29 Nisan 2016 Cuma

EZGİLER VE BELLEK

Öykü yazdığımı bilen ya da yeni öğrenen insanların bir bölümü, işleyebilmem için bana ilginç buldukları insan hikâyeleri anlatır. Çoğu üçüncü sayfa haberlerine konu oluşturacak denli üzücü, kan, gözyaşıyla dolu bu hikâyeleri, kullanmayacağımı bile bile, nezaketen dinlerim. Kurmacaya konu olabilecek kaynak sınırsızdır oysa, her birimizde mevcuttur. Herkes gibi ben de gördüklerimi, yaşadıklarımı belleğimin gerilerine iterim. Belleğimin derinliklerine gömülü binlerce ân, tat, koku, duygu... Hepsi oradadır. Hatırlanmak için uygun bir ânı kollar ve sabırla bekler.

Öykülerimi dergilerde ilk kez sınamaya başladığım vakit, yazmak ve sabretmek arasındaki güçlü bağı öğrendim. İki satırlık matbu cümleleri dahi sarf etmeyen dergiler, yayınevleri, motivasyonumu düşürse de yazmaya ara vermedim, vazgeçmedim. Çünkü yazma ânının kendisi, öykünün yayımlanmasından, onu basılı bir dergide ya da kitapta görmekten daha keyifli. Boş bir sayfayı bildiğin en doğru cümlelerle doldurmak, parmakların klavyede, kalemin kâğıt üzerinde hızla, coşkuyla dans etmesi, belleğin hızına yetişebilmek için dur durak demeden koşmak eni konu mutluluk veriyor. Zaman zaman bu keyfe gölge düşüyor. Duraksamalar, korkular da yola eşlik ediyor. Duraksadığım, endişelendiğim, bir sonraki doğru cümleyi asla bulamayacağım sandığım zamanlarda yazdıklarıma ara verip müzik dinlemeyi seviyorum. Yalnızca yazının tıkandığı, ilerlemediği esnada müzik dinlediğim düşünülmesin.
Yazarken dinlemeyi sevdiğim ezgiler var. Yağmurdan Önce filminin soundtrack albümü gibi.

 
Milcho Manchevski'nin yazıp yönettiği 1994 yapımı film, "Sözcükler", "Yüzler", ve "Fotoğraflar" adlı üç bölümden oluşuyor. Birbirini tamamlayan üç bağımsız öykünün anlatıldığı filmde, zaman doğrusal ilerlemiyor. Üçüncü bölümün son sahnesine geldiğinde hikâyenin tamamının yağmurdan önce başlayıp bittiğini öğreniyor izleyici. Film, hikâyesi kadar farklı kurgusuyla da zihinlerde yer ediyor.
Ezgilerin hoşuma gittiği muhakkak ancak bunca güzel, anısı olan melodi arasından her defasında sıyrılmasının ve yazım sürecime eşlik etmesinin notaların ötesinde bir anlamı var.
Başlarken nelerin yazıya dâhil olacağını bilmem. Büyüsü korkutuculuğu, belirsizliğinden. Yazma eylemi bittiğinde, aslında hepsinin içeride olduğunu şaşırarak fark ederim. O yüzden ne zaman yazıda tökezlesem, bende anısı olan müzikleri, özellikle Yağmurdan Önce albümünü dinler, notaların belleğimin kilitli kapısına ulaşmasını ve açmasını beklerim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder