Yazarların yazma alışkanlıkları, okurun ilgisini çeken bir konu.
Sevdiğim, sevmediğim, okuduğum, okumadığım tüm yazarların söyleşilerinde
yazım, üretim aşamasına dair söylediklerini iştahla, ilgiyle okuyorum.
Kurmacabiyografiler, web günlüğüm olduğuna göre, yeri geldikçe buraya da
not düşebilirim. İşte altıncısı: Alice Munro
Bir öykü yazmak istediğimde, belirli bir yapı yaratmak isterim ve o yapının içerisinde olmanın bende uyandırmasını istediğim duyguyu bilirim. Açıklamanın zor kısmı tam da burası, çok da net olmayan "duygu" sözcüğünü kullanmak zorunda olduğum yer, çünkü entelektüel anlamda daha saygın biri olmaya çalışırsam, dürüst olmaktan kaçınmam gerekir. "Duygu" tam da bu noktada işe yarar.
Öykünün yapısıyla alakalı bir plan yoktur. Öykü yazmak, "Ben şu tür bir ev yapacağım çünkü iyi yaparsam şu tür bir etki yaratacak" tarzında bir uğraş değildir. Yazacağım öykü, ya da inşa edeceğim ev, öykünün ruhunu oluşturacak, benim çekinerek üzerinde ısrar ettiğim ve o tanımlanamayan duyguya uygun olmalıdır. Bu duygu nereden gelir bilmiyorum. Orada bir yerlerde duruyor gibi görünür ve ansızın bir dükkân vitrini ve sohbet ânı gibi bir ipucu sayesinde onun farkına varırım. Sonrasında, öykünün içine girecekleri toparlar ve bir araya getiririm. Bunların bir kısmı etrafta anılarda, gözlemlerimde öylece bekliyor olabilir, bazılarını ben yaratırım, bazılarını ise etraflıca araştırırım. Kimileriyle hatırladıklarımdan, konuşmalardan kucağıma düşer. Tüm bunların istediğim öyküye şekil vermek için nasıl bir araya gelebileceğini görür ve onu denerim. Denemeye ve nerede yanlış yaptığıma bakmaya devam eder, tekrar denerim.
Alice Munro
Yasemin Yılmaz Yüksek tarafından çevrilen yazının tamamına Öykülem dergisinin 8. sayısından ulaşabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder