22 Nisan 2014 Salı

MEKTUP EDEBİYATI


 
CİCERO'DAN SERVİUS SULPİCİUS'A MEKTUP
Evet Servius, mektubunda yazdığın gibi, bu en büyük felâketimde yanımda bulunmanı isterdim: yanımda bulunup beni teselli etmekle, hemen hemen benim kadar acı duymakla bana ne kadar yardım edebileceğini, mektubunu okuduğum zaman hissettiğim sükûnetten kolayca anladım. Çünkü hem yasımı dindirecek sözler yazmışsın, hem de beni teselli ederken kendin de aynı acıyı duymuşsun. Senin Servius'un o anlarda yapılabilecek her türlü yardımlarıyla, bana ne derece değer verdiğini, bana karşı duyduğu hislerin senin ne kadar hoşuna gideceğini gösterdi. Muhakkak ki onun tesellileri benim için her zaman hoştu, ama hiçbir zaman bu seferki kadar hoşa geçmedi. Sen ise beni yalnız yazılarınla, âdeta bir hastalık haline gelen derdime iştirakinle değil, şahsiyetin, büyük nüfuzunla teselli ettin. Çünkü felâketime, senin gibi bu kadar bilgelikle donanmış bir kimsenin söylediği şekilde katlanmamayı kendim için bir ayıp sayıyorum. Ama ara sıra acının altında eziliyorum, acıma güç dayanabiliyorum, çünkü aynı felâkete uğrayan insanları gözümün önüne getiriyorum da, onların tesellilerinden mahrum olduğumu görüyorum: Q.Maximus, konsüllüğe erişen büyük işler başarıp ünlü bir adam olan oğlunu kaybetti. L.Paulus ise yedi gün içinde iki oğlunu birden toprağa verdi. Senin Gallus'un da, Cato da çok zeki, çok erdemli çocuklarını kaybettiler. Ama felâketleri, devlet işlerinde kazandıkları itibarın, yaslarına bir merhem olabileceği zamanda başlarına geldi. Ben ise mektubunda hatırlattığın, çalışa çabalıya elde ettiğim o şereflerden mahrumum. Bir tesellim vardı, o da elimden alındı. Beni düşüncelerimden kurtaracak ne bir dost kaygısı, ne bir devlet görevi vardı; forum'da hiçbir dâvaya bakmayı canım istemiyordu, Curia'ya gözlerimi çeviremiyordum. Olanca maharetimi, kaderin bana bağışladığı her türlü nimeti kaybettim gibi geliyordu, gerçekten de öyleydi. Ama başıma gelenlerin, senin, daha birkaç kişinin de başına geldiğini düşününce, kendi kendime hâkim olarak, bu felâketleri hoşgörüyle karşılamaya kendimi zorladığım zaman, yanına sığınıp huzur bulacağım, tatlı yaradılışında her türlü kederimi, endişemi unutacağım bir kimse vardı; ama şimdi, bu derin yara ile beraber, iyileştiğini sandığım bütün yaralarım tekrar kanadı; devlet işlerinde kedere uğrayıp eve kaçtığım zaman bana kollarını açıp kederimi dindirecek bir evim vardı, ama şimdi kederimden evde oturamaz hale gelince, beni lûtuflariyle avutacak bir devlete sığınamıyorum. Bu yüzden, hem evimden  hem forumdan uzağım, çünkü artık, ne evim devlet yüzünden uğradığım acıyı dindirebilir, ne de beni evden uzaklaştıran kederi devlet işlerinde avutabilirim. Bu yüzden seni dört gözle bekliyorum, seni bir an önce görmek istiyorum. Hiçbir felsefi doktrin bana senin samimiyetin, sözlerin kadar teselli veremez. Zaten gelişinin yakın olacağını da umuyorum, bana öyle dediler. Bir çok sebeplerden seni bir an önce görmeği diliyorum. O zaman, eskiden yaptığımız gibi, vaktimizi ne şekilde geçireceğimizi tasarlarız. Çünkü her şeyi, bilge, asil ve anladığım kadar da, bana düşman olmıyan, seni de çok seven bir tek kimsenin (Cæsar'ın) arzusuna uydurmak lâzım. Bu böyle olunca, ne yapacağımızı değil, onun nazik müsadesiyle, dinlenmek için nasıl bir plan kurmamız gerektiğini düşüneceğiz. Sağ ol.
                                                                                                              (Ficulea, İ.Ö. Nisan 45)
 
 
Marcus Tulius Cicero (MÖ 106 - MÖ 43) Romalı devlet adamı, bilgin, hatip, yazar, avukat, politik teorisyen. Yunan felsefesini Roma'ya getirmiş, Latin felsefe dilini geliştirmiştir. "Humanite" gibi bazı felsefi terimleri dile kazandırmıştır. Mektupları Avrupa edebiyatını uzun yıllar etkilemiştir. Mektup, günlük dilin kullanıldığı bir metindir. Ancak Cicero'nun mektupları, çok niteliklidir, edebi yönüyle öne çıkar.
Cicero önemli bir hatipti. Kayda geçen 88 konuşmasından 58 tanesi günümüze ulaşabilmiştir.
MÖ 45 yılının Şubatında kızı Tullia'nın ölümü onu çok sarsmıştır. Yukarıda alıntılanan mektup kızı Tullia'nın ölümü üzerine kendisine taziye mektubu yazan öğrencisi Servius Sulpicius'un mektubuna yazdığı cevaptır.

FUZULİ  ŞİKAYETNÂME
Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar.
Hüküm gösterdim, faydasızdır diye iltifat etmediler. Eğerçi görünürde itaat eder gibi davrandılar ama bütün sorduklarıma hal diliyle karşılık verdiler.
Dedim: – Ey arkadaşlar, bu ne yanlış iştir, bu ne yüz asıklığıdır?
Dediler: – Bizim adetimiz böyledir.
Dedim: – Benim riayetimi gerekli görmüşler ve bana tekaüt beratı vermişler ki ondan her zaman pay alam ve padişaha gönül rahatlığı ile dua kılam.
Dediler: – Ey zavallı! Sana zulüm etmişler ve gidip gelme sermayesi vermişler ki, daima faydasız mücadele edesin ve uğursuz yüzler görüp sert sözler işitesin.
Dedim: – Beratımın gereği niçin yerine gelmez?
Dediler: – Zevaittir, husulü mümkün olmaz.
Dedim: – Böyle evkaf zevaidsiz olur mu?
Dediler: – Asitanenin masraflarından artarsa bizden kalır mı?
Dedim: – Vakıf malın dilediği gibi kullanmak vebaldir.
Dediler: – Akçamız ile satın almışız, bize helaldir.
Dedim: – Hesaba alsalar bu tuttuğunuz yolun fesadı bulunur.
Dediler: – Bu hesap, kıyamette sorulur.
Dedim: – Dünyada dahi hesap olur, haberin işitmişiz.
Dediler: – Ondan dahi korkumuz yoktur, katipleri razı etmişiz. Gördüm ki sualime cevaptan başka nesne vermezler ve bu berat ile hacetim kılmağın reva görmezler, çaresiz mücadeleyi terk ettim ve mey’us ü mahrum guşe-i uzletime çekildim.

En eski Türk Edebiyatı metnidir. Kanuni, Fuzuli'nin yazdığı bir kasideyi çok beğenir. Bunun üzerine Fuzuli'ye maaş bağlanır. Ancak Fuzuli, kendisine bağlanan maaşı alamaz. Bunun üzerine bu şikayetnâmeyi yazar.

GOETHE'DEN KESTNER'E MEKTUP
                                                                                                                                        10 Eylül 1772
İşte yok artık, Kestner, bu pusulayı aldığınız zaman O artık yok. Öteki pusulayı da Lottchen'e veriniz.

Goethe bir kadınla tanışır. Birbirlerinden etkilenirler. Ancak kadın Kestner'in nişanlısıdır. Goethe bir veda mektubu yazar. Lottchen ile Kestner evlenir. Goethe bir müddet onlarla görüşmez. Henüz 25 yaşındayken iki hafta gibi kısa bir süre içinde Genç Werther'in Acıları adlı mektup romanı yazar. Kitap yayımlandıktan sonra çok ilgi çeker. Werther'in giydiği mavi ceket ve sarı pantolon kısa sürede gençler arasında moda olur. İntihar vakaları artar. Kitapla ilgili tanıtım yazısını okumak için aşağıdaki linki tıklayın.
http://www.insanokur.org/?p=287



BRAM STOKER  DRACULA
Dostum,
Karpat dağlarına hoş geldiniz. Sizi sabırsızlıkla bekliyorum. Bu gece iyi uyuyun. Yarın saat 3'te posta arabası Bukovino'ya doğru yola çıkacak; arabada sizin için yer ayrıldı. ...
                                                                                                                                  Dostunuz Dracula

Dracula, İrlanda asıllı İngiliz yazar Bram Stoker'in 1897 yılında yazdığı bir romandır. Romanla ilgili değerlendirme yazısını okumak için aşağıdaki linki tıklayınız.
http://www.karakutu.com/karanlklar-prensi-kont-dracula/



BEŞİR FUAD  MEZARDAN BİR SEDA
İntihar niyeti bende iki seneyi mütecâviz oluyor ki mevcuttur. Yalnız vakt-i merhûnuna talik etmiş idim. Ancak şairlerin tarizâtını cevapsız bırakmamak için bir hafta daha tehirine mecbur oldum. Gerçi bazı tazirât daha varsa da, onları şayân-ı ehemmiyet görmediğim için niyetimi kuvveden fiile çıkarıp daha ziyâde te'cil etmeyi münasip görmedim.
 
Asker, düşünür, yazar. İngilizce, Almanca, Fransızca biliyordu. Batı yazarlarını çevirdi. Pozitivizm ve materyalizmi Osmanlı'ya getirdi. Gazetelerde bilimsel, felsefi, askeri yazılar yayımladı. Annesi gibi sinir hastalığından ölmek istemediği için bileklerini keserek intihar etti. Ölüm esnasında hissedilenleri bilimsel bir gözlem olarak kaydetmek istedi. Ardında bir kaç satırlık tasvir bıraktı. Bu metin ve intihar ile ilgili mektupları Ahmet Mithat Efendi, Beşir Fuad isimli eserinde yayımladı. Daha fazla bilgi almak için aşağıdaki linki tıklayın.


FRANZ KAFKA MİLENA'YA MEKTUP
                                                                                                                                        1922 dolayları
Hayır Milena, size yazmam için bir başka olanak daha yaratmanızı sizden bir kez daha rica ediyorum.
Postaneye boşuna gitmemelisiniz, o küçük postacınız bile-kimdir o?- gitmemeli, hatta postacı kadına bile boş yere mektup sormamalısınız. Başka bir olanak bulamıyorsanız, duruma dayanmak zorundasınız, ama hiç değilse biraz çaba harcayın, yazmam için olanak yaratın.
Dün gece düşümde sizi gördüm. Ayrıntıları anımsayamıyorum, bildiğim tek şey birbirimizin içinde eriyip ağladığımız. Ben sizdim, sizse ben. Sonunda nasıl olduysa alev aldınız. Ateşin kumaşla söndürüleceği aklıma geldi, eski bir ceket alıp üzerinize vurmaya başladım. Ama bu kez görünümünüz de değişmeye başladı, değişti, değişti, sonunda artık görünmez oldunuz. Bu kez ben yanıyordum, ceketleri alevle döven de bendim. Ama dövmemin bir yararı olmadı ve bu tür şeylerin yangını söndüremeyeceğine ilişkin eski korkumu doğruladı.
Bu arada itfaiyeciler geldi ve nasıl olduysa sizi kurtardılar. Ama eskisinden farklıydınız. Hayalet gibiydiniz, karanlığa tebeşirle çizilmiş çizgilerden oluşuyordunuz sanki, sonra kollarıma yığıldınız, ölmüştünüz ya da belki kurtarılmış olmanın verdiği sevinçten bayılmıştınız. Ama burada da şekil değiştirmenin belirsizliği devreye girdi, belki de birilerinin kollarına yığılan bendim...


Milena, Kafka'nın eserlerini Çekçe'ye çevirmek istemektedir. Kendisine bir mektup yazar. Bu vesileyle tanışırlar. Kafka, hikâyelerin çevirilerini çok beğenir. Kullanılan içten dil onu çok etkiler. Milena'ya bir mektup yazar. Bu, iki yıl sürecek aşkın başlangıcı olur. İki yıl süresinde ancak bir kaç kez görüşürler. Kafka'nın isteği üzerine ilişki sona erer.
 
VIRGINIA WOOLF'UN SON MEKTUBU
En sevdiğim,
Yine delirecekmişim; bu korkunç günleri atlatamayacakmışız gibi hissediyorum. Ve sanki giden zamanı geri çeviremeyeceğim. Sesler duymaya başlıyorum ve konsantre olamıyorum. Bu yüzden yapmam gereken şeyi yapıyorum.
Bana verebileceğin en büyük mutluluğu verdin. Kimsenin yapamayacağı şeyleri yaptın. İki insanın birlikte daha mutlu olabileceğini sanmıyorum. Ben artık savaşamayacağım. Biliyorum, senin hayatını mahvediyorum, bensiz daha mutlu olacaksın. Görüyorsun bu mektubu bile doğru düzgün yazamıyorum. Okuyamıyorum. Hayatımdaki bütün mutluluğu sna borçlu olduğumu söylemek isterim. Bana karşı inanılmaz sabırlısın ve iyisin.
Şunu söylemek istiyorum -aslında bunu herkes biliyor- eğer biri beni bu durumdan kurtarabilecek olsa bu sen olurdun. Her şey beni terk edip gitti ama senin iyiliğin benimle kaldı. Artık senin hayatını mahvetmeyeceğim. Kimse, bizim seninle mutlu olduğumuz kadar mutlu olamazdı.
                                                                                                                                             V.
Virginia Woolf, 28 Mart 1941 günü içinde bulunduğu duruma daha fazla dayanamaz, eşi Leonard Woolf'a bu intihar mektubunu yazar, evlerinin yakınındaki  Ouse nehrine gider, ceplerine taşlar doldurur ve suyun içine yürür. Virginia Woolf, son noktaya kadar kendi mitolojisini yazmış ve yaşamış bir yazardır. İntiharını bile bir sanata çevirmeyi başarmıştır.
 
YAZAR ÇEKİŞMESİ MEKTUBU
Sevgili Joyce,
Uzun zamandır seni tetkik ediyor ve üzerine düşünüyorum. Sonuç şu ki işlerini yaymak için hiç bir şey yapabileceğimi sanmıyorum.
                                                                                                                                  H.G. Wells
 
AHMET HAMDİ TANPINAR ANTALYALI GENÇ KIZA MEKTUP
Mektubunuza vaktinde cevap veremedim. Mâalesef katibim yok. Halbuki şair, muharrir ve üniversite hocası olarak işim epey fazla. Lise sınıflarını vaktiyle efsanevî denebilecek uzak bir çağda, yani 1918-19 19 yılları arasında, benim gibi Antalya'da okuyan ve beni merak eden bir genci hiçbir şekilde bekletmek istemezdim.
Edebiyatı gerçekten seviyor musunuz? Eserlerimle temasınız var mı? Buralarını bilmiyorum. Mektubunzda beni layıkıyla okuduğunuzu gösteren bir emareye rastlamadım. ...
 
Oldukça uzun mektubun tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
 
TANPINAR'DAN AHMET KUTSİ TECER'E MEKTUP  
                                                                                                                                  9 Mayıs 1936
Kutsi,
Sana bir ay kadar evvel bir mektup yazmış ve hatta bir iş rica etmiştim. Kemal-i safvet ile beklediğim cevap gelmedi. ...bütün bu ızdırap, mahrumiyet, hayat çeşmesinin başında bir yudum su bile içmeden beyhude bekleyişler, hepsi boşu boşuna mı gidecek? ... Beni asıl müteessir eden kupkuru kalışımdır. Goethe benim iki manzumeyi yarım yamalak yazabildiğim bir sene içinde üç dört eser hem de bütün Avrupa'yı sarsan üç dört eser yazıyordu. Çalışmak... Yarabbim bu şifayı bana ne zaman göndereceksin? (...) Bu kadar yaşadığı dünyayı eskitmiş, tecessüs ve ihtirasını öldürmüş bir adam ne olabilir?

Tanpınar'ın çoğunluk Ahmet Kutsi Tecer, Adalet Cimcoz, Mehmet Kaplan ve Tarık Temel'e yazdığı mektuplarından oluşan Tanpınar'ın Mektupları, onun hayatını, mizacını ve sanatını anlamamıza yardım edecek önemli bir eser. Mektuplarda okuyucu Tanpınar'ın iç dünyasına girerek, onu daha yakından, arzuları, merakları, dikkatleri, acı ve ızdıraplarıyla tanıyor, eserlerindeki mükemmeliyete ulaşmak için geçirdiği çetin hazırlık devresinin buhranlarını yaşıyor.
Prof. Dr. Zeynep Kerman'ın yeni harflere çevirerek okuyucuya sunduğu bu mektuplar Tanpınar'ın sanatının, fikrinin alt yapısını ve o dönemin edebî ortamını anlamamız bakımından da büyük önem taşıyor. Kitap 91 mektuptan oluşuyor.

 
 
TANPINAR'DAN ADALET CİMCOZ'A MEKTUP
                                                                                                                               Paris Ağustos 1953
Adalet,
2 Ağustos tarihli mektubunu 21'de aldım. Çok sevindim ve verdiğin havadislere çok üzüldüm. Evvela V'nın hastalığı ve boşanması. ... Burada da işte şark çıkıyor meydana.
 
TEZER ÖZLÜ'DEN FERİT EDGÜ'YE
                                                                                                                                    Ankara Ekim 1966
Odanın içinde geziniyorum. Bazı bazı burada gezinmem gerekiyor. Resimlere, duvarlara, kendi resmime bakıyorum. Hep Bach'ın  süitlerinin ilk kısmını dinliyorum. Hiç yemek yemedim bugün.Öyle sanıyorum ki artık  hiç yemek yemeyeceğim. Uyumayacağım. Çünkü uyuyan ve yemek yiyen ben değilim. Ben beni bunaltıyor. Ben'in yazdığı bu satırlar canımı sıkıyor benim.

Tezer Özlü'yü çocuk yaşta tanıyan Ferit Edgü, zaman içinde dostu, (zaman zaman) dert ortağı ve yayıncısı olmuştur.
Bu kitapta, bu iki yakın dostun, İstanbul / Paris / Ankara ekseninde (çoğu Tezer'in hastalığının depreştiği zor günlerde) birbirlerine yazdığı mektuplar yer alıyor.
Yazmayı bir varoluş sorunu olarak gören iki yazarın yayımlamayı hiçbir zaman düşünmedikleri bu mektuplarda, özellikle Tezer Özlü'nün, Çocukluğun Soğuk Geceleri ve Yaşamın Ucuna Yolculuk kitaplarından tanıdığımız çırılçıplak dünyasıyla karşı karşıyayız.
"Severek mektup yazılan bir insanın bile olması ne büyük bir olay, söylenen her sözcüğün anlaşılmaktan öte, yaşadığını, dahası sözcüklere bile gerek olmadan yaşandığını bilmek, güç gibi yalınç bir olgu değil, var olmak gibi bir şey."
-T. Özlü-
 Tezer Özlü'yü bağlılıkla seven okurları için...
(Tanıtım Bülteninden)


NAZIM'DAN KEMAL TAHİR'E
Bana bir gün Ahmet Haşim, "Kendi kendini tekrarlamaktan sakın ve kork." demişti. Haşim'de bu korkuyu anlıyorum. O hakikaten kendi kendini tekrarladığı için değil, tekrarladığı şey, yani kendisi, yani şiirinin ana hattı çok basit, tekrarlanmaya değmeyecek ve tekrarlandığı zaman yaldızını kaybediveren bir nesne olduğundan böyle bir korkuya düşebilir ve bana bu halden sakınmamı söyleyebilirdi.
 
(Mektubun tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.)
http://suanyisan.blogspot.com.tr/2010/12/kemal-tahire-mapushaneden-mektuplar.html

Türk edebiyatının iki büyük ismi, Nazım Hikmet ve Kemal Tahir'i Türk okurlarına anlatmaya gerek yok sanıyoruz, her kuşaktan birçok insan onların edebiyatını ve yaşam serüvenlerini yakından tanıyor.
Bu kitapsa, Türk şiirinin yüz akı Nazım Hikmet'in Kemal Tahir'e mapushaneden yazdığı mektuplardan oluşuyor. Bu kitaplar, bir gün yayımlanabilir kaygısından ve özentiden uzak, içten geldiği gibi yazılmış metinler. Dolayısıyla bu mektuplarda büyük şairin, dil ve üslup konusunda da belli bir özenti içinde olmadığını görmek mümkün. Ne var ki bu mektupların asıl önemi, Nazım'ın sanat ve edebiyat anlayışını; yaşadığı çağın sorunlarıyla ilgili düşüncelerini, yaşamanın bir bölümünü yansıtmasından kaynaklanıyor. Dahası, bu mektuplar, işlemediği bir suçtan dolayı mahpus damlarında gençliğini yitirmiş olan koca şairin, onca zor koşullar altında bile yaşama, aşka, erdeme, şiire, özgürlüğe, yurt ve dünya sorunlarına karşı bağlılığını yansıtıyor.
Tekin Yayınevi, uzun süreden beri aranmakta olan bu eseri gururla okuyucularına sunuyor.
(Tanıtım bülteninden)


 
LEYLA ERBİL MEKTUP AŞKLARI
Sevgili Jaleciğim,
Trende yazmaya başladım bile sana. Şu anda yedi kurt adam sarmış çevremi. Ne yazıyorsunuz diyorlar. Öykücüyüm ben, yeni bir öyküye başladım diyorum. (...)

Bozguna uğrar ve gülünçleşirken bile kendi yüce potansiyellerini unutturamayan aşklar...
Türkçe edebiyatın en büyük ustalarından Leylâ Erbil, bütün yapıtlarıyla Kanat Kitap'ta...
Kanat Kitap, Leylâ Erbil'in kitaplarını yayınlamaya, ilk baskısı 1987 tarihinde yapılan Mektup Aşkları'yla başladı... Mektup Aşkları, mektuplardan oluşan, "modern klasikler" arasına girmiş bir roman: Birbirlerine yazdığı mektuplardan roman kişilerinin aşk için çırpındığı yavaş yavaş ortaya çıkar, ama aşk onlarla alay etmektedir sanki - eğer varsa tabii...
Bozguna uğrar ve gülünçleşirken bile kendi yüce potansiyellerini unutturamayan aşklar... Modern edebiyatın ürkütücü doruklarından biri.
"Tek ilkesi ikiyüzlülük olan bir toplumda birey ahlaklı kalabilir mi? Birbirlerine dayanarak ikiyüzlü bir toplum içinde ayakta kalmaya çalışan, dahası onu değiştirmeyi düşünebilen bu genç insanların aşk arayışları sadece küçük bir grubun değil, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki yılları yaşayan Türkiye'nin de bir betimini gerçekleştiriyor. Leylâ Erbil, yaşanan bireysel dramların içe işlemesini sağlıyor. [...] kişilere özgü olarak kurduğu anlatım biçimlerinin yetkinliğini özellikle vurgulamalıyım."
- Ahmet Oktay
Ayrıca geçen yıl Leylâ Erbil'in edebiyattaki 50. yılı dolayısıyla düzenlenen sempozyumda sunulan bildiriler toplamı da yine Kanat Kitap'tan çıkıyor: Leylâ Erbil'de Etik ve Estetik. Bildirilerde Leylâ Erbil'in öteki yapıtları gibi, Mektup Aşkları da değerlendiriliyor:
Aşk mektubu kime yazılır? Bu soru ilkin burada bilineni yinelediğim izlenimini uyandırmış olabilir. Aşk mektubu âşık olunan kimseye yazılmaz mı, bundan daha açık bir şey olabilir mi? Fakat âşık olunan kimse kimdir; mutlak olarak aşk mektubunu yazdığım, adresine gönderdiğim kimse mi? Ya o kimse adresinde yoksa ya da aynı adda iki kişi varsa? Bunlara iletişimin cilveleri denip geçilebilir. Ya da daha da karmaşık bir durum olarak ve Leylâ Erbil'in Mektup Aşkları'nda bize gösterdiği gibi, aşk mektubunu yazan kişi onu neredeyse kopyalayıp iki ayrı kişiye göndermişse, belki de onun asıl amacı buysa? Aşk mektubu bu yoldan amacına ulaşır mı? Bu amaç nedir?
[...]
"Aşk mektubu (Erbil'in bize sunduğu örneğe göre) bir ileti olarak doğru alıcısını her zaman bulur mu; istenen etkiyi istenen kişide uyandırarak onda çağrısını yapar mı; bulmaz ve yapmaz ise ne olur; aşk "aşk" olmaktan çıkar mı?"
(Tanıtım Bülteninden)

 

OĞUZ ATAY NE EVET NE HAYIR
Sayın Doktor Beyefendi, En derin içten samimi sevgi ve saygılarımı sunarım, ellerinizden sıkarım.
Çok afedersiniz efendim: 1967-1971 yılları arasında yani 1967'den itibaren bugüne kadar gerçekten içten samimi dürüst namuslu olarak genç güzel bir kızı seviyorum. 1967'den bugünkü tarihe kadar aramızda geçen olayları ciddi açık doğru kesin ve olduğu gibi açıklıyorum. (...)
                                                                                               
Ne Evet Ne Hayır, Korkuyu Beklerken hikâye kitabının beşinci öyküsüdür. Anlatıcı bir gazetenin Güzin Abla köşesine benzer bir köşenin sahibi, dilin doğru kullanımına özen gösteren entelektüel bir adamdır. Mektubun sahibi bir kızı ölesiye seven, onunla evlenmek isteyen bir gençtir. Ancak sevdiği kadın ona ne evet ne hayır demiştir. Çareyi bu köşeye yazmakta bulmuştur.
Oğuz Atay'ın Korkuyu Beklerken hikâye kitabı hakkında şu inceleme yazısını okuyabilirsiniz.
http://www.turkishstudies.net/Makaleler/1815076407_sakall%C4%B1fatih.pdf

 
MURAT YALÇIN İÇİMDE OĞUZ ATAY VE ORHAN GENCEBAY İKİZİ YAŞIYOR
Merhaba sevgili dost,
Geçen yıl ziyaretinize geldikten sonra, uzun saatler süren konuşmalarımız ışığında pek çok okuma yaptım. (...)

Murat Yalçın'dan, "yazar-yayıncı gerilimi" denebilecek "şey"in azaltılması yönünde diplomatik bir çaba. Bir tür mola.
Bir dergi editörüne ne gibi mektuplar gelir? Dergiye gönderilen metnin yayımlanmaması ne gibi artçı sarsıntılara neden olur? Editör olmaya niyetliyseniz neleri göze almanız gerekir? Yalçın, "tamamen kurgusal" yazılarında bu sorulara yanıt niteliği taşıyacak e-postalar sunuyor okuruna.
Editöre daha çok kitap okuması gerektiğini önerenlerden sen benim kim olduğumu biliyor musunculara, sponsor arayışı içindeki profesyonel okurdan kırgın şaire, içini editöre dökenler...
Kuşkusuz, yerinizde duramayacak, elinizden bırakamayacaksınız.
(Tanıtım Bülteninden)
Gülenay Börekçi'nin Murat Yalçın ile kitabı üzerine yaptığı röportajı okumak için aşağıdaki linki tıklayın.
http://egoistokur.com/icimde-oguz-atay-ile-orhan-gencebay-ikizi-yasiyor/


ŞİMDİ VE BURADA (MEKTUPLAR 2008-2011)
Sevgili John,
Bu, yıllar içinde uzun uzun düşündüğüm bir mesele. Dostluk hakkında tutarlı bir görüş geliştirebildiğimi söyleyemem, ama (kafamda bir düşünceler ve anılar girdabını tetikleyen) mektubuna cevap olarak, belki de şimdi bu görüşü geliştirmenin zamanıdır
                                                                                                                                              Paul
 
Sevgili Paul,
Dostlukların nasıl kurulduklarını, -bazılaırının- böylesine uzun, kimi zaman (yanlış bir tanımla) açığa vurulmamış bir biçimi olarak yorumlandıkları tutkusal bağlardan da daha uzun sürmelerinin nedenini düşünüyordum. (...)
                                                                                                                                             John
 
Okyanus aşırı ülkelerde yaşayan çağımızın iki büyük usta yazarı, Paul Auster ve J.M. Coetzee'nin yayımlanmak üzere mektuplaşmaları Şimdi ve Burada (Mektuplar 2008-2011) adıyla kitaplaştırıldı. Coetzee'nin teklifi üzerine gelişen proje ile ilgili daha geniş bilgi için aşağıdaki linki tıklayın.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25408597/

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder