2. Dünya Savaşı'nın yaşandığı günler Paris Alman işgali altında...
Bir Paris kafesi düşünün. İyi yanan sobalar sayesinde her daim sıcak, entelektüellerle karşılaşmak istemeyen Almanların asla adım atmadığı... Kafenin eski sahibi Paul Boubal o günleri şöyle hatırlıyor; "O zaman adını bilmiyordum. Sabah açılış saatinde gelir gece kapanana kadar kalırdı. Yanında genellikle bir kadın olurdu. Kadın köşede başka bir masaya otururdu."
Adam Montparnesse'ten ayrılıp St. Germain'de bir otele yerleşmişti. Sıcak olduğu için burada yazıyordu.
Aylar sonra adam 35000 kelimelik felsefi eseri Varlık ve Hiçlik'i, kadın da Konuk Kız'ı bitirince kim olduklarını öğrenir. Jean Paul Sartre ve Simone de Beauvoir
Zamanla Sartre o kadar tanınır ki, kafede ona ait ayrı bir telefon hattı dahi bulunur. 1946'dan sonra ünü iyince artar, kafe onu görmek isteyen edebiyatsever turist akınına uğrar. Sartre, St. Germain'de bulunan kendi dairesinde yazmaya başlar. Kafeye artık dostlarıyla buluşmak için gelmektedir.
O günden bugüne pek bir değişiklik yok. Hâlâ edebiyatseverler Sartre'ın oturduğu köşede oturmak, Beauvoir'ın, Camus'nün izini sürmek için kafeyi dolduruyor.
Spesiyal demeye dilim varmıyor ama Cafe de Flore kaynamış yumurtasıyla meşhur. Yılda 25000 yumurta tüketiliyor. Kafede satılan hediyelik magnetlerden birinde yumurta resmi dahi var.
Cafe de Flore'da yumurta nasıl yenir? Gerçek bir Parisien kahvaltı için kaynamış yumurta, kahve, kızarmış ekmek ve tereyağına ihtiyacınız var. Yumurtanın üzeri bir kapak gibi açılır. Beyazı kaşıkla alınıp yenir. İçi yumuşak sarı kısma ulaştığınızda (bildiğimiz rafadan yumurta) kızarmış ekmeğin üzerine tereyağ sürülüp yumurtanın içine batırılır yenir. Afiyet olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder