24 Mayıs 2021 Pazartesi

Nasıl Yazar/Şair Oldum? (61)

Yazmak, yazar olmak, ucu çocukluğa kadar gidip dayanan, hiç bitmeyen, ömür boyu çaba gerektiren bir uğraş. Yazarların yazmak ve yazar olmakla ilgili içlerinde uyanan en erken hatıradan, ilk ürünlere, yayımlanmış eserlere ve geleceğe uzanan yolculuklarını onların ağzından dinlemek, sizi de bu serüvene dahil etmek istedim. Buyurun.   




                                                      ARTIK HAREKET VAKTİ 

I

Şunu söyleyemem: Ben hep yazar olmak istemişimdir. Hayır, böyle bir şey diyemem. Dergilerde öykü yayımlamak, bir kitap çıkarmak gibi istekler bana 30lu yaşlarımdan sonra gelmiştir. İşin aslı, yazma fikrini hep sevdim, ama onun gerektirdiği sadakati uzun süre gösteremedim.Çok istikrarlı olmayan bir günlük tutma deneyimi vezayıf öykü taslaklarından başka bir verimim yoktu ortada.Ama okumak her zaman önemliydi. Öğrencilik yıllarımdaVarlık ve Milliyet Sanat gibi dergileri takip etmeye çalışırdım. Ankara terminalinde (önceki terminal) otobüsün kalkmasını beklerken oradaki bir büfeden aldığım Milliyet Sanat’ı açıp hiç gitmediğim, belki de hiç gitmeyeceğim oyunların yorumlarını, tiyatro yazılarını okuyordum.Çalışmaya başladığım yıl Pamukova-Adapazarı arasındaki otobüslerde de Varlık dergisini azkarıştırmadım! İster bir oyun yorumu olsun, ister şiir değerlendirmesi, bu yazılar benim bilmediğim terimlerle dolu olurdu. Ama böyle böyle öğreniyordum.Şurası kesin ki o metinlerden pek iyi tanımlayamadığım bir haz alırdım. Ama nedense,ben de yazayım, bu dergilerde benim de bir yazım çıksın şeklinde bir hevesim yoktu o zamanlar. Sanırım kafayı sonradan bozdum!

 

II.

Ama yazarlığın özel bir kategori olduğunu da içten içe hissediyordum. İlkgençlik yıllarımda televizyonda,diyelim Çetin Altan’ı görüyordum, ekrandaki gazeteci-yazar ifadesi dikkatimi çekiyordu.Bir başka gün Yaşar Kemal’i kendisine sorulan soruları yanıtlarken izliyor ve yine unvan olarak sadece yazar titrini görüyordum. Sanırım kendimce bu insanları farklı bir yere koymuştum.İçimden bir ses yazarlığın özel bir durum olduğunu, belli bir saygınlık taşıdığını söylüyordu.Bu işte diploma, sınavlar veya sertifika yoktu.Sadece sözcükler vardı. Sözcükler yoluyla bir ifade biçimi buluyordunuzve insanlar sizin yazdıklarınız okuyordu. Bu bana bir mucize gibi geliyordu. Dediğim gibi, o yaşımda kendim için böyle hayaller kurmuyordumhiç. Demek o zamanlar da mucizelere karşı mesafeliymişim.

 

III.

 

Şu ‘oldum’ sözü biraz itici ama. Bunu belki de en başta söylemeliydim. Biraz kibir ve kendinden fazlaca memnun olma hali içeriyor. Pek çok yazımın yayımlandığı Parşömen’inbu köşesinede bu şerhi düşerek katılıyorum. Ben aslında böyle şeylerihep yadırgarım; bir yerde ‘nasıl oldum’ gibi ifade okuduğumda ya da böyle bir söz duyduğumda, kendimi, ‘dur bakalım, daha ne oldun?’ diye düşünürken bulurum. Burada Tanıl Bora’nın yaklaşımını anmak isterim. Nilay Örnek’in severek dinlediğimpodcast dizisininadı (Nasıl Olunur?) aynı zamanda programda konuklara yöneltilen son sorudur.Tanıl Bey bu soruyu sürecin kendisiyle açıklıyor; bir şeyler yapmanın, üretiyor olmanı verdiği hazzın yeterli olduğunu söylüyor. “Olmaktan daha önemlisi, yapmak!”,diyor Tanıl Bey.Bende konuya genel olarak böyle bakıyorum.

 

IV.

 

Bir de tabii şu kitap yayımlamakla yazar olmak arasındaki kırılgan ilişkiden söz etmek gerek. Edebiyat dünyasında zaman zaman konuşulan bir konu. Yazar kimdir? Yazarlık tam olarak nerede başlar? Yerine getirilmesi gereken şartları var mıdır? Ve ‘bir kitabı olmak’ yazar olarak anılmak için gerekli midir? Tabii bu son soruyu “yeterli midir” diye sormayı tercih edenler de olacaktır. 

 

Devrim Horlu geçen yıl bu konuları işlediği bir videosunda,dosya hazırlamak ve yayınevlerine ulaşmak gibikonulardayola yeni çıkanlara bazı tavsiyelerde bulunduktan, sabrın ve beklemenin önemini vurguladıktan sonra konuşmasını şöyle bağlıyordu: “Kitabı olan herhangi biri olacağınıza, kitapsız bir yazar olun, daha iyi! Doğrusu bu tanımı ben de benimsiyorum;gayet mantıklı da geliyor. Ama içimde zaman zaman harlanan bir ateş var, bilinmek, tanınmak, daha çok okunmak ateşi bu. Bazen onunla başa çıkmak zor oluyor.Yanişu ‘kitapsız öykücü’ ya da ‘kitapsız yazar’gibi nitelemelerbu uzun yolda bir duraksa, ben bu durakta yeteri kadar beklediğimi düşünüyorum. Artık hareket vaktidir, diye düşünüyorum.

 * Bu yazı ilk kez 23 Mayıs 2021 tarihinde Parşömen Sanal Fanzin'de yayımlanmıştır. 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder