11 Eylül 2024 Çarşamba

Akılla bir konuşmam oldu




Okullar açıldı. Sonbahar geldi. Hava kapalı ve yağmurlu. Sani sabah erken saatlerde dışarı çıkmak isteğiyle beni uyandırdı. Pencereyi açtım. Hop diye dışarı atladı. Ben de sabah serinliğinin, henüz aydınlanmamış havanın, toprak kokusunun tadına vardım. Pencereyi yarım araladım. Üzerime pikeyi çektim ve bir podcast açtım. Alışkanlık işte, uyumak için bir araca ihtiyaç duyuyorum. Biraz daha uyukladım. Kalkıp tavuk haşladım. Öğle yemeği için un terbiyeli, şehriyeli tavuk suyu çorba pişirdim. Yaklaşık 14-15 aydır muayenehaneye dışarıdan yemek sipariş etmek yerine evde ya da burada kendimiz pişiriyoruz. Sağlıklı beslenmek emek, zaman ve planlama istiyor. Diyete uygun menü hazırlamak da keza öyle. Sonuç: 4,5 haftada -5 kg. 

                                                                              *

Bekar annelikte bir yıldan fazlasını geride bıraktım. Zorlandığım zamanlar oldu, doğrusu. İnkar edemem. Dışarıdan çok yardım isteyen, talepkâr biri olmadığım için henüz ergen bir çocuğun A'dan Z'ye her şeyiyle ilgileneceğim, kendi ayaklarının üzerinde durana kadar sorumluluğun büyük bölümünün bana ait olduğu düşüncesi, kocaman bir kaya, hatta bir dağ kütlesi. Bunu düşününce insan ister istemez çok kaygılanıyor. Maddi güvenlikle ilgili bir korku gelişiyor örneğin. Halbuki kendime ait bir iş yerim var. Mobbinge uğradığım, performansıma bağlı olarak işten çıkarılma tedirginliği yaşadığım bir yerde çalışsam bu korkuyu anlarım. Ama değil. Ekonomik koşullar herkes kadar beni de etkiliyor.  Bir şey alacakken  örneğin kendime "buna gerçekten ihtiyacım var mı?" diye soruyorum. İhtiyaçlarımı ertelemiyor, arzularım arasında seçimler yapıyorum. Bu, bekar annelikle ilgili değil esasında. Gönüllü sadeliği ilke olarak benimsemiş, elbette sadelikten fersah fersah uzak yaşayan, evinde yığınla nesneyle yaşayan kentli bir kadınım. Tüm bunları zihnimde evirip çevirirken korkularımın kaynağının, fazla düşünmek, gözümü bugünden, şimdiden çok uzaklara dikmek olduğunu fark etmek beni rahatlattı. Elimizde olanın sadece şimdi olduğunu, bugünkü eylemlerimizin geleceğimizi de bir şekilde inşa ettiğini, bununla beraber bugünden geleceğe bakarak tam olarak orada bizi ne beklediğini bilmemizin imkânsız olduğunu, hayatı büyük ölçüde kaosun belirlediğini biliyoruz. Defalarca okuduk bunları, dinledik. Gerçek hayatta, bir kurmaca romanda olduğu gibi nedensellik bağı kuramıyoruz. Akışa bırak, anı yaşa denmesinin sebebi tam da bu yüzden. Kontrolü elden bırakamamak yalnızca korkuları, endişeleri arttırıyor. Oysa dışarıda onlarca güzel şey, bir ihtimal olarak bizleri bekliyor. 

Geçen yaz, sonunda artık içinde kalmak istemediğim, bana iyi gelmeyen, canlılığımı yitirmeme yol açan evliliğimi bitirdim. Hayatım hem değişti, hem değişmedi. Yasımı tutmak için kendime zaman tanıdım. Ne yerdim ne sövdüm ama konuştum, neyin yanlış olduğunu kavramaya çalıştım. Zamanla bu konuda konuşmayı da, düşünmeyi de bıraktım. Buraya gelmek zaman istiyor, elbette. Gözümü fazlaca ileriye dikmeden, bugünün ihtiyaçları üzerinden eyleme geçmek, o kadarıyla ilgilenmek, küçük küçük, gerektiği kadar adım atmak krizden çıkmanın en sağlam yolu bu. Gerisi iyilik, güzellik. 

                                                                         *

Netflix'te bir diziye rastladım. İsmi Kaos. Kaynağını antik Yunan mitolojisinden alan, "Olimposlu tanrılar ve tanrıçalara inanan modern insanların hayatı neye benzerdi?" sorusunun yanıtını arayan bir dizi. Kibirli ve özgüveni düşük, her daim tetikte, tereddütte Zeus, kıskanç ve kurnaz Hera ve diğerlerinin ölümlüler üzerindeki etkisi Orfeus ve Euridice'nin hikâyesi üzerinden anlatılıyor. Seyirlik bir dizi. Benim gibi mitolojiyi kısmen, yüzeysel bilenler için görsel hikâye boşlukları dolduruyor ve hikâyeleri birbirine bağlıyor. 

                                                                      *

Eylül pek çok kişi için bir tür başlangıç. Okulların açılması, yeni öğrenim yılının başlaması, yazın bitmesiyle rafa kalkan, ara verilen zihinsel üretimlerin artması gibi sebepler ben dahil pek çok kişinin eylülü bir açılış ayı olarak görmesine sebep oluyor. Benim gözlerimi dünyaya açtığım ay üstelik. Yeni yaşımı karşılamaya ne kaldı şunun şurasında. Bir yılı daha geride bırakırken bir iç muhasebe yapmak kaçınılmaz. Belirsizlikle ve değişimle gelen bir yıldı kucağıma bırakılan. Zor yanları vardı, kolay ve güzel yanları da. Bir teraziye koysam, iyiliğe, güzelliğe çekecek biliyorum.  Çünkü ben eskisi gibi olması gerekenler konusunda sabit fikirli ve kontrol manyağı değilim. Bunun tatmini var içimde. Yenisi nelere gebe bilmiyorum. Bir yıl sonra bileceğim. Bu arada gözümü kısa hedeflerde tutmaya, günün içinden iyilikleri, güzellikleri çıkarmaya devam! Bu satıra kadar okumayı sürdüren okur, akılla bir konuşmam oldu, seni de dahil ettim. Sen de var ol. Çünkü duyulmak da zaruri bir ihtiyaç. 




2 yorum:

  1. Selam insan bazen iç sesini dışarıdan da duymak istiyor. Yaşadığın çoğu şey burada anlatılanlar küçük bir kısım başardıklarınıza yoğunlaşmışsınız öyle de olmalı arada korkular var. Güçlü bir kişisiniz başarıyorsunuz. Sevgiyle kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazarak kendini de duyuyor, insan. Art alanda kalanlar belirginleşiyor. Güçlü müyüm bilmiyorum. Sadece yola devam ediyorum, hepimiz gibi. Ses verdiğiniz için teşekkür ederim.

      Sil