Kurmacabiyografiler, web günlüğüm olduğuna göre, yeri geldikçe buraya da not düşebilirim.
İşte on dokuzuncusu: Aysun Kara
* Bu yazı Kurmacabiyografiler için yazılmıştır.
İşte on dokuzuncusu: Aysun Kara
* Bu yazı Kurmacabiyografiler için yazılmıştır.
Yaşamını
sürdürebilmek için çalışmak zorunda olan pek çok yazar gibi ben de sıkışık
zamanlarda yazıyorum. Yazmaktan öte öykülerimi iki arada bir derede çatıyorum.
Her sabah uyandığımda o sıralar üzerinde çalıştığım neyse o gelir aklıma.
Sanırım
benim zihnim yıllardır ikiye bölünmüş durumda. Bölmeler arasından sızıntılar da
oluyor tabii. Gün boyu işimi yaparken okuyup yazacaklarım zihnimde şekillenir. Bir
yüzü kullanılmış A4 kâğıtları ikiye bölüp not almak üzere hastanedeki masamda
tutarım. Bu küçük kâğıt parçalarına yazma işi kendi kendimin gözünü korkutmamak
için yaptığım bir iştir. Gün boyunca uzun soluklu yazacak zamanım olmayacağını
bilirim çünkü. Ben masamda bu kâğıtlara ufak tefek bir şeyler çiziktirirken hastam
karşı masada az önce öğrettiğim egzersizleri yapıyor olabilir. Göz ucuyla onu
izlerim, o elindeki hamurla parmak kaslarını kuvvetlendirirken benim zihnim bir
gün önceden aklıma düşen öykü ucunu kovalar.
Kimi zaman da hastalarımdan birisinin randevusuna gelmeyeceği ya da geç geleceği
tutar. İtiraf etmeliyim ki bu yarım saatlik zaman beni pek sevindirir. Hele o
sırada üzerinde uğraştığım bir metin varsa değmeyin keyfime.
Yıllardır
öğle aralarını oldukça verimli kullandığımı söyleyebilirim. On beş yirmi dakika
içinde alelacele bir şeyler atıştırdıktan sonra neredeyse kırk beş dakikalık
“özgür” bir zamanım olur. Bu zamanımı çoğunlukla bölük pörçük notlarımı
birleştirerek ve üzerinde çalıştığım her neyse onunla uğraşarak
değerlendiririm. Örneğin şu anda bu yazıyı da öğle arasında yazıyorum.
Akşam
saatleri tabii okumak ve yazmak için yekpare zaman. Son yıllarda zorunluluktan
yaptığım işleri (ev işleri, yemek gibi)
asgariye indirdim. Oğlum artık bir yetişkin, bana pek fazla ihtiyacı
yok. Bütün bu sebeplerden çalışmaktan arta kalan zamanımın efendisiyim
diyebilirim. Ertesi gün gidilecek iş mecburiyeti yüzünden geç saatlere kadar
çalışmam mümkün olmuyor. Hafta sonlarımı planlarken de tabii edebiyat her zaman
başrolde. Ev düzenim de edebiyat odaklı yaşantıma uygun haliyle. Evde yer tutan
en önemli eşya kitaplar, defterler. Çeşitli boyuttaki defterlerim aslında epey
düzensiz bir biçimde ya da yalnız kendi bildiğim bir düzen içinde sınıflanmıştır.
Çalışma masam ve odam olmasına rağmen çoğu zaman salondaki koltukta kâğıt
yığınının içinde çalışırım. Nerede yazarsam yazayım, kimi zaman uyku saatim de dahil
olmak üzere günün her saatini okumak ve yazmak düşüncesiyle geçiriyorum.
Yoğunluğun içinde harcanan emekler alkışı hakediyor.
YanıtlaSilBence de :)
Sil