1 Nisan 2020 Çarşamba

Korona Günleri (2)

Şu sıralar okuduğum kitaptan bir alıntı:

E. L. Doctorow vaktiyle şöyle demiş: "Roman yazmak, gece araba sürmek gibidir. Sadece farlarınızın aydınlatabildiği kadarını görürsünüz, ama bütün yolculuğu bu şekilde tamamlayabilirsiniz." Nereye gittiğinizi görmenize gerek yok, varacağınız yeri veya yol boyunca yanından geçeceğiniz şeyleri görmek zorunda değilsiniz. Birkaç metre ötenizi görmeniz kâfi. Bu benim şimdiye kadar yazmakla, hatta hayatın kendisiyle ilgili aldığım en iyi tavsiye. 

Şu sıralar ben de pek çok insan gibi evin içindeyim. Salgın ülke sınırları içine girdiği anda artık ana iletişim mecramıza dönen whatsapp grupları tabiri caizse coştu. İşe yarar bilgiler, hurafeler, son durum güncellemeleri, evde alınabilecek önlemler, profilaksi yöntemleri, komik videolar, az komik videolar, yığınla veri sağanağı... Pek çok kişi gibi benim de dış dünyayla, başkalarıyla olan iletişimimi sağladığı için bütünüyle koparmak niyetinde değilim ama bu hız, bu var gücüyle çaba zihnimi çok yoruyor ve beni geriyor. Biraz dursak, sakinleşsek, korkularımızla yüzleşsek, duygularımızdan bahsetsek, sıkılmaya fırsat tanısak, hemen Netflix'e davranmasak örneğin, o eski alışkanlıklarımızı bir süreliğine de olsa bir kenara bıraksak, evlerin içine vitaminler, ilaçlar, bizi şu karantina günlerinde oyalayacak yeni oyuncaklar (o kim için neyse artık) yığmasak, mevcut olanla yetinsek, yeme alışkanlıklarımız, gün içinde kendimizi oyalama alışkanlıklarımız bir parça değişse, biraz yalnız kalsak, sessiz, duysak kendimizi, kendimizle dursak bir süre, öylece şu hengamenin ve panik duygusunun içinden sıyrılsak, eski alışkanlıklarımızla her şeyi kontrol etmeye çalışmasak, her konunun uzmanı olmaya uğraşmasak, güvensek mesela, kendimizi korumak için evde kalırken işinin ehli insanların çalışmasına izin versek, evimizde kaldığımız sürece karnımız doyuyorsa, internetimiz varsa şükretsek mesela... Nefesimizi tutmasak gördüğümüz dehşet karşısında, sakince şimdiye kadar onlarca, yüzlerce kez duyduğumuzla yetinsek... Bir alacakaranlığın içindeyiz, doğru, farlarımız çok az yeri aydınlatıyor, bildiklerimiz ellerini temiz tut, elini ağzına, burnuna, gözüne götürme, evde kal'dan ibaret ama büyük çoğunluğumuz yalnızca bu bilgiye uyarak yolculuğu bitirebileceğiz. 

                                                                                   *
Deniz kendine meydan okuyor. Mayısa kadar okumak istediği kitapları dizdi. Her biri tuğla kalınlığında kitapları görünce içimden bir Barney fırladı: Challenge accepted! Biz, anne kız, mayıs başına kadar okuduğumuz kitapları ve sayfa sayısını not alacağız ve günün sonunda okuma performansımızı kıyaslayacağız. Şüphesiz Deniz beni geçecek. Çünkü kendini bulunduğu ana, koşullara, itiraz etmeden, çok da yüksünmeden uyum sağlama kapasitesi bana göre daha yüksek. Benim zihnim daha kolay kayıyor başka mecralara, telefonun interneti açıksa, gelen her mesaja kulak veriyorum, her şeyi anında yakalamak; oysa hız bu süreçte bana bir şey kazandırmayacak. Bildiğim şey aynı, hijyenime dikkat edeceğim, evde kalacağım, sağlık sisteminin çökmemesi için oradan oraya kafası kesilmiş tavuklar gibi koşturmayacağım, hepsi bu. Uygulamak, yazmak kadar kolay değil. Yine de deneyeceğim. Bu sabah kalkar kalkmaz telefona davranmadım örneğin, interneti açmadım. Bedenimi çalıştırarak başladım güne, sonra kahvaltı, kitap okumaya çekildim. Telefonun internetini açmamla beraber mesajlar yağmaya başladı. Bazı gruplara ben dayanamadım yazdım. Korona etrafında dönen konulardan bahsettik bir süre, baktım, endişeler, korkular el ele verdiğinde buradan aya yol yapıyor, interneti kapatıp kitap okumaya koyuldum.

                                                                              *

Deniz'in günlük alışkanlıkları sürdürmedeki sakin tavrından çok şey öğreniyorum. Uzaktan eğitim başlayalı beri her sabah okula gider gibi kalkıyor. Çantasını hazırlıyor. Beslenmesini talep ediyor. Suluğunu dolduruyor, yanına sağlıklı atıştırmalıklar koyuyoruz. Salonun orta yerine çekiyoruz küçüklüğünden kalma masasını, sandalyesini. Evdeki kaynaklardan o gün izlediği dersi tamamlayıcı testleri çözüyor. Öğle yemeğine kadar (o da haliyle saat iki civarına kaydı) alıştırmalarını yapıyor. Ve okuldan eve dönüyor. Üzerini değiştiriyor. Eskisi gibi birlikte bir şeyler izliyoruz, bir şeyler atıştırıyor, oyun oynuyor ya da kitap okuyor. Onun rutinini sürdürme konusundaki olağan tavrı benim de okumaya, yazmaya asılmamı kolaylaştırıyor. 

                                                                        *
Okuduğum kitapla başlamıştım, onunla bitireyim.  Anne Lamott'ın yazdığı, Damla Göl'ün çevirdiği, Hep Kitap'ın Atölye serisinden Bir Kuştan Öbürüne: Hayat ve Yazmak Üzerine Tavsiyeler adlı kitabı. Babası da yazar olan Lamott, yıllarca verdiği Yaratıcı Yazarlık Atölyeleri'nin de etkisiyle yazmaya başlamak ve sürdürmek üzerine bilgileri, kendi ve yazar çevresinden verdiği örneklerle anlaşılır, doğal ve samimi bir dille aktarıyor ve yazma cesareti veriyor. Verdiği cesarete karşın okuru gerçeklerle yüzleştirmeyi de ihmal etmiyor. Nedir bu gerçekler: bu yol uzun, yoğun zahmet gerektiriyor, sonuçlarını hemen almak mümkün değil ve bitmiyor, her defasında aynı bilinmezlikle yolun başında buluyorsunuz kendinizi. Bu satırları yazdığım sırada içeriden bir hoşnutsuzluk nidası yükseliyor. Zira kızım yaptığı uzay temalı resimdeki kedi çiziminden hoşnut değil. Defalarca üzerinden geçmekten, silmeye çalışmaktan perişan ve umutsuz. Benim çoğu zaman söylediğim "Resim yapmayı eğlenmek için yaptığını gözden kaçırıyorsun. Beğenmiyorsan yeni bir resme başla!" nasihatim düşmeye hazır bekleyen yaşın yuvarlanmasına yol açıyor. "Senin için zor değil tabi! Sen her şeyi mükemmel yapıyorsun" diyor. Bu doğru değil, oysa. Ona da defalarca söylediğim gibi "Her şeyi, her zaman ilk seferde mükemmel yapmamız mümkün değil ama pes etmemek, yanlışlardan öğrenmemiz de pekala mümkün. İşin sırrı bizi gerektiğinde ayağa kaldıracak yol arkadaşlarına sahip olmakta yatıyor. Şimdi bu yazıyı burada bitiriyor ve kitabıma geri dönüyorum. Zira sıradaki bölüm "Yol Boyunca Yardım" adını taşıyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder