27 Ağustos 2024 Salı

Kavga, Titanik faciası ve kurmacanın ekmek kırıntıları

Şu anda kanımda adrenalin ve kortizol fazlası olduğuna yemin edebilirim ama ispatlayamam. 

Evde hırçın bir kedi oğlan sahibi olmak, onu ara sıra bahçeye salmak duyularımı keskinleştirdi. Kedilerin şu sahnesini eminim iyi bilirsiniz. Denk gelmişsinizdir.  Karşı karşıyadırlar. Henüz birbirine girişmemişlerdir ama eli kulağındadır. Tetikte beklerken de birbirlerine efelenme, büyüklenme sesleri çıkarırlar. Bildiniz. Değil mi? 

Elimde temiz çarşaf, yastık kılıfı. Yatakları değiştirir, kirlileri sepete atarken bu sahneye dair kimi sesler işittim. Pencereden başımı uzattım çünkü oğlan deli, oğlan hırçın. Zakkumun önünde bir siyahlı, beyazlı, gerisindeki, sinmiş olan, saklanmış olan görünmüyor. Üzerimde yırtık pırtık bir tayt, saçlarımda yemeni, bizim kıza seslendim. "Evladım bir bakıver, bizimki kavgaya mı karışmış." 

Niyetimiz ateşkes sağlamak esasında. Siyahlıyı bahçeden dışarıya, sarılıyı evden içeri kovalayacağız. Sen sağ ben selamet. Eline de biraz su tutuşturdum. Kedi milleti sevmez ya, döksün üzerlerine, çil yavrusu gibi kaçışsınlar. 

Evdeki hesap çarşıya uymadı. Kaçmak yerine birbirlerine giriştiler. Kışın deneyimledim, biliyorum. Kavga eden iki kediyi çıplak elle, kolla ayırmak çılgınlık. Bileğimde hâlâ delik izi duruyor. Ben de fırladım artık, kıyafet mıyafet dinlemeyip. Pist dedik, olmadı, kışt dedik bitmedi. Elime aldım bir plastik kapak, siyahlıyı dışarıya kovaladım. Bizim salak sindi komşunun balkon merdivenin altına. Madem saklanacak yerin var, baştan girsene o kovuğa. Ya da eve girsene, açık pencereden. O girdiği kovukta, biz evin içinde adrenalin seviyemizin inmesini bekledik. Baktım çıkmış açık alana. Savanadaki aslan gibi yatıyor. Aldım elime hairlax'ı. Maltlı bir şey. Bir nevi kedi birası. Nasıl geliyorsa ona tadı. Görünce dayanamıyor. Yalata yalata soktum içeri. Hop kanepenin altına. Biraz sabır biraz kandırma, banyoya götürdüm. Sabunlu su, batikon faslı bitince, banyo dolabının altına girer diye düşündüm. Çünkü ne zaman onu duşakabinin içinde temizlesem, batikonlasam hop diye oraya giriyor. Tırıs tırıs dışarı koridora çıktı. Kendini halıya bıraktı. Ben de hop bloğa. Stresi atmanın bir yolu da yazmak çünkü.               

                                                                          *

Adrenalin tavan yapmasa da açacaktım bilgisayarı, başlayacaktım yazmaya... Belirgin bir gündemim yoktu. Bu aralar ne yapıyorum, ne okuyorum, ne düşünüyorum onlardan bahsedecektim. Titanik filminden örneğin. 

Dün 26 yıl sonra Titanik filmini izledim. Vizyona girdiğinde üniversite öğrencisiydim. Sonunda çok ağlamıştım. Zavallı Jack'in sevdiği kadını kurtarmak uğruna donarak ölmesi bana çok dokunmuştu. Koca kapı çık sen de üstüne, yatın koyun koyuna, ısıtın birbirinizi, değil mi? Yok ille de trajedi, ille de muradına erememiş bir aşk. Üzerinden bunca yıl geçtikten sonra yeniden izlemek neler hissettirdi? Sayayım. 

Kader mi tesadüf mü? Bu tema bitmez, bitemez. Sabahlara kadar da konuşturur. Jack ve arkadaşı son anda kâğıt oyununda Titanik'e çift kişilik bilet kazanmasa gemiye binemeyecekler,  İngiltere'de kalacaklar ve yetenekli olduğunu anladığımız Jack belki Picasso gibi, Monet gibi ünlü olacaktı. 

Sınıf çatışması. Fimlere, kitaplara bol bol konu olan bir tema daha. Titanik sınıf çatışmasını iyi gösteren bir film. Filikalar birinci sınıf yolcularını alırken üçüncü sınıf yolcuları kaderleriyle baş başa. Hatta kaos çıkmasın diye üst güvertelere çıkan kapılar kilit altında. 

İnsanın doğayla çatışması. İnsan kibirli varlık. Gözünü hırs bürümüş. Hangi çağda olursa olsun, bu hırsın, açgözlülüğün sonu fena. Afetlere davetiye çıkarıyor. Filmde gördüğümüz, umulandan daha hızlı Newyork'a varma, manşetlere çıkma sevdası binlerce cana mal oluyor. 

Rose, Jack'e verdiği sözü tutuyor. İçine gömdüğü sevgilisinin soyadıyla yeni bir başlangıç yaparak ona olan sevgisini, minnetini gösteriyor.  

Jack'in son sözleri. Onu yaşama sımsıkı tutunma konusunda motive ettikten sonra, her şeye değdiğini söylüyor. Kaderi bu gemide Rose ile aşk yaşamak ve donarak ölmekse buna da razıyım tutumu... Hiç de adil değil. Aşka da kurban vermesek kendimizi. Olmaz mı?

Hansel ve Gretel masalını bilirsiniz. Hansel üvey anne ve babasının onlar için biçtiği planı duyunca eve dönüş yolunu bulmak için geçtikleri yollara ekmek kırıntıları bırakır. Ancak geri dönüş yolunu bulamazlar çünkü kuşlar, ekmek kırıntılarını yemiştir. Bu benzetme, okur ve izleyicinin kurmaca bir metinle veya kurgulanmış bir filmle kurduğu ilişkinin bir metaforu. Bizim de finale giden yolu bulabilmek, yazarın, senaristin, yönetmenin inşa ettiği sona varmak ve buradan memnun, tatmin olmuş ayrılmak için bize bırakılan ekmek kırıntılarına ihtiyacımız var. Hatırlayın. Neydi filmde bırakılan kırıntılar? Rose, yolculuğun henüz başında intihar etmek üzere, küpeşte tırmandığında Jack ayakkabısını, ceketini çıkartır. Ve artık ben de müdahilim, sen atlarsan ben de atlarım. Ama beni asıl korkutan şey suyun soğukluğu, der. Suya düşecek olurlarsa, 3-4 derecelik suda donarak ölme ihtimali çok yüksektir. Facia gerçekleştiğinde, filikalar eksik yolcuyla gemiden uzaklaştığında suda ölüm kalım savaşı verenlerin can yeleklerine karşın donarak öleceğini onlar bilmez, biz biliriz. Hem gerçek hayattan, hem de bize sunulan ekmek kırıntılarından. 

Gerçek hayattan insanın kanını donduran bir gerçek daha. Titanik uluslararası üne sahip bir gemidir. Bu çok prestijli ilk seyahatte çok sayıda zengin yolcuda taşımakta ve onların ana kara ile telgraf haberleşmesi de sağlanmaktadır. Düşük ücretle çalışan iletişim personeli, bahşiş için önceliği yolcuların haberleşmesine vermiş, gemiye gönderilen buzdağlarıyla ilgili bilgilendirme notları kaptana iletilmemiştir. Titanik'in önünde ilerleyen ve en yakınında bulunan Californian seyir esnasında gördüğü buzdağlarını Titanik'e iletmeye devam etmiş ancak Titanik'in iletişimden sorumlu personeli tarafından kaba yanıt alınca aradaki iletişim ağını kapatmış. Bu da Titanik'e en yakın gemi olan Californian'ın transatlantikten gelen S.O.S çağrısını alamamasına yol açmış.  Çağrıyı alan Carpatia geri döndüğünde filikalara binemeyen kazazedeler çoktan donarak öldüğü için filikalara yerleşmiş yolcuları kurtarabilmiştir. 

Bu kaza uluslararası deniz taşımacılığında filika, can yeleği sayısı, gemiler arası iletişimin kesilmemesi, Kuzey Atlantik'te uluslararası buzdağı gözetleme gibi pek çok kuralın yerleşmesine vesile olmuş. Bir daha aynı trajedilerin yaşanmaması için gerekli önlemlerin sağlanmasını bir dizi sözleşmeye bağlamak,  bilimin ilerlemek için yanılmaya ihtiyaç duyduğunu gösteren, insan canını bir istatistiğe çeviren katı bir gerçeklik. Oysa hikâyelerle başlamıştım söze. Kalplere dokunan, unutulmayan... Aradan geçen yüz yılı aşkın süreye rağmen kolektif hafızada yerini koruyan Titanik faciasını konu edinen filmin şu dokunaklı ezgisini bir kez dinleyip unutmak mümkün mü!





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder