5 Temmuz 2014 Cumartesi

SİNE SÖZLÜK "T"


Önemli not: Bu yazıyı Bir Eylül Akşamı şarkısı eşliğinde okuyun.
 
 
 
 
 

Bloğumu açarken sık güncellemek, her ay ne olursa olsun sekiz yazı yayımlamak gibi bir hedefim vardı. İtiraf ediyorum, son günlerde bu hedef beni biraz zorluyor. Aklıma hiç de parlak fikirler gelmiyor. Yaz rehaveti, yorgunluk, kararsızlık... Aklıma üşüşen onlarca fikirden hangisini ele alacağıma henüz karar veremeden yaz sıcağında o güzelim fikirler buharlaşıp gidiyor sanki. İş çıkışı arabaya yürürken bunları düşünüyordum. Yeni bir yazı yazmalıydım. Kendimi yazmayı planladığım tek bir konu hakkında düşünmeye zorlamayacaktım. Zihnimi serbest bıraktım. Neler üşüştüğünü, hangi anıların beni şaşırttığını, gülümsettiğini anlatmayacağım. Şimdi düşünsem bile nereden çıkıp geldiğini bulamayacağım bir film geldi aklıma. Bu günün yazısı belli oldu.


A'dan Z'ye En Sevdiğim Filmler


 

HAYAT TRENİ
Gişesi az filmleri sinemada izlemenin ayrı bir çekiciliği vardır. (İstanbul'dan ayrılalı beri böyle bir imkânım yok. Evde dvdden izlemek kaderim oldu.) Tanımadığım seyirciler arasında belki gelecekteki en yakın arkadaşım, sevgilim oturuyordur. Böyle hissederim. Sadece yollarımız kesişmemiştir henüz, hepsi bu. Bir Eylül Akşamı şarkısı çalar zihnimde. Hem dinlerim hem etrafıma bakarım. İzleyicilerin hayali isimleri, meslekleri çoktan hazırdır. Onlara bir geçmiş yazarım. Neyse lafı uzatmayayım ben bu oyunu oynamayı çok severim.
Hayat Treni'ni Capitol'de izlemiştim. Tek başıma. Küçük bir salonda üç beş kişiyle. Yıllar sonra Çağlar ile filmlerden, kitaplardan konuşuyorduk. Bana Amen'i vermişti izlemem için. Belki çıkış noktamız oydu. 2. Dünya Savaşı üzerine çekilmiş filmleri konuşuyorduk, hatırlamıyorum. Bazen bir film izlersiniz. Çok beğenirsiniz. Yıllar sonra konusunu bile zar zor hatırlarsınız. Amen'in konusunu özetleyemem size. Kahramanlarının adını bile hatırlamıyorum. Bir tortu kalmış izlediklerimden. Acıdan nemalanmayan, fazla gevezeliğe girmeden, göstermeden gösteren bir film olduğu kalmış. Vagon kapıları kapalı olduğu için dolu mu boş mu olmadığını bilemediğimiz trenler her defasında vagon kapıları açık ve boş döner. Film boyunca, defalarca izleriz bu sahneyi. Göstermeden göstermesi miydi, tren sahnesi miydi, yoksa alışıldık acıya yaslanan dili yadsıyıp farklı dil kullanan savaş filmlerini mi konuşuyorduk, laf nasıl oraya gelmişti bilmiyorum, şimdi biz iki amnezik kafa kafaya versek, düşünsek, konuşsak ortak bir hikâye de bulamayız, her nasılsa ikimiz birden hatırlamıştık Hayat Treni'ni önce hangimiz diye sormayın.

Hayat Treni trajikomik bir hikâye ile anlatıyor soykırımı. Köyün delisi Naziler'in Yahudileri toplayıp kamplara götüreceğini duyunca köy halkına haber verir. Bir plan yaparlar. Bir tren bulacaklardır. Köy halkından bir kısmı SS subayı gibi giyinecek diğerleri Yahudi tutuklular gibi görünecek ve güvenli bir şekilde trenle Kudüs'e gideceklerdir. Trenin yolcuları yaşamın içinden insanlardır evde kalmak istemeyen kızlar, âşık erkekler... Nazizmi de, komünizmi de eleştirir, sizi bolca gülümsetir. “O, bu, şu olmaya çalışma, insan ol yeter!” der. Son sahne iyi bir öykü finali gibidir, yüzünüze sağlam bir tokat atar.
 

Hayat Treni'ni birdenbire hatırlamak onu yeniden, birlikte izleme isteği uyandırdı içimde. Filmi hatırlamak, hakkında bilgi toplamak için arama motorlarında araştırma yaparken bu gece saat 20:30'da İMC TV Sinema Kuşağı'nda oynayacağını görmek ilginç bir tesadüf oldu. Tesadüflere inanmayı bırakmamak gerekiyor şu hayatta.



FİLMİN KÜNYESİ

Yönetmen ve Senarist: Radu Mihaileanu

Oyuncular: Lionel Abelanski, Rufus, Clement Harari

Yapım Yılı:1998

Süre:103 dk

Dil:Fransızca, Almanca


























 





 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder