10 Nisan 2015 Cuma

KAYIP MASALLARIN İZİNDE


Bir varmış bir yokmuş. Evlerde elektrik, televizyon, internet, kapıların önünde otomobil yokmuş. Masallar varmış, sessiz ve karanlık geceleri aydınlatan, kervan yollarıyla gezen, her coğrafyada isim, yorum değiştiren. Tak Tak Deden Gabacık, Hansel ve Gratel'e, Kız Kardeş ise, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'e dönmüş. Ama her masal bu kadar şanslı değilmiş. Bir masal varmış; yüzlerce yıldır kervanlarla, göçerlerle ağızdan ağıza, gönülden gönüle aktarılan, torunlar artık nineleri, dedeleri dinlemez olunca daha az dillendirilen, neredeyse unutulan... İnsanın hırsı yüzünden yüzlerce bitkinin, hayvanın, dilin, masalın, tesellemenin yok olduğu dünyada, sonunun yakın olduğunu bilirmiş. Ama o, bir masalmış işte, inanma, umut verme gücü veren. Öylece çekip gidememiş. Unutulan her masalla iyilerin kaybedeceğini, kötülerin kazanacağını bilirmiş. Dağlara, taşlara, kuşlara fısıldanan cılız bir fısıltıymış önce, ses olmuş, feryat olmuş, "Hırs insanı kör eder, ahmak eder, ey insanlar!" diye bağırmış. Bu sesi duyan bir grup genç, yola düşmüş. Kentte başlayan, köylerde çoğalan ama bir türlü tamamı hatırlanmayan, sonunda ne olduğu bilinemeyen, yollarını kesen o masalı aramışlar, durmuşlar. Az gitmişler uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler. Sarıkeçili bir masal dedesinin yanına varıp soluklanmışlar. Cemal dede, bir çırpıda anlatmış masalın tamamını. O gün bugündür Köse masalı iyi insanlara ulaşmak için söyleşileri, festivalleri gezer dururmuş.

Köse masalı, Çanakkale'de yeniden masal dostlarıyla buluşuyor. Masalcılar buluşmasına sayılı günler kala Kayıp Masallar projesi koordinatörü H. Çağlar İnce ile kayıp masalları, saha çalışmalarını ve Doğadabuan projesini konuştuk.
 

Neden kayıp masallar?

Masallar birçok sözlü kültür öğesine oranla daha hızlı kayboluyor. Hatta masalları bulabileceğiniz yerlerde masallar önemsenmiyor. Proje aslında, kitapçıkta da bahsettiğimiz gibi bir masal kitabı oluşturmak için hazırlanmadı. Masalların anlatıldığı yerler başta olmak üzere bu topraklarda masalların önemine dikkat çekmek için yapıldı. Bu arada Kayıp Masallar’ın isim babası, o zamanki Atlas, şimdiki Magma dergisinin yayın yönetmeni Özcan Yüksek’tir.

Her şeyin sayısallaştığı bir dünyadayız ve hayatımıza dair her şeyin kesin ve net bir ifadesi var. Elimize gelen para belli, gidecek yeri belli. İhtiyaç olunan ne ise değeri belli. Başarının bile rakamsal bir ifadesi var. Masallar da bu tüketim dünyasında bir kitap oldu. Masal kitabı alınır, okunur ve bir kenarda durur. Masal için artık zaman durmuş, sadece o zamanın masalı olarak kitaplıkta yerini almıştır. Oysa onun doğasına aykırı bir durumdur bu. Çünkü anlatıldıkça beslenen masal, her anlatıcıdan ve onun bulunduğu çağdan etkilenir. Masal, insanın tarihteki serüveni ile birlikte yol alır. İnsan değiştikçe o da değişir, kendini yeniler. Bu nedenle masallar her yeni kuşak için tazeliğini korur. Aslında masal da yaşı olmayan bir bilgedir.

Kayıp Masallar Projesi için ön araştırma yapmak üzere ilk kez bir yörük köyüne gittiğinizde evin 10 yaşındaki küçük oğlu Çağlar'la yaşadığınız ilginç bir olay var. Daha projeye başlamadan masalların nasıl silinip gittiğini, günlük hayattan elini eteğini çektiğini de gösteren bir işaret bu. Masal yolculuğunuz sırasında hayal kırıklığına uğradığınız oldu mu?

Masal için doğa ile uyumlu yaşamları olan yörükleri seçtik. İlk başta masalı bulmak çok zordu. Çünkü, efsaneler, hikayeler birbirine karıştı. Birkaç masalı bulduktan sonra onları örnek verip aramak daha kolay oldu. Masala “teselleme” dendiğini öğrendiğimizde saha çalışmamızın önemli bir kısmı tamamlanmıştı. Şehirde yaşayan ve 40-50 yıl önce yerleşik hayata geçen yörüklerde çok kısa masallar bulduk, köylerde daha uzundu. Ama en uzun masalları hâlâ göçer yaşamı sürdüren Sarıkeçili yörüklerinde bulduk.

İlk saha çalışması için Edremit civarında köylerdeydik. Bir köy evinde okul çağındaki adaşım Çağlar’a biz bir daha gelinceye kadar köyündeki masalları derlemesini istedik. O da internetten bulup indireceğini söyledi. Tam da masalın koptuğu noktayı işaret ediyordu.

Biraz saha çalışmanızdan, masal derlerken karşılaştığınız zorluklardan, ilginç olaylardan bahsedebilir misin, Çağlar?

10 yıl önce Karaman’da zorla yerleşik hayata geçirilen Sarıkeçili yörüklerinin bir ninesine masaları neden unuttuğumuzu sordum. Nine şöyle cevapladı: “bu kara kutu işte.. böyle karşısına geçer tanır dururuz…”. Kara kutu dediği televizyondu.

Bize eskiden masalcıların olduğundan, bu masalcıların köy köy gezerek masal anlattığından bahsettiler. Anlattıklarına göre masalcılık önemli bir meslekmiş. Hatta onların yetiştirdikleri çıraklar da varmış. Bu sayede masalcılık kuşaktan kuşağa gelmiş.

Yolculuğumuzun son kısmında hala göçen Sarıkeçili yörükleriyle beraberdik. Mersin’in Aydıncık İlçesi’nin etrafındaki tepelerde kışı geçiriyorlardı. Köylerde dedelerin anlattığı çadır yaşamı, tülü develeri ve kıl keçileri ile beraber karşımızdaydı. Yolculuğumuzun en güzel kısmı da burasıydı. Çünkü hayal ettiğimizin ötesinde masal dedeleri ile çadırlarında tanıştık. Bir tanesi, Yörük çadırının içerisinde masalı adeta yaşayarak, çadırın içinde döne döne bize masallar anlattı. Sarıkeçililer’le eski zaman hikayelerinden masallara oradan güncel sorunlarına kadar pek çok konudan bahsettik.

Bu arada bulduğumuz masallardan bir tanesi Anadolu’nun pek çok yerinde anlatılan “Tak Tak Eden Kabacık” masalıydı. Bu masalı birçoğumuz biliyoruz, ama Hansel ve Gratel’den.

Yörük masallarını derlerken herhangi bir editoryal çalışmadan geçirmeden, kaynak kişiden duyduğunuz hâliyle kitaplaştırdığınızı biliyorum. O yüzden kitapçıkta yer alan masalların büyük çoğunluğu başı ve sonu atılmış, edebi yönü zayıf, olay örgüsünden ibaret epizotlar aslında. Gerçek masal dedelerini ve ninelerini nerede bulacağız?

Kayıp masallarda tanıştığımız dedelerin ve ninelerin birçoğu şu an hayatta değil. Şu anda kaç kişi ninesinden duyduğu masalları zenginleştirerek anlatıyordur bilmiyorum. Ama masallar nerede doğadan bağını tam koparmayan topluluk varsa orada hayat buluyordur.

"Doğanın farkında nesiller ve doğaya daha saygılı işletmeler" amacıyla yola çıktığınız bir projeniz var, Doğadabuan. Proje nasıl ortaya çıktı?

Doğadabuan ismi aslında instagram sayfamdan geliyor. Burada doğada yaptığım basit gözlemleri an be an takipçilerimle paylaşıyorum. İnsanların doğadaki ufak değişimleri, aslında her gün yanlarından geçip gittikleri canlıların bir ismi, hikayesi olduğunu, fark etmelerini amaçlayan bir sayfa bu. Sonrasında Doğadabuan’ı bir “sosyal girişimcilik” projesi olarak özellikle öğrencilerle paylaşmak için geliştirdik.

