Dün gece misafirlerimiz vardı. Kutu oyunu gecesinin ardından mutlu mesut yattık. Sabah Sani 7.30 civarı uyandı, dışarı çıkarılmak için türlü hamlelere girişti. Onu çıkartayım da biraz daha dinleneyim diye düşündüm. Önümde koca gün. Oh mis gibi... Yatağın içinde yeniden uykuya dalmayı beklerken bir hırlaşma sesi duymamla, yataktan fırlamam, dış kapıyı açmam bir oldu.
Koridorda kedi kavgası... Taraflardan biri bizim Sani, diğeri tek gözünü kim bilir hangi kavgada kaybetmiş, gri beyaz irice bir sokak kedisi. İlk vukuatı değil. Bildiğin zorba. Bizimkinin yolunu kesiyor, evin kapısına geliyor, balkon önünü mesken tutuyor. Elinde sopası yol kesen bir zalimden farksız. Bağırdım, üstüne yürüdüm. Bir anlığına ayrılmalarını fırsat bilip Sani'yi kucağıma aldım. İçeri girdim. Arı kovanına çomak sokmak gibi bir hareket. Bir kolum şiş, sol elimin orta ve işaret parmağıyla yazıyorum bu satırları. Bilip de konuşuyorum yani.
Sani'yi kucağıma almamla saldırıya uğrama anımın arası beş, on saniye. Kucağımda kedi içerideyiz ama henüz kapıyı kapatma fırsatı da bulamamışım. Haydut dışarıdan hala tıslıyor, Sani hala kendini tehdit altında hissediyor. Stres canlıya neler yaptırmaz. Kaç işte deli oğlan. Evdesin. Güvenli alana doğru koş. Çünkü en iyi savunma kaçmaktır. Kesin bilgi! Bizim oğlan kaçmadı. Onun yerine yırtıcı atalarından gelen sivri köpek dişlerini sağ bileğime geçirdi. Arka patilerinin tırnaklarıyla kolumda yollar çizerek kucağımdan atladı. Er kişi niyetine rakibinin karşısında yerini aldı. Stres ve adrenalin bende de tavan yaptı haliyle. Bıraksam parça parça edecek bizim oğlanı. Çığlığıma kızım koştu geldi. Cezveye su doldurmuş. Üzerine döktü zorbanın. Bir fincan su karşısında pes edecek değil ya. Etmedi zaten. Girişte duran plastik İKEA basamağını kaptım. Üstüne üstüne sallayarak onu merdivenlere doğru kovaladım. O kaçarken Sani'yi kaptım. Eve girdik. Kapıyı örttük. Oh güvenli kalemizin içindeyiz.
İşte o zaman fark ettim. Kolumdan oluk oluk akan kanı. Banyoya gittim. Sabunla yıkadım. El havlusunu kaptım. Bastırdım. Bu kadar aksiyondan sonra yatağa uzandım. Havluyla bastırmaya devam ettim. Kızım çok korktu haliyle. Ambulans mı çağırayım diye sorduğunu hatırlıyorum. Ambulansa gerek yok, dedim. Bir de baktım elinde ilk yardım seti baş ucumda. Batikonla sildi. Giyinmeme yardım etti. Şefkatli, dikkatli... Acile gittik. Tetanoz, kuduz aşısı... Koluma pansuman derken eve döndük. Delik küçük mü küçük ama can havliyle kemiğime kadar geçirmiş gibi hissediyorum. Öyle bir acı kolumdaki. Anında şişti. zaten. Antibiyotiğin yanı sıra ağrı kesici de alıyorum. Kolum kalp seviyesinde, yara yerimin üstünde buz kompres. Ağrının ve şişin dinmesini bekliyorum.
Sani süt dökmüş kedi gibi. Yan koltuğa tünedi. Sırtı bana dönük. Arada bir dönüp bakıyor. Gözlerini kırpıştırıyor. Kızıma kalırsa üzgün ve mahcup. Ben o kadar insani duygularla adlandırmıyorum durumu. Dışarı çıkmaya yeltenmediği kesin. O da kulağı kaptırmış. Zımbalamış şerefsiz. Batikondan o da nasibini aldı. O sessiz sakin oturuyor, kendini yalıyor. Ben bu satırları yazıyorum. İkimizin de ihtiyacı aynı: şefkat.
Aman aman çok geçmiş olsun, ne çok tahribat olmuş. İşin kana dokunanı da evdeki hayvandan geliyor oluşu, o can havlini karşındaki Efe'ye sunaydın a Sani. Hay Allah, dilerim çabucak toparlanır kol, nazar çıktı diyelim bari...
YanıtlaSilTeşekkürler 🙏 Evet, bizim kedi ısırdı. İkimiz de sıkı dayak yedik sabah sabah
SilBu arada yanlış anlamadım umarım ısıran ve tırmalayan sizin kedi değil mi?
YanıtlaSilGeçmiş olsun Tuğba!
YanıtlaSilTeşekkür ederim Ceren 🙏
SilÇok geçmiş olsun.. Kavga eden kediler arasına çok mecbur kalmadıkça girmemek gerek, gerekiyorsa kollar epey kalın şeylerle sarılmalı ki korunsun.. onlarda da zorbalar var maalesef. :(
YanıtlaSilSağolun. Koruma içgüdüsüyle girdim araya. Acı bir tecrübeyle öğrendim.
Sil