Bir
varmış bir yokmuş. Evlerde elektrik, televizyon, internet,
kapıların önünde otomobil yokmuş. Masallar varmış, sessiz ve
karanlık geceleri aydınlatan, kervan yollarıyla gezen, her
coğrafyada isim, yorum değiştiren. Tak
Tak Deden Gabacık, Hansel ve Gratel'e,
Kız Kardeş ise, Pamuk
Prenses ve Yedi Cüceler'e
dönmüş. Ama her masal bu kadar şanslı değilmiş. Bir masal
varmış; yüzlerce yıldır kervanlarla, göçerlerle ağızdan
ağıza, gönülden gönüle aktarılan, torunlar artık nineleri,
dedeleri dinlemez olunca daha az dillendirilen, neredeyse unutulan...
İnsanın hırsı yüzünden yüzlerce bitkinin, hayvanın, dilin,
masalın, tesellemenin yok olduğu dünyada, sonunun yakın olduğunu
bilirmiş. Ama o, bir masalmış işte, inanma, umut verme gücü
veren. Öylece çekip gidememiş. Unutulan her masalla iyilerin
kaybedeceğini, kötülerin kazanacağını bilirmiş. Dağlara,
taşlara, kuşlara fısıldanan cılız bir fısıltıymış önce,
ses olmuş, feryat olmuş, "Hırs insanı kör eder, ahmak eder,
ey insanlar!" diye bağırmış. Bu sesi duyan bir grup genç,
yola düşmüş. Kentte başlayan, köylerde çoğalan ama bir türlü
tamamı hatırlanmayan, sonunda ne olduğu bilinemeyen, yollarını
kesen o masalı aramışlar, durmuşlar. Az gitmişler uz gitmişler,
dere tepe düz gitmişler. Sarıkeçili bir masal dedesinin yanına
varıp soluklanmışlar. Cemal dede, bir çırpıda anlatmış
masalın tamamını. O gün bugündür Köse
masalı iyi insanlara ulaşmak için söyleşileri, festivalleri
gezer dururmuş.
Köse
masalı, Çanakkale'de yeniden masal dostlarıyla buluşuyor.
Masalcılar buluşmasına sayılı günler kala Kayıp Masallar
projesi koordinatörü H. Çağlar İnce ile kayıp masalları, saha
çalışmalarını ve Doğadabuan projesini konuştuk.
Neden
kayıp masallar?
Masallar
birçok sözlü kültür öğesine oranla daha hızlı kayboluyor.
Hatta masalları bulabileceğiniz yerlerde masallar önemsenmiyor.
Proje aslında, kitapçıkta da bahsettiğimiz gibi bir masal kitabı
oluşturmak için hazırlanmadı. Masalların anlatıldığı yerler
başta olmak üzere bu topraklarda masalların önemine dikkat çekmek
için yapıldı. Bu arada Kayıp Masallar’ın isim babası, o
zamanki Atlas,
şimdiki Magma
dergisinin yayın yönetmeni Özcan Yüksek’tir.
Her
şeyin sayısallaştığı bir dünyadayız ve hayatımıza dair her
şeyin kesin ve net bir ifadesi var. Elimize gelen para belli,
gidecek yeri belli. İhtiyaç olunan ne ise değeri belli. Başarının
bile rakamsal bir ifadesi var. Masallar da bu tüketim dünyasında
bir kitap oldu. Masal kitabı alınır, okunur ve bir kenarda durur.
Masal için artık zaman durmuş, sadece o zamanın masalı olarak
kitaplıkta yerini almıştır. Oysa onun doğasına aykırı bir
durumdur bu. Çünkü anlatıldıkça beslenen masal, her anlatıcıdan
ve onun bulunduğu çağdan etkilenir. Masal, insanın tarihteki
serüveni ile birlikte yol alır. İnsan değiştikçe o da değişir,
kendini yeniler. Bu nedenle masallar her yeni kuşak için tazeliğini
korur. Aslında masal da yaşı olmayan bir bilgedir.
Kayıp
Masallar Projesi için ön araştırma yapmak üzere ilk kez bir
yörük köyüne gittiğinizde evin 10 yaşındaki küçük oğlu
Çağlar'la yaşadığınız ilginç bir olay var. Daha projeye
başlamadan masalların nasıl silinip gittiğini, günlük hayattan
elini eteğini çektiğini de gösteren bir işaret bu. Masal
yolculuğunuz sırasında hayal kırıklığına uğradığınız
oldu mu?
Masal
için doğa ile uyumlu yaşamları olan yörükleri seçtik. İlk
başta masalı bulmak çok zordu. Çünkü, efsaneler, hikayeler
birbirine karıştı. Birkaç masalı bulduktan sonra onları örnek
verip aramak daha kolay oldu. Masala “teselleme” dendiğini
öğrendiğimizde saha çalışmamızın önemli bir kısmı
tamamlanmıştı. Şehirde yaşayan ve 40-50 yıl önce yerleşik
hayata geçen yörüklerde çok kısa masallar bulduk, köylerde daha
uzundu. Ama en uzun masalları hâlâ göçer yaşamı sürdüren
Sarıkeçili yörüklerinde bulduk.
İlk
saha çalışması için Edremit civarında köylerdeydik. Bir köy
evinde okul çağındaki adaşım Çağlar’a biz bir daha gelinceye
kadar köyündeki masalları derlemesini istedik. O da internetten
bulup indireceğini söyledi. Tam da masalın koptuğu noktayı
işaret ediyordu.
Biraz
saha çalışmanızdan, masal derlerken karşılaştığınız
zorluklardan, ilginç olaylardan bahsedebilir misin, Çağlar?
10
yıl önce Karaman’da zorla yerleşik hayata geçirilen Sarıkeçili
yörüklerinin bir ninesine masaları neden unuttuğumuzu sordum.
Nine şöyle cevapladı: “bu kara kutu işte.. böyle karşısına
geçer tanır dururuz…”. Kara kutu dediği televizyondu.
Bize
eskiden masalcıların olduğundan, bu masalcıların köy köy
gezerek masal anlattığından bahsettiler. Anlattıklarına göre
masalcılık önemli bir meslekmiş. Hatta onların yetiştirdikleri
çıraklar da varmış. Bu sayede masalcılık kuşaktan kuşağa
gelmiş.
Yolculuğumuzun
son kısmında hala göçen Sarıkeçili yörükleriyle
beraberdik. Mersin’in Aydıncık İlçesi’nin etrafındaki
tepelerde kışı geçiriyorlardı. Köylerde dedelerin anlattığı
çadır yaşamı, tülü develeri ve kıl keçileri ile beraber
karşımızdaydı. Yolculuğumuzun en güzel kısmı da burasıydı.
Çünkü hayal ettiğimizin ötesinde masal dedeleri ile çadırlarında
tanıştık. Bir tanesi, Yörük çadırının içerisinde masalı
adeta yaşayarak, çadırın içinde döne döne bize masallar
anlattı. Sarıkeçililer’le eski zaman hikayelerinden masallara
oradan güncel sorunlarına kadar pek çok konudan bahsettik.
Bu
arada bulduğumuz masallardan bir tanesi Anadolu’nun pek çok
yerinde anlatılan “Tak Tak Eden Kabacık” masalıydı. Bu masalı
birçoğumuz biliyoruz, ama Hansel ve Gratel’den.
Yörük
masallarını derlerken herhangi bir editoryal çalışmadan
geçirmeden, kaynak kişiden duyduğunuz hâliyle kitaplaştırdığınızı
biliyorum. O yüzden kitapçıkta yer alan masalların büyük
çoğunluğu başı ve sonu atılmış, edebi yönü zayıf, olay
örgüsünden ibaret epizotlar aslında. Gerçek masal dedelerini ve
ninelerini nerede bulacağız?
Kayıp
masallarda tanıştığımız dedelerin ve ninelerin birçoğu şu an
hayatta değil. Şu anda kaç kişi ninesinden duyduğu
masalları zenginleştirerek anlatıyordur bilmiyorum. Ama masallar
nerede doğadan bağını tam koparmayan topluluk varsa orada hayat
buluyordur.
"Doğanın
farkında nesiller ve doğaya daha saygılı işletmeler"
amacıyla yola çıktığınız bir projeniz var, Doğadabuan.
Proje nasıl
ortaya çıktı?
Doğadabuan
ismi aslında instagram sayfamdan geliyor. Burada doğada yaptığım
basit gözlemleri an be an takipçilerimle paylaşıyorum. İnsanların
doğadaki ufak değişimleri, aslında her gün yanlarından geçip
gittikleri canlıların bir ismi, hikayesi olduğunu, fark etmelerini
amaçlayan bir sayfa bu. Sonrasında Doğadabuan’ı bir “sosyal
girişimcilik” projesi olarak özellikle öğrencilerle paylaşmak
için geliştirdik.
“Sosyal
Girişimcilik” dedin, bu çoğumuz için yeni ve yabancı bir
kavram. Sosyal girişimcilik nedir?
Topluma
değer katan projeler üretmek için bir girişimci gibi hareket edip
kurduğunuz sistemin para kazanmasını sağlıyorsunuz. Bir dernek
değiliz. Çünkü bir yerden fon bularak çalışma yaptığınız
zaman fon bitince projeyi bitirmek ya da bekletmek zorunda
kalıyorsunuz. Diğer yandan yaptığımız şey tam olarak ticari
bir işletme tanımına da uymuyor. Ciro hedeflerini gerçekleştirmek
için çalışan bir yapı yerine toplumda, biyo-kültürel
zenginliğimizin farkındalığını arttırmak için para kazanan
bir sistem.
İnteraktif
doğa ve kültür eğitim-etkinlik programında neler yapıyorsunuz?
Bu
programda öğrencilerin sosyal bilimler ve fen bilimlerini
öğrenmelerini hedefliyoruz. Burada bir öğrencinin tüm
duyularını kullanarak doğayı ve kültürü hissedip öğrenmesini
ve uygulamalı çalışma yapmasını sağlıyoruz. Bu bağlamda bir
okul için yıllık bir program çıkarabiliyoruz. Bu programda doğa
gözlem, kuş gözlem atölyelerine yer veriyoruz. Aynı zamanda
masallar, gökyüzü ve mitoloji, antik kentlerde felsefe atölyeleri,
sinema atölyeleri, antik ağaç resim atölyeleri gibi çalışmalarla
doğa ve kültür farkındalığı oluşturmaya çalışıyoruz. Bu
programın sonucunda öğrenciler doğa bilimleri ve sosyal
bilimlerde araştırma yöntemlerini uygulamalı olarak hissetmiş
oluyor. Bu da meslek seçimi için kendini tanımasına, istediği
mesleği tanımlamasına yardımcı oluyor.
Şu
anda üstün zekalı ve yetenekli çocuklara eğitim veren Milli
Eğitim Bakanlığı'na bağlı Bilim ve Sanat Merkezi'nde (BİLSEM)
bahar programı hazırladık. Burada çocuklara doğa ve kültür
üzerine interaktif atölye çalışmaları yapıyoruz. İlk önce
eğlenceli bir atölye çalışmamız olan "Masal Atölyesi ve
Yörükler" etkinliği gerçekleştirdik. Film gösterimi, yörük
kültürü, doğa dili konularını film ve drama ile işledik.
Atölye çalışmasının sonucunda çocuklardan ilginç bir soru
geldi; "Hocam Einstein, yörük olsa daha mı zeki olurdu?"
Bir yandan da Paloma Hotels sponsorluğunda köy okullarında "Masal
Atölyesi" yapıyoruz.
Daha
sonraki çalışmamız; Demre Kuş Cenneti’nde Kuş Gözlem
Atölyesi oldu. Bu çalışma ile doğa zekalarını işlevsel olarak
kullanabilecekleri teknik ekipmanlarla profesyonel bir doğa gözlemi
gerçekleştirdik. Öncesinde verdiğimiz kuş gözlemcisi eğitimi
ile doğal ekosistemleri, kuşları, tanıyan öğrenciler dünyada
yaygın olan kuş gözlemciliği hobisine de başlamış oldular.
Önümüzdeki
süreçte neler planlıyorsunuz? Teşekkür ederim.
Otistik
çocuklar için “orman banyosu” etkinliği planlıyoruz. Doğayı
hissedebilecekleri bir etkinlik bu. Kemer’de bulunan Yörük Parkı
ile bir program hazırladık. Bu kapsamda çocuklara ve yetişkinlere
yönelik bu konularla ilgili bir etkinlik programımız var. Yazın
3 günlük doğa ve kültür kamplarımız olacak. Bu kamplara
hem öğrenciler hem de aileler katılabilecekler. Birlikte doğayı
dinleyip, izleyeceğiz. Geceleri baykuş dinlerken yıldızları
izleyeceğiz. Gündüzleri doğa gözlemi kuşları bitkileri
ağaçları, habitatları ve doğa dilini öğreneceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder