11 Haziran 2024 Salı

Günün izi: 18

Ursula Le Guin'e hikâyeleri nereden bulduğunu sorduklarında evrenin hikâyelerle dolu olduğunu, tek yapmamız gerekenin elimizi uzatıp bir tane çekmek olduğunu söylüyor. 

Beliz Güçbilmez de benzer şeyler söyleyen akademisyenlerden. Bizden önce yazılmış tüm kitapların, çekilmiş tüm sinema filmlerinin, sahnelenmiş tiyatro oyunlarının yazar/sanatçı tarafından incelenmek üzere durduğunu, hikâyelerin birbirinden doğduğunu, ilham gelmedi diye bir bahanenin olamayacağını, tek yapmamız gerekenin elimizi uzatıp bir fikir çekmek olduğunu söylüyor. 

Bu lafları çok fiyakalı bulsam da nasıl yapacağımı bilmiyordum, doğrusu. Şimdi ne kastettiklerini daha iyi seziyorum. Bir kitabı okuduğumda, bir filme baktığımda, tüm içerik tek kelimeye iniveriyor bazen ve o kelimenin zihnimi açtığını, beni çalışmak üzere yazı masasına çağırdığını fark ediyorum. Öyle geniş zamanlara da ihtiyaç duymuyorum. İptal edilen bir randevudan ya da erken bitmiş bir seanstan arta kalan zamanı kullanıyorum. Bir boş sayfa açıyorum ve bir hikâyenin yolunu aramadan liste tutmaya başlıyorum. Söz öbekleri, benzetmeler sırlaıyorum peşi sıra, kimi zaman bir duygu, bazen bir soru. Yazmaya başlıyorum, bilinçli yanıma atlatıp hızlı hızlı. Bazen bilgisayarla bazen kalemle. Ve kelimeler belirdikçe bir de bakıyorum bir nüve belirmiş, öykü olabilecek bir nüve. Teşekkürler tanrım! Beş dakika önce elimde hiçbir şey yokken, eski yazdıklarıma ya bunu ben nasıl yazmışım diye merakla bakarken üzerinde düşünebileceğim bir fikirle dolu olduğuma bakıyorum. Evrenin bereketi karşısında içim minnetle doluyor. Aferin diyorum yaratıcı yanıma. Bir hikâyenin başka hikâyelerden doğduğuna ikna oluyorum ve çalışmaya inancım artıyor. 

İlhama değil, çalışmaya inanmak lazım. İlhamın boş, çalışmayan, düşünmeyen bir zihne gelmeyeceği gün gibi ortada. İlham dediğimiz şey, bir çeşit sembol çünkü. Kendini ancak aşina olanlara açıyor. Hikâyelerle dolu evrenden bir parçayı alıp işleyerek kendinize mal etmek istiyorsanız sizden önce üretilmiş olanları okumanız, inceliklerine varmanız, özümsemeniz gerekiyor. İlhamı sembollere benzetmem bu yüzden. Kendini aşina olana açar demem bu yüzden. 

Önümüz yaz. İster istemez daha çok dışarıdayız. Sokakta, parkta, bahçede, plajda, otelde, tatilde. Güneş sıcak, kimi zaman pişiriyor ama yine de uzun, aydınlık günleri seviyoruz. İçimiz neşeyle, iyimserlikle doluyor. Dışarıdayız ya, gözümüz de gönlümüz de açık yeni deneyimlere ya da en azından olanı biteni izlemeye. O yüzden soğuk, kış günlerinden, evlere kapanmalardan sonra birer çiftçi gibiyiz şimdi. Hasatlarımızı toplayacağız. Yazı fikirleriyle dolacağız. Burada biz bizeyiz. Yabancı yok aramızda. Çoğumuz da blog yazıyor. Soruyorum size. Taslaklarınızda bekleyen, hakkında yazmak istiyor(d)um aslında dediğiniz ne var? Ne kadar zamandır erteliyorsunuz bu fikri, düşünceyi? Önümüz bayram tatili. Hadi bu molayı bir fikrini, düşünceni hayata geçirmek, onun için harekete geçirmek için kullan. Tatile çıkacağım, bayramda bize gelen giden çok olur, zaman bulamam diye mızıklama, bir şeylere başlamak için gereken o uzun, upuzun boşluklar belki de hiç gelmeyecek. Şartlar en müsaitken bu ay bitmeden neyi bitiriyoruz, onu söyle. 

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder