Zemheri kış başladı. Kemiklerin içerisine işleyen türden bir soğuk var artık dışarıda. Dışarıya çıkma mecburiyeti olmasa bu tür havalarda evin içinde mutlu mesut yaşarım. Farkına bile varmam eve tıkıldığımın. Mecburiyet güzel şey. İnsanı çıkarıyor yataktan, karıştırıyor güne. Bazı şeyleri hevese, içsel motivasyona bağlamamak gerek. Hem heves aseton gibi bir şey. Ağzını açık bırakmaya gelmez. Uçar gider, sen durup durduğunla kalırsın. Geldi mi, eyleme geçmeli. Yoksa bakmışsın şişe kupkuru.
Yılın son hafta sonu. Evde yapacaklarım da var. Salı günü yeni yıla bizim evde gireceğiz ailece. Temizlik, alışveriş, yılbaşı hediyelerini paketleme. Evde iş mi yok. Bulunur. Yemek masasının üstündeki kalabalıkla başlasam, marş marş evli evine, köylü köyüne, gerisi kendi çekmecesine desem yeriydi. Ama iş çıkışı kendimi eve atmak yerine soluğu ameliyat olan arkadaşımın yanında aldım. Umduğumdan çok daha iyi bulmanın huzuruyla eve döndüm. Sıcak çorbamı içtim. Kızıma evde unuttuğu anahtarı teslim ettim. Ablamı aldım. Arkadaşımın oynadığı Yedi Kocalı Hürmüz oyununu izlemeye gittim. 120 dakikalık iki perdelik oyun akıcıydı. Amatör bir topluluk olmalarına rağmen oyunu baştan sona tempoyu düşürmeden izletmeyi başardılar. Yer yer de güldük. Daha ne olsun. Perde arasında ablamla konuşurken onu sevmem, bundan hoşlanmam demek yerine şans vermekten, denemekten bahsettik. Şu mevsimi sevmem, bu tür ortamlardan hoşlanmam diyerek tüm benzer durumları bir çuvalın içine tıkmak yerine denemek ve olacakları görmekten bahsediyorum. Belki eğleneceğiz, belki bizi duygusal olarak zorlayacağını düşündüğümüz o durumla zannettiğimizden kolay başa çıkacağız. Beklemek, ertelemek yerine eyleme geçmek ve denemek işte yeni yıldan muradım bu.
*
Saat 9.20. Yazmak için önümde 40 dakika var. Yeterince uzun görünüyor ama zihin maymun gibi daldan dala zıplarken, yazıyı sonlandırıp paylaşır mıyım, bildirimlere yenik düşüp ona buna bakarken yarım mı bırakırım bilemiyorum. Hayatın güzel yanı bu belirsizliği mi acaba? Hayaller, niyetler ile başlıyoruz her güne. Arada yeni ayrımlar beliriyor ve yeni seçimler yapıyoruz. Ben kendi adıma daha çok davete evet, dediğim bir yıl olmasını arzuluyorum. Bunun farkında olmaya davet ediyorum kendimi. Hangi davetleri alıyorum? Kimlerden? Kaçına katılıyorum? Kaçına mazeret buluyorum? Bu mazeretler geçerli mi? Yoksa hayali engeller mi üretiyorum zihnimde? Hayatı nasıl algılıyorum? Fırsatlarla, bereketlerle dolu mu görüyorum her bir günü? Yoksa birbirinin aynı, monoton mu? Klişe olacak farkındayım ama hayatı çamursu bir birikintiye dönüştürmek de parlatmak da elimizde. Hareketin olmadığı yerde durgunlaşma başlar, demişti bir eğitimde Cem Şen. Hareket olmayan yerde kan durgunlaşır, beden durgunlaşır, eylem durgunlaşır. Bir de bakarsın ağırlık, çürüme, bozulma... Yılın son pazarı buna dikkat ettiğimiz bir gün olsun istedim. Yazıya başlarken nereden başlayacağımı, nelerden söz edeceğimi bilmiyordum elbette. Ama laf lafı açtı. İçimden özenle yaşamaya dair bir özlem çıktı. Özenle yaşamak, seçimlerini sevdiklerini gözeterek yapmak önemli. Zorunluluktan bahsetmiyorum, onların iyiliğini gözettiğin için, başkalarının hayatını zenginleştirmeye dair istek duyduğun için iyi günde, kötü günde yanında olmak, onlardan gelen davetlere kalp açıklığıyla yaklaşmak, tam da bu yüzden yeni, keyifli, tatminkâr deneyimler içinden geçmek kastettiğim. Sizce de güzel değil mi?
Neden yazmak için kırk dakika ayırdığımı merak ettiysen dünden iş yerindekilerle sözleştik. Kahvaltıya gideceğiz. Biraz uyuyalım, dediler. 11'e doğru çıkacağız evden. Yılbaşı süslemeleriyle dolu (İnstagram'dan baktım, güzel süslemişler doğrusu) bir mekânda, yılın son zengin kahvaltısını yapacak ve dağılacağız. Erişimimin yıl sonunda biteceği bir eğitimin 5-6 saatlik içeriğini izleyecek, notlarımı alacağım. Çamaşırlar katlanacak. Beyazlar yıkanacak. Market alışverişi muhakkak bugünden hallolmalı. Aklımda bir de hamam sefası. Satın aldığım üç hamam paketi duruyor. Birini değerlendirsem, kızım da eşlik etse... Dünyevi zevkler, dünyevi sorumluluklar. Her bir sorumluluğa karşın, kendine dünyevi bir zevki hediye edeceğin bir pazar olmasını temenni ediyorum. Belki listen çoktan hazır. Belki de hiç üzerine düşünmedin. Yazmak, düşünmek, okumak birer güçlü araç, bize yaşamı ciddiyetle ele almaya, içinde öylesine savrulmak yerine dümene geçmeye, seçimler yapmaya davet eden. Bu yazı seni nerelere davet etti? Bugün için, yarınlar için hangi yeni niyetler oluşturmaya teşvik etti? Yazarın öyle bir misyonu yok elbette ama zihin öyle çalışıyor. Çoğu kez okuduklarımız bir anahtar vazifesi görüyor ve çoktandır açmak istediğimiz kapıları açmak üzere bizi dürtüyor. Zihin ve gönül de açıksa o anahtar o kapıyı açıyor. Seçimlerinizin o açmak istediğiniz, geçmek istediğiniz kapılardan yana olacağı bir pazar diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder