Her kız çocuğu bir gün erkeklerin egemen olduğu bir dünyada yaşadığını ve oğlanlarla eşit muameleye tabi tutulmadıklarını fark eder. Bunda bir yanlışlık, eşitsizlik olduğunu anlar.
İnsanlığın başlangıcı kadar eski bir hikâyeye dayanır bu eşitsizlik. Ailesini vahşi hayvanların saldırısından koruyan, avlanan, bunun için de güçlü ve cesur olması gereken erkekler, tarih değiştiğinde kamusal alanda söz sahibi olurken, kadınlar özel alana, evin içine mahkûm edilip neslin devamını sağlamaya, bebeklerin, çocukların, yaşlıların bakımını üstlenmeye, evi çekip çevirmeye, herkesi beslemeye devam etmiştir.
Bu asırlar öncesine ait bir düzendir. Toplum değişmiştir. Öyleyse bu eşitsizlik neden devam etmektedir? Kız çocuğu anlamak ister. En temel soru bellidir: “Dünyada yaşlılar, gençler, çocuklar, kadınlar, erkekler, siyahlar, beyazlar, engelliler olduğu halde neden iş hayatında, eğitimde, siyasette, toplumsal yaşamda erkeklerin sözü daha fazla geçmektedir?” Bu soru bir kez sorulduğunda, hiçbir şey aynı kalmayacaktır. Yalnızca cinsiyetinden dolayı değersiz görülmeyi, ikinci sınıf kabul edilmeyi reddedenlerdir değişimi başlatan.
Değişim hiçbir zaman hızlı ve kolay değildi. Bugün çok olağan görünen okumak, meslek edinmek, çalışmak, oy kullanmak gibi hakların hiçbiri bize, toplumu yöneten erkekler tarafından bahşedilmedi. Bu hakları bizden önce yaşayan kadınların mücadelesi sayesinde kazandık. Zarif ve narin kafalarımızın öğrenmenin yükünü kaldıramayacağının düşünüldüğü günler geride kaldı. Politika gibi karmaşık bir şeyi anlayamayacağımız için, değil yönetmek, oy verme hakkımızın olmadığı günler de keza öyle… Yine de yasaklar bitmiyor. Nasıl konuşacağımız, giyineceğimiz, yaşayacağımız konusunda uzun bir listesi var ellerinde muktedirlerin. Öfkemiz erkeklere değil, erkekliğe… O yüzden ihtiyacımız var birbirimizin hikâyelerini dinlemeye…
NotaBene Yayınları’ndan çıkan, Ana Romero’nun yazdığı, Valeria Gallo’nun resimlediği, Mehlika Sürhay’ın çevirdiği “Nosotras/ Nosotros” tam da bunu yapmaya talip bir kitap. Kızlar ve oğlanlar, onları yetiştiren anneler, babalar, öğretmenler, büyükanneler, büyükbabalar için yazılmış bu feminist hikâye adını İspanyolcada dişil ve eril çoğul işaret zamiri “biz”den alıyor. Kitabın iki kapağı ve iki hikâyesi var. Nosotras’tan başladığınızda kadınların hikâyesini okuyorsunuz. Doğum yapan, yemek pişiren, herkesin bakımını üstlenen, dayanıklı olmak zorunda kalan, ev içlerine hapsedilen, okuma, oy verme, çalışma hakları olmayan, yasaklarla kısıtlanan kadınların hikâyeleri yasaklara uymadıkları, kendi kişiliklerini korudukları bilgisiyle bitiyor. Nosotros’ta ise erkeklere biçilen toplumsal cinsiyet rollerini görüyoruz. Duygularını bastırmak, her daim güçlü ve cesur olmak zorunda kalan, ülkeleri yönetenler için savaşan, kadına özgü etiketler taşıyan tüm eylemlerden kaçınmaya zorlananerkeklerin de tıpkı kadınlar gibi yasaklara ve zorlamalara rağmen kişiliklerine sahip çıktıklarını, çünkü kişiliklerin tek bir kalıba sığmadığını, sığamayacağını görüyoruz.Böylece kadınların ve erkeklerin hikâyeleri birleşip aynı sokağa, meydana doğru akıyor.
Aynı sokak ya da meydan demem yersiz değil. Nosotras/ Nosotros’un boyutu genel kitaplardan hayli farklı. Eni dar, dikey boyuta sahip kitabın arka kapağı yok, bir arka kapak yazısı da… Onun yerine her iki yana açılıp ebatını dörde katlayarak okuru adeta bu mücadelelerin verildiği sokaklara, meydanlara taşıyan, kadınların ve erkeklerin birbirini anladığı, dinlediği, cinsiyet üzerinden baskı kurmadığı, ortak mücadele verdiği şenlikli, umutlu orta sayfası var. Güçlü bir de öğüdü:
“Kalıplar veya etiketler sadece araştırma yaparken işimizi kolaylaştırır. Oysa bizi gerçekten mutlu eden şeyler, fiillerdir ve isimlerdir, onlar bizim eylemlerimiz ve sevdiklerimizdir.”
* Bu yazı ilk kez 8 Mart 2022 tarihinde Parşömen Sanal Fanzin'de yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder