10 Ocak 2024 Çarşamba

GÜNÜN İZİ:14

9 0CAK

İyiyim deme cüretim ve kararlılığım sürecek. Varlığına şükrettiğim, iyi ki, yaşasın dediğim kimi şeyleri sıralıyorum:

Grip mevsiminin zirvesindeyiz son iki haftadır. Her gün en az iki hastam, hastalığı nedeniyle randevusunu iptal etmek zorunda kalıyor. Geçen hafta ortası ben de yakalandım. İptalleri peş peşe dizdim. Bir gün geç gittim. Bir gün erken çıktım. Bal, zencefil, limonu kendime arkadaş eyledim. Çalışmayı sürdürebildim. Çok geç yatmayarak, ev işleri bekleyebilir diyerek, zaruri olanları yaparak bugüne vardım. Hafif bir geniz akıntısı sürüyor ama çok çok iyiyim. Her ihtimale karşın vitamin ve ballı karışımı almaya devam ediyorum. Yaşasın sağlıklıyım!

                                                                              *

İş yeri komşularımdan biri, kahve işletiyor. Ne zamandır bizi kahvaltıya davet ediyordu. Bu sabah için sözleştik. Masa da masaymış ha dedirtecek türden. Eşi elleriyle topladığı mantarları una bulayıp kızartmış. Pişi, kek, zeytin, peynir... Hepsi el yapımı. Leziz. Tıka basa doyduk. Yetmedi. Yiyemediklerimizi paketledi. Yanımıza verdi. Saat 2'den bildiriyorum. Hâlâ açlık yok. Yaşasın komşuculuk! 

                                                                            *

Yeni yılla ilgili öyle pek büyük hayallerim, planlarım yoktu. Dinleme Yolu'nu okumaya, altı hafta boyunca uygulamaya niyet etmiştim. Bunun gereği olarak da 1 Ocak sabahı ilk iş, sabah sayfaları yazmak oldu. Bugün 10. gün. Fire yok. Güne elle, üç sayfa yazarak başlamak, zihnin kirini pasını atmaya yardımcı oluyor. Julia Cameron'ın vaadi şu: güne sabah sayfaları yazarak başlarsanız ve bunu bir alışkanlık olarak yıllarca sürdürürseniz, başınız belaya girmez. Çünkü sezgileriniz uyanık kalır. Mealen tabi. On gündür sabah sayfaları yazdığım için değil, elbette, biliyorum ama eskiye nazaran tüm öğrendiklerimin, okuduklarımın, pratik ettiklerimin yardımıyla zihnimdeki geveze sesler yavaş yavaş duruluyor. Varsaymalar, akıl yürütmeler, tahminde bulunmalar azalıyor. Bilmediğimi bildiğim şeyler çoğalıyor. Kendimi giderek daha az kızımın duygularından, iyi olma halinden sorumlu hissediyorum. Onu umursamamak değil, bu. Onun adına bir şeyleri, hemen şimdi çözme takıntımdan vazgeçiyor olmaktan kaynaklı bu yeni durum. Çünkü çözme isteği, beraberinde bir stratejiyi taşıyor. Bu stratejiyi uygulama, uygulatma dürtüsü ise dayatma barındırıyor. O zaman da onu dinlemek yalnızca dinleme eylemiyle, sınırlanamıyor. Kontrol etmeye evriliyor. Bunu fark etmek kolay değil. O zaman karşı tarafın direncine, surat asmalarına, bilimum tepkilerine de bir anlam veremiyor. Burası kritik bir eşik gibi. "Anlamak için o kadar dinledim, çözüm bulmak için kafa patlattım, umrunda değil" düşüncelerinin baskın çıkması an meselesi. Sonra ver elini kaos! Dinlemenin türlü türlü halleri var. Kendi ürettiğim düşünceler yerine kendimi daha çok dinlemeye açabilmeye şükrediyorum. Yaşasın büyümek!



                                                                        *

Kızımın okulu eve de iş yerime de hayli ters. Dolayısıyla yazın katılmak istediği Almanya gezisi ücretini (nakit ve elden muhasebeye bırakılması gerektiği için) okula bırakamıyor, çarpı 30 olduğu için hayli yüksek meblağı kızıma teslim etme konusunda tereddüt yaşıyor, ha bugün ha yarın derken öteliyordum. Hafta sonu parayı denkledim. cüzdanımda gezdiriyordum. Sabah tedavi için gelen arkadaşıma verdim. Sağ olsun benim için halletti. Dayanışma yaşatır, bir çocuğu bir köy büyütür dedikleri tam da bu işte. Yaşasın arkadaşlık!

10 OCAK

Dün gece yılın ilk karı yağdı. Sabaha kadar ancak ince bir tül örtü gibi uzanabilmiş toprağın üzerine. Öyle ince, öyle transparan.



Yine de gece yarısı duyurmuş İl Milli Eğitim. Bir günlük tatil. Sabahki hastalar geldi tastamam. Öğlene kadar çalıştık. Öğleden sonraki iki hasta, anne kız, gözleri mi korktu, soğuktan mı çekindi, bilmem, randevularını erteledi. Bir başkasının küçük bebesi vardı. Eve gider, gelirim, kızıma bir bakarım, doyururum, dedim ama kazın ayağı hiç de öyle olmadı. Bir protez provası aldım araya. Hadi hastayı dişsiz yollamayayım, geçici köprülerini yapayım derken akşam oldu. Eve gelirken markete girdim. Hazır bir şeyler aldım. Bir de bakayım, kızım makarna haşlamış, onu kıvırcık, haşlanmış kuru fasulye, yoğurt ve mayonez ile karıştırmakta. Ben de atom ve Rus salatasını açtım. Karnımızı doyurduk. Pek hoşuma gitti doğrusu. Hazır sofraya geçmek. Yaşasın annesini düşünen çocuklar! 

                                                                                 *

Kapalı balkona çıktım bir ara. Sani mi çıkmak istedi, onu mu arıyordum, unuttum gitti. Pis, ağır bir koku... Deniz'den gelen "gün boyu evden çıkmadığı, daha doğrusu çıkmasına izin vermediği yalnızca balkona çıktığı" bilgisi ve leş gibi koku birleşince şüphelendim tabi. Saksıların içine mi kaka yaptı bu salak? Öylesini tercih ederdim elbette ancak bizimki dışarı çıkması engellendiği için mi bilmem, gitmiş, koltuğa pislemiş. "Bu kedinin sorumluluğu kimde?" diye sordum. "Ben temizlemem!" diye kaçtı ablası. Ona mutfağı toparlamak kaldı, bana kedi pisliği temizlemek. Çift kat maskemi taktım. Elime temiz poşet geçirdim. Daha fazla ayrıntıya gerek yok sanırım. Minderi söktüm. Sıcak su ve deterjanı bastım. Duruladım. Çamaşır makinesinin içine tıktım. Çalıştırdım. On, on beş dakika sürmedi temizleme işi. Okuduğum bir kitapta olumsuz duyguların diyelim şaşkınlığın, kızgınlığın etkisinin yalnızca 45 saniye sürdüğünü, gerisini bizim köpürtüp uzattığımız yazıyordu. Haklı galiba. Durumu fark etmemle işe koyulmam arası birkaç dakika ya sürdü, ya sürmedi. Suçlamadan, homurdanmadan, kızmadan... Yaşasın savrulmamak! 

İyiliği, güzelliği arama, bulma, kayıt altına alma çalışmaları devam edecek! 

2 yorum:

  1. Yaşasın bu olumlu yazılar! İyi geldi :) Ben de yine hastayız diye mızırdanmak için bloğa gelmiştim, modum değişti vazgeçtim mızırdanmaktan :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)) Geçmiş olsun. Merak ettim bak şimdi. Mod değişikliği yazdırdı mı? Hangi olumlu hallere evrildi?

      Sil