7 Şubat 2018 Çarşamba

Günlerin içinden geçerken

İzliyorum
Bizim evde televizyon yalnızca çizgi film ve radyo kanalları için açılıyor. Kendimi bildiğimden yeni eve taşınırken dijital yayın platformu üyeliğimi iptal ettim. Gel zaman git zaman film izleme ihtiyacı baş gösterdi. Ben de çareyi blutvde buldum. Özellikle dizileri ilgimi çekiyor. Uykusuz kalmadan, insan gibi her akşam bir bölüm izliyorum. The Handmaids Tale, The Young Pope, Apple Tree Yard, Fearless izlediklerimden. Yeni favorim: 11.22.63 
Stephen King'in aynı isimli romanından uyarlanan dizinin konusunu kitabın arka kapağından alıntılayalım.

22 Kasım 1963'te, Dallas'ta üç el silah sesi duyuldu, Başkan Kennedy öldü ve dünya tarihi değişti. Peki, bütün bunları değiştirme şansınız olsaydı? Kendi kuşağının sosyal, kültürel ve politik meselelerini sindirmiş bir yazar olan Stephen King, bu mükemmel kurgulanmış gövde gösterisinde okuyucuları geçmişe uzanan inanılmaz bir yolculuğa çıkarıyor. 
Her şey Maine'deki Lisbon Falls kasabasında yaşayan ve fazladan iki kuruş kazanmak için sınavlara hazırlık derslerine (blog yazarının notu: yetişkinler için açılan dışarıdan lise bitirme derslerinden bahsediliyor) giren 35 yaşındaki İngilizce öğretmeni Jake Epping'le başlıyor. Öğrencilerinden kompozisyon ödevi olarak hayatlarını değiştiren bir olayı yazmalarını isteyen Epping, nefesini kesen bir ödevle karşılaşıyor: Harry Dunning'in babasının elli yıl önce eline çekici alıp ailesini katlettiği gecenin tüyler ürpertici hikâyesi. O kompoziyonu okuduğu an, Jake için bir dönüm noktası. Tıpkı 1963'ün ABD tarihi için bir dönüm noktası olması gibi... Kısa süre sonra kasabadaki lokantanın sahibi ve Jake'in arkadaşı olan Al, ona bir sır veriyor: Deposu, aslında  geçmişe, 1958'deki belirli bir güne açılan bir geçit. Ve Al, Jake'ten saplantı hâline getirdiği görevi devralmasını, Kennedy suikastını engellemesini istiyor. Böylece Jake, George Amberson olarak Ike, JFK ve Elvis'in büyük Amerikan arabalarının ve fiyonklu çorapların dünyasında, herkesin her yerde sigara içtiği bir Amerika'da yeni bir hayata başlıyor. Maine'deki Dunning ailesinin yaşadığı boğucu Derry şehrinden, Jake'in hayatının aşkıyla karşılaştığı Texas'taki sevgi dolu Jodie kasabasına, Lee Harwey Oswald'a ve Dallas'a uzanan bu romanda; geçmiş, geçmiş olmaktan çıkıp gerilim ve heyecan dozu yüksek bir maceraya dönüşüyor. 
Zamanda yolculuk hiç bu kadar inandırıcı ve bu kadar ürkütücü olmamıştı! 

Son cümledeki gerilimden bahsetmek gerekirse, inanın bana, tarihi önceden bilmek yetmiyor. Jake Epping için işler tereyağından kıl çeker gibi yürümüyor çünkü geçmiş değişime karşı koyuyor ve akıl almaz kazalar, dirençler Epping'in önünü kesiyor. 11:22:63 inandırıcılığı, heyecan dozu yerinde başarılı bir yapım. Alet çantası dolu bir kurmaca yazarın elinden çıkan romana dayalı senaryo, izlediklerimizden haz almamızı sağlıyor. 

Okuyorum
Ursula K. Le Guin'i ilk kez Çağlar'ın hediyesi Mülksüzler kitabı ile tanıdım. Aradan geçen on yılda Kanatlı Kediler Masalı serisi ve Balık Çorbası adlı çocuk kitaplarını okumak ve Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar ve Dümeni Yaratıcılığa Kırmak kitaplarını karıştırmaktan öteye geçemedim. 2017'nin bahar aylarında Yerdeniz serisini, Aya Tırmanmak ve Diğer Öyküler'i aldım. Dört, beş ayımı onun romanları içinde kaybolarak geçirebilirdim. Bunun büyüme yolculuğuma katkısı olacağından, bana iyi geleceğinden emindim. Notos 66. sayısını (Ekim Kasım 2017) Ursula'ya ayırdığında, yeni yayımlanan Anlatış da kitaplıkta yerini aldığında tam da ihtiyaç duyduğum şeyin, Ursula'nın ejderha bilgeliği olduğunun, bunun için kendime alan açmam gerektiğinin farkındaydım ama her nedense ilk adımı atamıyordum. Derken Ursula öldü ve Margaret Atwood'un onun hakkında The Guardian için yazdığı yazı Hanife Aliefendioğlu çevirisiyle Çatlak Zemin'de yayımlandı. Ve ben aradığım ivmeyi bulabildim. Mülksüzler ile çıktım yola. 1974'te yayımlanan kitabın bir nebze bile eskimemesine hayranlık duyarak, yavaş yavaş içiyorum satırları. 30larındaki ben'in altını çizdiği yerlere bakıyorum, en çok da Çağlar'ın el yazısına, "tek mülkümüz aşk olsa şu dünyada" temennisine... 

Düşünüyorum
Toplumun sürüklendiği kamplaşma, üzerimizde gittikçe artan baskı, şiddet, düşünmeyen, muhakeme etmeyen, soru sormayan, verili cevapları tekrar sunmayı marifet sayan bir eğitim öğretim sisteminin velisi hâline gelmek beni kaygılı, endişeli bir ebeveyn yapıyor. Pek çok beyaz yakalı gibi, gitme fikri zaman zaman (hadi doğrusunu söyleyelim düzenli ve sık periyodlarla) beni de yokluyor. Bir planım yok. İçimde gerçek anlamda gitme isteği de yok çünkü normal koşullarda yaşamaktan memnun olduğum ve de olacağım tek şehirdeyim. Amma velakin kötü haber bombardımanı altında yaşamaktan, içtiğimiz suyun, soluduğumuz havanın zehirlenmesinden, dört beş yıllığına seçilen hükümetlerin yerele bu denli karışmasından, geri dönüşü olmayan kararlar almasından, çevre kıyımlarından bıktım usandım. Her defasında yeter noktamızın sınırlarının zorlanmasından, OHAL kisvesi altında yaptım oldulara seyirci kalmaktan ve bu dönemde çocuk büyütmeye çalışmaktan yoruldum. Yakındığım konularla yakından ilgilenen, mücadele eden pek çok dernek, sivil toplum örgütü var. İyi ki varlar ve hepimiz adına direniyorlar. Yaptıklarını ilgiyle takip etsem de yerimden kalkıp bir şey yapmıyorum. Bu umutsuzluk mu, kişilik özelliği mi onu da bilemiyorum. Damarlarımda aktivist kanı akmadığı kesin.  Hafiften duyduğum mahçubiyet nedeniyle hepimizin direnme şekli, mücadele yolu farklı diyerek kıvırabilirim. Değişimin bir parçası olmak istiyorum ama onun direnen tarafında durmaktan uzağım. Daha neşeli ve ümit veren, evet diyen tarafında yer almak benim karakterime daha uygun. Meselem daha çok, çocuk ve ebeveyn olmak odaklı. Burada açılması planlanan topluluk okulunu ilk duyduğumda, toplantılarına katılmaya başladığımda kendim gibi düşünen ebeveynlerle bir araya geleceğimi, ülkede süregiden otoriter dilin aksine özgür bir iklim bulacağımı düşünmüştüm. Kısa sürede bunun gerçekleşmeyeceğini anladım ve çocuklara vaat edilen ortamın çekiciliğine rağmen süreçten ayrılma kararı aldım. Orada edineceğini umduğum değerlerden vazgeçmiş değilim. Elimden geldiğince okumaya, araştırmaya ve uygulamaya çalışıyorum. Şefkatli Anne Günlükleri bu arayışın bir sonucu. Bu yolculuğu tek başıma sürdürmek istemiyorum. Ne zamandır bu konuda harekete geçmek, benim gibi düşünen ebeveynlerle bir araya gelmek, mesleki ve yaşamın getirdiği bilgi ve deneyimlerimiz doğrultusunda çocuklarımız için neler yapabileceğimize bakmak istiyordum. Kafamdan geçenler belli: Çocuklara iyi edebiyattan zevk alma tohumları ekmek, yaratıcılıklarını korumak, yaşadıkları kentin kültürel mirasını öğretmek, merak etmelerini, sorular sormalarını sağlamak, yaşadıkları çevreyi bilen, saygı duyan, suyuna, ağacına, havasına sahip çıkan bireyler olmalarına katkıda bulunmak...
Bu amaçlar doğrultusunda ebeveynlerle bir araya gelerek endişelerimizi paylaşmak, olumlu ve olumsuz deneyimlerimizi konuşmak, hem özlemini çektiğimiz barışçıl toplulukların kurulmasına  hem de birbirimizin gelişimine katkıda bulunacaktır. Özellikle şehirde yalnız, akraba desteğinden yoksun yaşayan anne babalar ve çocuklar için diğer aileler ile kurulacak güvene dayalı ilişkiler son derece hayati önem arz ediyor. Konuşmak için, destek almak, gelişmek, çocuklarımıza sahip olmasını umduğumuz değerleri verebilmek için birbirimize ihtiyacımız var.

Dinliyorum
Anadolu Beat'in 2012 yılında çıkan Flört albümünden geç haberdar oldum. Şu sıralar severek, döne döne dinlediğim gruplar arasında. 



İzleyeceğim
Çanakkale'de sinemaya gidebilmek büyük lüks. Aksiyon ve tapon romantik filmler haricinde gelen, zevkime hitap eden her türlü filmi sinemada izlemekten keyif alıyorum. Coco ve Cebimdeki Yabancı vizyonda. İlk fırsatta gidile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder