içinde sürükleneceğim bir anaforun içine atlamak yerine duygu ve düşüncelerimi izlemek, sakince zihnimde olup biteni dile getirebilirim. Çünkü alınganlık, iki aynı kutbun birbirini itmesi gibi iş görüyor. Karşı tarafa da kendisini suçlu hissettiriyor. Bununla karşılaşmaktan kaçınmak, kimi ilişkilerin sessiz sedasız bitmesine dahi yol açabiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder