Çocukla Barış,
Bodrum BBOM Öğretmen Okulunda tanışan Özenç, Özge ve Gülesra
öğretmenlerin orada öğrendikleri, araştırdıkları, derinleşmek
istedikleri konuları ve sınıfa taşıdıklarını paylaştıkları dijital bir
platform.
Farklı
yerlerde, farklı koşullarda çalışan üç öğretmen Sura Hart'ın
rehberliğinde çıktıkları yolculuğu "Şefkatli Öğretmenin Günlüğü"
köşesinde hafta hafta paylaşıyor. Gündemin ağırlığından kaçmak, umudunu
arttırmak, çocuklarla ilişkilerinde fark yaratmak isteyen ebeveynler ve
öğretmenler için küçük tavsiyelerle dolu günlükleri, kendi pratiğimize
dökebilmek, sürecimizi gözlemlemek için bu şablonu kendi ev hâlimize
uygulamak istedim. Adını da Özenç, Özge ve Gülesra öğretmenlerden
ilhamla "Şefkatli Anne Günlüğü" koydum.Sura Hart ne diyor?
İnsanın kendini acımasızca eleştirme ve yargılama hâli genellikle başkalarını da eleştirmesi ve yargılamasıyla sonuçlanır. Unutmayın başkalarına şefkat kişinin kendine şefkatiyle başlar.
İhtiyaçlarınıza şefkatinizi artırmak için kendinize yönelttiğiniz ahlakçı yargıları tercüme etmeye zaman ayırın. Kendinizi yargıladığınızı fark ettiğinizde, bu yargıyı bir deftere not edin. Yargılarınızı, hemen o an duygu ve ihtiyaçlara tercüme etmeye vaktiniz yoksa; günün sonunda yargılarınızın üzerinden geçin ve not ettiğiniz her bir yargının ardındaki ihtiyacı belirleyin.
Ben ne düşünüyorum?
Üst üste Şefkatli Anne Günlükleri yazdıktan sonra yaklaşan (şu anda devam eden) yarı yıl tatilini fırsat bilip günlüklerle ara vermek ve başka konular hakkında yazmak istedim. Bu araya ihtiyacım vardı çünkü hem özlediğim edebiyat yazılarına, kolektif işlere yönelmek (her ne kadar yapamasam da biri yargı ve kendine şefkatten mi bahsetmişti) hem de "yargı" haftasının hakkını vermek istiyordum. Hakkını vermek nedir açıklayayım.
8. günlüğü layığıyla yazabilmek için gözetmem gereken bazı hususlar vardı: kendimi yargıladığım anları fark etmek, bunları belirlemek, Sura Hart'ın önerdiği şekilde ardında yazan ihtiyacı saptamak, bunlara dair notlar almak gibi. Bu hazırlıklar olmaksızın yeni günlüğü yazmak istemiyordum. İşte o an bir türlü gelmedi. Haftalarca bir şey yapacaktım ben, günlük notlar alacaktım, neydi yahu o konu dedikten sonra, hatırladım ve başladım.
İtiraf etmek gerekirse bir hafta boyunca her gün kendimi yargıladığım anları belirle(ye)medim. Çoğu zaman bunu yapabilmek için kendime duraklama fırsatı dahi tanımadım. Gene de kimi anlar için, zihnimde çentikler atmayı, bazı akşamlar eve gittiğimde defterime yazmayı başardım. Yazmak, eşittir hatırlamak. Yazdıkça tuttuğum notlar çoğaldı, yeniden hatırladım.
Yargıların ardında yatan ihtiyaçlara bakmak... Kendiliğimden, çaba harcamadan yapabileceğim kıvamda değilim, henüz. Kırk fırın ekmek yemem lazım. Zira hoşuma gitmeyen bir davranış sergilediğimde, yargının ardında yatan ihtiyacı belirlemek yerine en iyi bildiğim şeyi yapıyorum, yani kendime kızıyor ve suçluyorum. Bu döngüyü ancak biraz zaman geçince, sakin kafayla düşündüğümde kırabiliyorum. Şimdi bütün çabam bu: içten gelen ilk tepkileri susturmanın bir yolunu bulmak, kendime ve karşımdakine yönelik suçlayıcı ve yargılayıcı ifadelere sarılmak yerine, olumsuz duygularıma ve davranışlarıma bakmak, altında yatan ihtiyaçları görmek. Bunu yaptıkça olaylar, kişiler, mekânlar değişse de, her defasında karşımdaki insandan işbirliği ve anlayış beklediğimi, kabul görmek, takdir edilmek, desteklenmek, duyulmak, görülmek, gözetmek/gözetilmek istediğimi açıkça görüyorum. Bunu fark etmeyi önemsiyorum. Çünkü bu sayede dikkatimi kendime çevirebiliyorum. Karşımdakini suçlamadan, serzenişte bulunmadan kendime odaklanmanın bir yolunu bulduğumda, merkezimde kalmayı başardığımda, muhatabım savunmaya ya da saldırıya geçmeden beni dinleyebiliyor en azından bu olasılık artıyor. Şiddetsiz İletişim'in bizi davet ettiği yer, tam da burası. Formül basit: gözlem yap, duygularının ve ihtiyaçlarının farkına var ve "ben" dilini kullan. Uygulamak ise bir o kadar zor.
Bir kitap okumak ve kendini değiştirmek kolay iş değil. Bu yolda birlikte yürüyebileceği, konuşabileceği, alıştırmalar yapabileceği, oyunlar oynayabileceği arkadaşları olmalı insanın. Akıl vermeden, varsayımlarda bulunmadan, teselli etmeden, lafı ağzınızdan çalmadan, sizi can kulağıyla dinleyen bir arkadaş bulduğunuzda, olay örgüsünden, saatlerce aktarsanız bıkmayacağınız diyaloglardan ve dahi monologlardan kurtulmak, duygu ve ihtiyaçlara odaklanmak mümkün. Bunu denemeye değer buluyorum. Yine de kendimi şiddetsiz iletişimin ancak eşitler arasında kurulabileceğine inanmaktan alıkoyamıyorum. Zalimin, seçimini ahlaki olandan yana kullanmayanların yaptıklarının ardında yatan ihtiyaçları görmek, anlamak istemiyorum. Ne peygamberim ne de derviş...
Eski Günlüklere aşağıdan ulaşabilirsiniz
Şefkatli Anne Günlüğü 1
Şefkatli Anne Günlüğü 2
Şefkatli Anne Günlüğü 3
Şefkatli Anne Günlüğü 4
Şefkatli Anne Günlüğü 5
Şefkatli Anne Günlüğü 6
Şefkatli Anne Günlüğü 7
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder