25 Ocak 2017 Çarşamba

KUMDAN KALELER

Erken yaz. Sahildeyiz. Ellerimizde kovalar, kürekler.
Kontakt doğaçlama atölyesi ve kumdan kaleler, çağrı bu. Kontakt doğaçlama kısmında pek gönlüm yok. Kumdan kale ise hep yaptığım şey. Dolduruyorum ıslak kumları kovanın içine. Bir kale, bir kale daha... Suyu da, kumu da ilk başladığım yerden alıyorum her defasında.  Haliyle ilerleyemiyorum. Sonuç birbirine yakın onlarca kale. Ne farkındayım ne de şikayetçi. Bir ara kafamı kaldırıyorum ve gruptan birinin epey ilerlediğini, seyrek aralıklarla kaleler inşa ettiğini görüyorum. Tam da boşluğa ve kendime ait alana ihtiyaç duyduğum, bu sebeple küçük adımlar attığım ancak sonuçlarından da korktuğum günler... 
Bir anda ayırdına varıyorum. Sahil de deniz de sonsuz ama ben başlangıç noktasına takılmışım. İlerleyemiyorum. Üzerimde koca dünyanın yükü, kıpırdayamıyorum. Tek istediğim hafiflemek, özgürleşmek. Bunu hissettiğim anda yürüyorum sahil boyunca. Farklı yerlerden kumlar almaya, yeni kaleler inşa etmeye başlıyorum. Kalelerimin arasında yürüyebiliyorum, koşabiliyorum, üzerlerinden atlayabiliyorum. Bu beni rahatlatıyor. Bu kadar basit bir gerçeği kumdan kale yaparken fark etmek tuhaf geliyor. Tuhaf değil oysa. Çünkü yaptığımız en basit işlere bile yansıyor kişiliğimiz, iş yapma şeklimiz.
                                                                      ***
İlk kez yeni yıla ritüellerle girdim.
Yazıevi'nde bir yıl sonraki benin bugünkü bene söyleyecekleri vardı. Bir yılı daha bitirmenin, neler olduğunu bilmenin huzuruyla güven dolu cümleler sıralıyordu. İçimden bir his yazdıklarını olmuş bil, diyor.
Ve yeni yıl dileklerim: hareket, yaratıcılık, oyun
Hareket ve oyundan yana sıkıntım yok. Dün uzun yıllar sonra ilk kez oyun oynarken yere düştüm ve ayak bileğim kanadı. Yere düşüp kanayabildiysem yeterince oyun oynuyorum demektir. Daha ne isteyebilirim.
                                                                   ***
Hayır ile ilgili söyleyeceklerim var. Referandumda oyum hayır olacak elbette, ama diyeceğim bu değil. Bizzat kendi kişisel ilişkilerimizde yapabileceklerimizi, yapamayacaklarımızı ortaya koymak için, söylediğimiz evetler ve hayırlarla ilgili düşünüyorum birkaç gündür. Yapabileceklerini ve yapamayacaklarını dile getirmenin, kendini ifade etmenin en önemli yolu olarak kullandığın evet ya da hayır'lara verilen küsmeye varan itirazların da bir tür faşizm olduğunu düşünmeye başladım. Geçmişte yapmışlığım olmuştur. Verdiğim rahatsızlık için gecikmiş bir özür borcum olsun ve burada çıksın ağzımdan ve kalbimden. "Olanı olduğu gibi kabul etmek", öyle özlü söz olarak dillendirmek değil, gerçekten yaşayabilmek amacım budur. Umarım elimden geldiğince yapabilirim ve ikili, üçlü, çoklu hiçbir ilişkide devlet olmam kimseye.
                                                              ***
Bana ithafen dinletilen bir şarkıydı Yolun Sonu (Kıraç),  Kendine İyi Bak'ı tercih ederdim. "Su akar yatağını bulur." Bu dört kelime kadar huzur veren, bilgece bulduğum bir başka deyiş yok, zira.


2 yorum:

  1. Bir Pazar sabahı bloglara göz gezdirirken bir başka güzel blogdan geçiş yaptım buraya. Kumdan kaleler yolumu çizdi belki de.
    Bazen nasıl görmüyoruz, farkına varmıyoruz güzelliklerin. 6 yıl kadar gecikmiş bir yorumla "Günaydın" demek istedim.
    " Kendinize iyi bakın."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ses vermekle iyi ettiniz. Sevindim. Hoşgeldiniz. Ancak yeni bir bloğa değil, aynı bloğun içinde altı yıl geriye ışınlandınız Makbule Hanım. İyi pazarlar diliyorum. :)

      Sil