Sosyal Girişimcilik” dedin, bu çoğumuz için yeni ve yabancı bir kavram. Sosyal girişimcilik nedir?

Topluma değer katan projeler üretmek için bir girişimci gibi hareket edip kurduğunuz sistemin para kazanmasını sağlıyorsunuz. Bir dernek değiliz. Çünkü bir yerden fon bularak çalışma yaptığınız zaman fon bitince projeyi bitirmek ya da bekletmek zorunda kalıyorsunuz. Diğer yandan yaptığımız şey tam olarak ticari bir işletme tanımına da uymuyor. Ciro hedeflerini gerçekleştirmek için çalışan bir yapı yerine toplumda, biyo-kültürel zenginliğimizin farkındalığını arttırmak için para kazanan bir sistem.

İnteraktif doğa ve kültür eğitim-etkinlik programında neler yapıyorsunuz?

Bu programda öğrencilerin sosyal bilimler ve fen bilimlerini öğrenmelerini hedefliyoruz. Burada bir öğrencinin tüm duyularını kullanarak doğayı ve kültürü hissedip öğrenmesini ve uygulamalı çalışma yapmasını sağlıyoruz. Bu bağlamda bir okul için yıllık bir program çıkarabiliyoruz. Bu programda doğa gözlem, kuş gözlem atölyelerine yer veriyoruz. Aynı zamanda masallar, gökyüzü ve mitoloji, antik kentlerde felsefe atölyeleri, sinema atölyeleri, antik ağaç resim atölyeleri gibi çalışmalarla doğa ve kültür farkındalığı oluşturmaya çalışıyoruz. Bu programın sonucunda öğrenciler doğa bilimleri ve sosyal bilimlerde araştırma yöntemlerini uygulamalı olarak hissetmiş oluyor. Bu da meslek seçimi için kendini tanımasına, istediği mesleği tanımlamasına yardımcı oluyor.

Şu anda üstün zekalı ve yetenekli çocuklara eğitim veren Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı Bilim ve Sanat Merkezi'nde (BİLSEM) bahar programı hazırladık. Burada çocuklara doğa ve kültür üzerine interaktif atölye çalışmaları yapıyoruz. İlk önce eğlenceli bir atölye çalışmamız olan "Masal Atölyesi ve Yörükler" etkinliği gerçekleştirdik. Film gösterimi, yörük kültürü, doğa dili konularını film ve drama ile işledik. Atölye çalışmasının sonucunda çocuklardan ilginç bir soru geldi; "Hocam Einstein, yörük olsa daha mı zeki olurdu?" Bir yandan da Paloma Hotels sponsorluğunda köy okullarında "Masal Atölyesi" yapıyoruz.

Daha sonraki çalışmamız; Demre Kuş Cenneti’nde Kuş Gözlem Atölyesi oldu. Bu çalışma ile doğa zekalarını işlevsel olarak kullanabilecekleri teknik ekipmanlarla profesyonel bir doğa gözlemi gerçekleştirdik. Öncesinde verdiğimiz kuş gözlemcisi eğitimi ile doğal ekosistemleri, kuşları, tanıyan öğrenciler dünyada yaygın olan kuş gözlemciliği hobisine de başlamış oldular.

Önümüzdeki süreçte neler planlıyorsunuz? Teşekkür ederim.

Otistik çocuklar için “orman banyosu” etkinliği planlıyoruz. Doğayı hissedebilecekleri bir etkinlik bu. Kemer’de bulunan Yörük Parkı ile bir program hazırladık. Bu kapsamda çocuklara ve yetişkinlere yönelik bu konularla ilgili bir etkinlik programımız var. Yazın 3 günlük doğa ve kültür kamplarımız olacak. Bu kamplara hem öğrenciler hem de aileler katılabilecekler. Birlikte doğayı dinleyip, izleyeceğiz. Geceleri baykuş dinlerken yıldızları izleyeceğiz. Gündüzleri doğa gözlemi kuşları bitkileri ağaçları, habitatları ve doğa dilini öğreneceğiz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder