2 Temmuz 2016 Cumartesi

YAZMAK EYLEMİ



Ben bir metnin (bütün yazı türlerinin) çağdaşlığını onun yapısında, biçiminde bulurum. Bu, içeriği yadsıdığım anlamına gelmez, elbette, ama ilkin ona bakmam nasıl anlattığına bakarım demektir. Nedeni de, bir metnin içeriğinin yeni olması, onu çağdaş yapmaya yetmez diye düşünürüm. Bu, giderek ben bir köğün bir tümcenin önce yapısına bakarım da demektir. Bir köğüğün, bir tümcenin yapısında yatar çünkü her şey, Valery'nin "İş ilk köğüğü bulmaktır, arkası gelir" derken vurguladığı da budur. Bizim çağdaş yazınımız bu anlamda bunun tersidir sanki: İçeriği bulmak (çağdaş denen içeriği) yetmiş gibidir ona. Nasıl anlatacağım? bütün bütün bir yana atılmış değildir elbet, ama Ne anlatacağım? başa geçmiştir daha çok. Bunun sonucuysa açıktır: Bir tekdüzelik. Bir elin birkaç parmağını geçmeyen ayrıcalıklar bir yana, hep tekdüze anlatım örnekleriyle doludur yazınımız. Ben Abdülhak Şinasi Hisar'ın dünyaya bakışının eskiliğine karşın, onu çağdaş bir yazar olarak görüyorsam, bu salt anlatmasından, o anlatış biçiminin yapısından gelmektedir. Sait Faik'in çağdaşlığı da (içeriğine çok bağlı olduğu halde) aynı yerden kaynaklanır benim gözümde. Tekdüze anlatışı kırmışlardır, onlar. Hep Nasıl anlatsam? diye düşünmüşlerdir. Onları, bu iki karşı insanı salt anlatış biçimlerinde koydukları yapılar yüzünden çağdaş bulurum. Nâzım'ın da Türk şiirindeki en büyük payı burada yatar bence. Şiire yeni bir anlatış biçimi getirmiş, sonra da onun olanaklarını çoğaltmıştır. Tekdüzeliğe adamakıllı karşı çıkmıştır. Bunlar bir romanın, bir öykünün, bir şiirin 'kırk türlü' yazılabileceğini koymuşlardır. En azından bir metnin iki elle yazılabileceği gerçeği onlarla oluşmuştur. Böyle iki elle yazılabilen metinlerden, en yeni örnek de Ayna'dır. Bir yazının iki elle yürüyüşü Enis Batur'un Ayna'sında açık seçik görülür.
Tekdüze anlatımın büyük ölçüde uygulandığı yer de şiirimizdir kuşkusuz. Bu tekdüze anlatış yüzünden Rimbaud'nun yeni duyumlar, yeni sesler, yeni imgeler, yeni renkler dediği de bunun sonucu güme gidiyor. Böylece de içerğin, bir metni çağdaş yapmaya yetmediğine varıyoruz. Oktay Rifat'ı, Ece Ayhan'ı bir yana bırakırsak, iki elle yazan ozanlar ne denli az bizde. Oktay Rifat, büyük değişmezliği içinde, ne kadar değişir. Yakından hiç baktık mı? Onda beni ilgilendiren de hep bu olmuştur. Bir metni iki, üç elle yazmak isterim ben de. Bu yalnız çağdaşlık sorunu değildir, devrimciliğin de bunda yattığına inanırım. Böyle devime açık bir metne, devrimci derim ben. Devrim, yazında metnin bu devimsel yapısında yatar çünkü.
İlhan Berk 

El Yazılarına Vuruyor Güneş
YKY
Yaşantı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder