Yazmak, yazar olmak, ucu çocukluğa kadar gidip dayanan, hiç bitmeyen, ömür boyu çaba gerektiren bir uğraş. Yazarların yazmak ve yazar olmakla ilgili içlerinde uyanan en erken hatıradan, ilk ürünlere, yayımlanmış eserlere ve geleceğe uzanan yolculuklarını onların ağzından dinlemek, sizi de bu serüvene dahil etmek istedim. Buyurun.
ARTIK HAREKET VAKTİ
I
Şunu söyleyemem: Ben
hep yazar olmak istemişimdir. Hayır, böyle bir şey diyemem. Dergilerde öykü
yayımlamak, bir kitap çıkarmak gibi istekler bana 30lu yaşlarımdan sonra
gelmiştir. İşin aslı, yazma fikrini hep sevdim, ama onun gerektirdiği sadakati
uzun süre gösteremedim.Çok istikrarlı olmayan bir günlük tutma deneyimi vezayıf
öykü taslaklarından başka bir verimim yoktu ortada.Ama okumak her zaman önemliydi.
Öğrencilik yıllarımdaVarlık ve Milliyet Sanat gibi dergileri
takip etmeye çalışırdım. Ankara terminalinde (önceki terminal) otobüsün
kalkmasını beklerken oradaki bir büfeden aldığım Milliyet Sanat’ı açıp
hiç gitmediğim, belki de hiç gitmeyeceğim oyunların yorumlarını, tiyatro
yazılarını okuyordum.Çalışmaya başladığım yıl Pamukova-Adapazarı arasındaki
otobüslerde de Varlık dergisini azkarıştırmadım! İster bir oyun yorumu olsun,
ister şiir değerlendirmesi, bu yazılar benim bilmediğim terimlerle dolu olurdu.
Ama böyle böyle öğreniyordum.Şurası kesin ki o metinlerden pek iyi
tanımlayamadığım bir haz alırdım. Ama nedense,ben de yazayım, bu dergilerde benim
de bir yazım çıksın şeklinde bir hevesim yoktu o zamanlar. Sanırım kafayı
sonradan bozdum!
II.
Ama yazarlığın özel
bir kategori olduğunu da içten içe hissediyordum. İlkgençlik yıllarımda
televizyonda,diyelim Çetin Altan’ı görüyordum, ekrandaki gazeteci-yazar ifadesi
dikkatimi çekiyordu.Bir başka gün Yaşar Kemal’i kendisine sorulan soruları
yanıtlarken izliyor ve yine unvan olarak sadece yazar titrini görüyordum. Sanırım
kendimce bu insanları farklı bir yere koymuştum.İçimden bir ses yazarlığın özel
bir durum olduğunu, belli bir saygınlık taşıdığını söylüyordu.Bu işte diploma,
sınavlar veya sertifika yoktu.Sadece sözcükler vardı. Sözcükler yoluyla bir
ifade biçimi buluyordunuzve insanlar sizin yazdıklarınız okuyordu. Bu bana bir
mucize gibi geliyordu. Dediğim gibi, o yaşımda kendim için böyle hayaller
kurmuyordumhiç. Demek o zamanlar da mucizelere karşı mesafeliymişim.
III.
Şu ‘oldum’ sözü biraz
itici ama. Bunu belki de en başta söylemeliydim. Biraz kibir ve kendinden
fazlaca memnun olma hali içeriyor. Pek çok yazımın yayımlandığı Parşömen’inbu köşesinede
bu şerhi düşerek katılıyorum. Ben aslında böyle şeylerihep yadırgarım; bir
yerde ‘nasıl oldum’ gibi ifade okuduğumda ya da böyle bir söz duyduğumda,
kendimi, ‘dur bakalım, daha ne oldun?’ diye düşünürken bulurum. Burada Tanıl
Bora’nın yaklaşımını anmak isterim. Nilay Örnek’in severek dinlediğimpodcast
dizisininadı (Nasıl Olunur?) aynı zamanda programda konuklara yöneltilen son
sorudur.Tanıl Bey bu soruyu sürecin kendisiyle açıklıyor; bir şeyler yapmanın,
üretiyor olmanı verdiği hazzın yeterli olduğunu söylüyor. “Olmaktan daha
önemlisi, yapmak!”,diyor Tanıl Bey.Bende konuya genel olarak böyle bakıyorum.
IV.
Bir de tabii şu kitap
yayımlamakla yazar olmak arasındaki kırılgan ilişkiden söz etmek gerek.
Edebiyat dünyasında zaman zaman konuşulan bir konu. Yazar kimdir? Yazarlık tam
olarak nerede başlar? Yerine getirilmesi gereken şartları var mıdır? Ve ‘bir
kitabı olmak’ yazar olarak anılmak için gerekli midir? Tabii bu son soruyu
“yeterli midir” diye sormayı tercih edenler de olacaktır.
Devrim Horlu geçen
yıl bu konuları işlediği bir videosunda,dosya hazırlamak ve yayınevlerine ulaşmak
gibikonulardayola yeni çıkanlara bazı tavsiyelerde bulunduktan, sabrın ve
beklemenin önemini vurguladıktan sonra konuşmasını şöyle bağlıyordu: “Kitabı
olan herhangi biri olacağınıza, kitapsız bir yazar olun, daha iyi! Doğrusu bu
tanımı ben de benimsiyorum;gayet mantıklı da geliyor. Ama içimde zaman zaman
harlanan bir ateş var, bilinmek, tanınmak, daha çok okunmak ateşi bu. Bazen
onunla başa çıkmak zor oluyor.Yanişu ‘kitapsız öykücü’ ya da ‘kitapsız yazar’gibi
nitelemelerbu uzun yolda bir duraksa, ben bu durakta yeteri kadar beklediğimi
düşünüyorum. Artık hareket vaktidir, diye düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder