Bir Kurmaca Söyleşi Denemesi ya da "Bu Yıl Romanını Yazıyorsun Yazar Adayının Başucu Kitabı"ndan Dikkat Çeken Notlar:
Bay Mosley, "Bu Yıl Romanını Yazıyorsun Yazar Adayının Başucu Kitabı" hayli iddialı bir başlığa sahip. Yazmaya yeni başlayan birinin bir yıl içerisinde bir roman yazıp bitirmesi gerçekten mümkün müdür?
Eminim ki bu kitabı okuyup verilen dersleri azimle uygulayan herkes bütünlüklü bir kısa roman taslağı ortaya çıkarabilecektir. Kısa sözcüğünü özellikle vurguluyorum, çünkü ilk kez roman yazan birisinin verilen kısa sürede Kasvetli Ev ya da Savaş ve Barış hacminde bütünlüklü bir taslak ortaya çıkarabileceğini sanmıyorum. Bir başyapıt değil, yalnızca belli bir uzunlukta (söz gelimi elli altmış bin sözcüklük) sağlam bir ilk roman vaat ediyorum.
Yayın dünyasında havada kapılacak bir kitap ortaya çıkarma vaadinde bulunmuyorum. Maddi başarı vaat edemiyorum ama burada çizilen yolu izlersen bir roman yazmaya dair kişisel bir tatmin yaşayacaksın. Sonrasında her şey mümkün.
Anlıyorum, sizin bakış açınıza göre, asıl ödül kitabın basılması değil, kısa, bütünlüklü bir ilk roman çıkarmak. Kitapta her gün yazmanın önemine dikkat çekiyorsunuz. Söyler misiniz, her gün yazmak neden önemlidir?
Bu kuralın iki nedeni var: yapılacak işi bitirmek ve bilinçdışınla bağlantı kurmak.
Romanını bir yıl içinde bitirmek istiyorsan işe koyulman gerekir! Zaman kaybetme lüksün yok. İlham gelmesini bekleyecek zamanın yok. Yazmak ciddi bir uğraştır, belli bir istikrar ve disiplin gerektirir. Günü gününe yazmak disiplin ve birtakım kazanımlar sağlar ama irade ve düzen işin yalnızca başlangıcıdır.
Yazmaya dair öğrendiğim en önemli şey, başlıca bilinçdışı bir etkinlik olduğu. Bununla neyi kastediyorum? Şunu: Roman, kafandan (ya da bilinçdışı zihninden büyüktür. Yazarken bulduğun bağlantılar ve metaforlar, girdiğin ruh halleri ve deneyimler içindeki derin bir yerden gelir. Bu bilinçdışı yere ulaşmanın yolu her gün yazmaktır. Sadece yazmak değil. Bazı günler de yeniden yazar, yeniden okur veya metni orasından burasından gözden geçirirsin.
İlk kez roman yazmaya çalışan yazar adayını bekleyen tehlikelerden bahsedebilir misiniz?
Pek çok yazar ve yazı öğretmeni çoğu eseri eski ustalarınkilerle kıyaslamaya o kadar zaman harcar ki, günümüzde yaratılan romanın çağdaş sesini kaybederler.
Geçmişteki büyük kitapların sesini, deyişlerini, biçimini ve içeriğini taklit etmekle yazar olamazsın. Romanın senin kendi yüreğinde yatar, yalnızca senden çıkabilecek bir hikâyeyi çağdaş okurlara anlatmak için yazılmış, bugüne dair bir kitaptır, hangi çağda geçerse geçsin.
Okurlarımız arasında, yüreğinde yatan, yalnızca ondan çıkabilecek hikâyeyi, tanıdığı insanları incitecek diye korktuğu için yazmaktan imtina eden yazar adayları olacağı kanısındayım. Onlara verebileceğiniz bir ipucu var mıdır?
Romancı olmak isteyen kişi içini kemiren hikâyeyi anlatmayarak kendine ihanet eder. Her gün yazma disiplininde bulduğu gerçeğe kendini adamamayı tercih eder.
Bu türden bir ketlenme yaygındır ve buna hiç gerek yoktur aslında.
İlk olarak, annen yazdığım şeyleri okumuyor. Bu sözler yayımlanana kadar senin kendi özelinde gizli kalacak.
Ayrıca içeriğe dair bir yargıya varmadan önce kitabın bitmesini beklemelisin. Yirminci taslağına geldiğinde karakterler başlangıçta temel aldığın kişilerden tamamen ayrı, kendilerine ait hayatlar geliştirmiş olabilir. Hem birileri bir kez olsun sözlerine gücenirse gücensin, ne olmuş yani? Hayatını yaşa, şarkını söyle. Seni seven kişi zaten seni anlayacaktır.
Herhangi bir duygunun seni yazmaktan alıkoymasına izin verme. Dünyanın seni yavaşlatmasına müsaade etme. Hikâyen bu yıl önündeki en önemli şey. Bu senin yılın, en iyi şekilde değerlendir.
Bir hikâyeyi ilginç kılan nedir?
Sürükleyici bir konu ve hikâyenin anlatılma biçim. Bir hikâyenin ayrıntılı, dolambaçlı ya da anlatması zor olması gerekmez. En zarif hikâye cümleleri çoğu zaman yalın ve düz olur.
Yaratıcı Yazarlık Atölyeleri'nde ve yazma sanatının inceliklerini ele alan kitaplarda sıkça karşılaşılan bir nasihate "Anlatma göster" deyişine siz de yer veriyorsunuz. Bu oldukça kafa karıştırıcı. Sözle ifade edilen her şey, "anlatma"nın sınırları içerisinde yer almaz mı?
Anlatmak ile göstermek arasındaki en belirgin ayrım, sadece malumat veren bir beyan ile repertuvarına insani bir veche katarak okuru duygusal ya da fiziksel olarak metnin içine çeken bir beyan arasındaki farktır.
Dilde göstermenin pek çok yolu vardır, duyumlar, duygular, metafor ve mecaz, kurmacada sıradanlık.
Kurmacada sıradanlık mı? Neden karakterlerimizin yaşantılarını sıradan yapalım?
Çünkü gündelik deneyimler okurun karakterle bağ kurmasını sağlar, bu da yine okurun ileride olabilecek daha olağanüstü olayları kabul etmesine zemin hazırlar.
Kitapta, "Bu yıl yapacağın en önemli şeylerden biri hayata belli bir noktada başlayıp başka bir noktaya ilerleyen ya da evrilen karmaşık ve sahici karakterler yaratmak," diyorsunuz. Bu dönüşümü sağlamak neden çok önemlidir?
Romanın konusu insan ruhu ve zihnidir - karakterlerin öteki canlılarla ve genel olarak dünyayla nasıl etkileştiğidir.
Romanda ana karakterin ya da karakterlerin kişilik yapısında hareket olması gerekir. Bu da kısmen demek oluyor ki romanın amacı başkarakterin değişmesine yol açan olayların haritalanmasıdır. Bu değişim ve bundan ileri gelen olaylar nedeniyle kitap okuruz veya yazarız.
Bay Mosley, burayı biraz daha açmanızı istesem... Eminim okurlarımız karakter gelişimi ve dönüşümüne dair daha fazla ipucu duymak isteyecektir.
Hayatta olduğu gibi, karakterler başlıca başkalarıyla ilişkileri içinde gelişir. Romanın akışı boyunca karmaşık ve dinamik ilişkileri ağıdır, dönüşümü mümkün kılan.
Öğrenmemizin başlıca yollarından biri başka insanlarla ilişkilerimizdir. Ama öğrendiklerimiz daima doğru veya iyi olmaz. Anne babamızı izleyip de varabileceğimiz, kadınların erkeklere hizmet etmek için var olduğu yargısının doğru olup olmadığına kendimiz karar vermemiz gerekir. Sokaktaki yabancıların güvenilmez ve sevgiden anlamaz oldukları yargısının doğru olup olmadığına kendimiz karar vermemiz gerekir.
Bizi ilginç kılan, hayatta yaptığımız hatalardır. Karakterlerinin yaptığı hatalar, başka her şeyden fazla, romanın okuru içine çeken tarafını besleyecektir.
Son olarak şunu merak ediyorum. Biz de kendi yaşantılarımızın kahramanı olduğumuza göre, kitabınızın rehberliğinde, bir yıl kendimizi adayarak yazarsak, bu süreç beni, bizi, her birimizi nasıl dönüştürür?
Her gün yazar ve bu dersleri ciddiye alırsan eminim ki işe yarar bir roman yazacaksın. Bu süreç seni dönüştürecek. Sana güven ve zevk verecek, nasıl düşündüğünü ve hissettiğini daha derin anlamanı sağlayacak; seni bir sanatçı ve çiçeği burnunda bir zanaatkâr haline getirecek.
Belki de daha fazlasını yapacak.
* Bu hayali bir söyleşi olup Walter Mosley'in verdiği cevaplar, yazarın Notos Kitap tarafından yayımlanan, Oğuz Tecimen tarafından dilimize kazandırılan "Bu Yıl Romanını Yazıyorsun Yazar Adayının Başucu Kitabı" adlı deneme kitabından alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder