Yazmak kalabalığın karşısında çırılçıplak kalmayı göze alabilmektir, bu yüzden de ağır giysiler ve aksesuarlar taşımak işinizi güçleştirir. Samimiyetle yazabilmek olabildiğince az "yük" taşımayı gerektirir. Yazarın yaşadığı çağın tanığı olmak gibi bir yükümlülüğü yoktur bana kalırsa. Yazar, kendisine dayatılan inanç, görev, sorumluluk, gelenek vesairin baskısının dışında kalabildiği ölçüde özgür ve yaratıcıdır. Yazar bir kayıt memuru değildir ama yaşadığı topluma dışarıdan bakan bir üst akıl da değildir. Zamanın sözcükler üzerine bıraktığı iz yazarın çağına tanıklığıdır.
Aysun Kara
Zaten öyledir. Herkes gibi. İster istemez. Ancak ânın insandaki yankısı bitimsizdir. Haliyle yazarın zamanın sunacağı perspektife ihtiyacı vardır. Edebiyatın tanıklığını önemsemekle birlikte onu tarihsel gerçeklik parantezine yahut yargı kürsüsüne hapsetmeyi doğru bulmuyorum. Benim için metnin estetik değeri niyetinden önce gelir. İyi yazarlığın yolunun iyi insan olmaktan geçtiği ahlakçı bakış açısına uzağım hanidir.
Hakkı İnanç
Melville'in ölümsüz eseri Moby Dick'te herkes ölürken geride olanları anlatmak için İsmail sağ kalır. Edebiyatçılar (öykücüler) olanları anlatmak için geride kalan çağının tanıklarıdır.
Mehmet Fırat Pürselim
Öykücü çağının sadece tanığı değil sanığıdır da. Ama onu, yazdıkları üzerinden güncel siyasete müdahil olmaya zorlamak yersizdir kanımca. Edebiyat yavaştır. Acıları, zulümleri ağır ağır kaydeder ve yıllar sonra bile olsa bize hatırlatır. Acelesi yoktur, hafızası sağlamdır.
Onur Çalı
Öykücüler veya farklı bir metin yazanlara dair meli malı cümlelerini içeren kesin yanıt vermek benim için zor olduğundan kendi bireysel tercihimi iletmek isterim. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki vicdanı olan, gören, duyan herkes bunun sadece tanığı değil, aynı zamanda biraz da sanığı ve sorumlusudur. Ben de onlardan biriyim, yazan biri olarak farkım dert edindiklerimin, mesele edindiklerimin yazılarıma sızması. Bu sızıntılarla anlamlı bir tanıklık, tarihe not düşme olur mu emin olamam tabii ama beni etkileyen durumları ve içselleştirebildiğim duyguları, sözcüklerle kendimle, okurlarla paylaştığımı bilirim.
Suzan Bilgin Özgün
Öykücü çağının tanığı olmalıdır fakat toplumsal bir olayı ya da ideolojiyi konu edinmek yazılan metnin öykü olmasını garantilemez. İçerik üslubun önüne geçtiği vakit öykü manifestoya dönüşebilir, yazar anlatıcı olmaktan çıkıp elinde döviz taşıyan biri haline gelebilir. Sanırım burada yazar öykü ile duygusal bağ kurmaktan uzak durmalı, edebiyat okuru gözüyle bakabilmeli. Öykücü, öykünün okunurluğunu zedelemeden çağına dokunabilmelidir.
Tunç Kurt Öykücü elbette çağının tanığı olmalıdır. Çünkü zaman öykünün tüm unsurlarını değiştirebilen yegane kavramdır.
Türker Ayyıldız
İnsanı anlatmak, çağa tanıklık etmektir çünkü sanat toplumsal hayatın izdüşümüdür. Burada asıl olan, öykücünün çağına tanık olmanın kendiliğindenliği ile tanıklık etmenin iradiliği arasında bir karar vermesi sorunudur. Politik olmayan yoktur ve öykücü çağının tanığı olmakla birlikte ona tanıklık da etmelidir.
Zeynep Sönmez Meraklıları için küçük bir not. Benim de bir cevabım var!
Yazmak anımsamaktır. Anımsamak ve bellek ise vicdan. Ancak öykücü, sırf çağının tanığı olmak için vicdanını sızlatan konuları seçer ve metinle arasındaki mesafeyi koruyamazsa ortaya melodrama yaslanan, duygusallığa kaçan, gözyaşı ve ortak öfkeden güç alan öyküler çıkar. Bu da zannımca kolaycılıktır. Öykücü için kurmacanın estetiği, dile olan tutku, tanıklık çabasından daha öncelikli ve zaruridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder