Edebiyat dergilerinden tanıdığımız, öykülerini severek okuduğumuz, kitabı ne zaman çıkacak diye merakla beklediğimiz Ayşegül Kocabıçak'ın ilk öykü kitabı Dilsiz Annelerin Sessiz Çocukları raflarda yerini aldı.
Kitap üç bölümden oluşuyor: Sessiz Çocuklar, Dilsiz Anneler, Ve Biz... Her Birimiz.
Kocası için, çocuğu için, toplum öyle istediği için susan, susmayı nesilden nesile aktaran kadınlar ve annelerinden öğrendikleri suskunluğu minik omuzlarında taşıyan, tanıklıkları ve yaşadıkları ne denli ağır olursa olsun seslerini çıkaramayan çocuklar... Yakından tanıdığımız, bildiğimiz hayatların hikâyelerini anlatıyor Ayşegül, yalın, samimi diliyle... Sustuklarımızı yüzümüze tokat gibi çarpıyor, dilimiz çözülsün diye bizi omuzlarımızdan tutup sarsıyor. Ayşegül'le edebiyat, yazı yolculuğu ve her biri çok özenle yazılmış öyküleri hakkında konuştuk.
Kitap üç bölümden oluşuyor: Sessiz Çocuklar, Dilsiz Anneler, Ve Biz... Her Birimiz.
Kocası için, çocuğu için, toplum öyle istediği için susan, susmayı nesilden nesile aktaran kadınlar ve annelerinden öğrendikleri suskunluğu minik omuzlarında taşıyan, tanıklıkları ve yaşadıkları ne denli ağır olursa olsun seslerini çıkaramayan çocuklar... Yakından tanıdığımız, bildiğimiz hayatların hikâyelerini anlatıyor Ayşegül, yalın, samimi diliyle... Sustuklarımızı yüzümüze tokat gibi çarpıyor, dilimiz çözülsün diye bizi omuzlarımızdan tutup sarsıyor. Ayşegül'le edebiyat, yazı yolculuğu ve her biri çok özenle yazılmış öyküleri hakkında konuştuk.
Elli kelimeyle bize kendini anlatabilir misin?
Elli kelime diye bir sınırlama
gelince daraldım şimdi! Galiba sınırlandırılmayı sevmeyen
biriyim.
Dışarıdan çok
sakin, yumuşak ama içim kavga kıyamet!( Saydım yirmi kelime olmuş
bile!) İçimden daralsam da kural kuraldır diye de uyarım işte,
gördüğün gibi. Onun dışında kocasıyla akşam oturmalarına,
annesiyle akraba kabul günlerine, çocuklarıyla oyun salonlarına,
iş arkadaşlarıyla öğle yemeklerine giderken iki arada bir derede
–ısrarla ve vaz geçmeden- okumaya, yazmaya çalışan hayalcinin
biriyim.(Elli kelimeyi geçtim ya, rahatladım.)
Yazmaya başladığın andan ilk kitabın yayımlanmasına uzanan yolculuğunda yazı öğretmenlerin (sana ilham veren metinler, yazarlar, yazı konusunda iyi tavsiyelerde bulunan dostlar) kim oldu?
İyi ki bu soruyu sordun. Çünkü
onlar olmasaydı bu kitap oluşmazdı ve ben çoğu kişinin aksine
“bu yolda yalnızdım” demiyorum aksine öykü yazmaya başlayalı
çok kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen karşıma çıkan
güzel insanlar sayesinde, başlangıç için şanslı olduğumu ve
doğru adımlar attığımı düşünüyorum. Sayende onlara bir kez
daha teşekkür etmek isterim. Başta Perşembe grubundaki tüm
dostlarım, o grupla tanışmamı sağlayan Ayten Kaya, sonra yol
üzerinde tanıştığım Ayşegül Tözeren, Füsun Çetinel,
Abdullah Onay, Faruk Duman, Ayşe Akaltun. Hepsi bir şekilde yazma
sürecimde bana güç ve ilham veren, yol gösteren isimler oldular
ve değerleri paha biçilmez. Okuduklarım içinde ise Tomris Uyar,
Sevgi Soysal, Füruzan ve Carver ilk aklıma gelenler.
Dilsiz Annelerin Sessiz Çocukları, öykülerin bütünlüğüne çok uyan, seni yazmaya iten temel meseleni de anlatan bir isim olmuş. Hikâyelerinde anne arketipinin ön planda olduğunu görüyorum. Bir tarafta koruyan, kollayan, besleyen, kendi ölümünü düşündüğü saatlerde dahi çocuğunun okul sıralarının örtülerini yıkayan anneler, öte yanda "El âlem ne der" kaygısıyla kızının sorunlarına sırt çeviren, uzattığı eli tutmayan, kutsal aile yalanını ve iki yüzlülüğünü nesilden nesile aktaran, susmayı, "Kol kırılır, yen içinde kalır." demeyi marifet, erdem sayan anneler var. Bu konuda ne düşünüyorsun Ayşegül? Anneler sustuğu sürece özgürleşmemiz mümkün mü?
“Hem yara bandım, hem yaram…”
diye bir şarkı sözü var ya, annelerimiz de bazen öyle aslında.
Her zaman bizim iyiliğimizi düşünen ama istemeden-altını
çizerek söylüyorum istemeden- de olsa hayatımızın belli
dönemlerinde bizi kendilerine bir şekilde bağlayan ve kendi
kurallarını bize yaşatmaya çalışan melekler. Evet, onlar
sustukça özgür olamıyoruz. Annelerimiz bizi düşünerek
sustuklarını sanıyorlar, biz onları üzmemek adına bazı
şeylere sessiz kalıyoruz ve maalesef kâğıt üstünde yazılı
olmayan ama her daim geçerli çok kuralı var Anadolu’nun, kabul
etsek de etmesek de hâlâ var.
Öykülerin Sarnıç, 14 Şubat Dünyanın Öyküsü, Evrensel Kültür, Ekin Sanat, Tefrika, Lacivert, Kitapçı, Sancı Kültür Sanat, Galapera, Öykü Burcu, Balkon, Parşömen Sanal Fanzin, Theleme Tekkesi gibi çok sayıda dergi, fanzin ve blogta yayımlandı. Sence dergi ve fanzinler yeni yazarların olgunlaşma sürecini nasıl etkiliyor? Hangi yayınları takip ediyorsun?
Öykü yazmaya başlayalı dört
ay kadar olmuştu ki bir öyküm Ekin Sanat dergisinde yayınlandı.
Bu bana güç veren ve yazmaya devam etmem gerektiğini gösteren
bir işaret oldu. Kendi içimde kurup çoğalttığım kâğıda
döktüğüm metinlerin başka gözlere ve yüreklere dokunduğunu
görmek, iyi ya da kötü eleştirilmek beni motive ediyor. Bu
anlamda da olgunlaşmayı, gelişmeyi körüklüyor diye
düşünüyorum.
Sürekli takip
ettiğim bir dergi yok, çünkü tamamını okumak hem zaman hem
maddiyat açısından çok zor ama o ayki dosya konusuna ve
yazarlarına göre almaya çalışıyorum. Notos, Sarnıç, Evrensel
Kültür, 14 Şubat Dünyanın Öyküsü, Askıda Öykü, Kitap-lık,
Sözcükler en sevdiklerim. Bloglardan ise Parşömen Sanal Fanzin
benim için vazgeçilmez. Onur Çalı’nın tüm paylaşımlarını
her daim keyifle okurum.
Yeni, genç yazarlardan kimleri takip ediyorsun? Metin üzerinden gönül bağı kurduğun öykücüler kim?
Öyle çok ki! Onları okumaktan
eskilere zaman bulamıyorum desem yanlış olmaz. Aysun Kara'nın
Kıymık'ı dönüp dönüp okuduğum bir kitap mesela. Sonra Onur
Çalı, Barış Acar, Melike Uzun, Pelin Buzluk, Senem Dere, Ercan
Y.Yılmaz, Deniz D. Şimşek, Nazlı Karabıyıkoğlu, Hakkı İnanç,
Suzan Bilgen Özgün, Arzu Eylem, Murat Özyaşar, Pelin Temur,
Neslihan Önderoğlu, Şenay Eroğlu Aksoy, Türker Akyıldız,
Ahmet Büke. Tamamı son dönem okuyup beğendiğim genç
öykücüler.
Geliri Soma faciasında babasını kaybeden yetim çocuklara bağışlanan Ölüm Vardiyası seçkisinde yer alan Olmaz mı? öyküsü kitabının da ilk öyküsü aynı zamanda. Acı ve öfkenin çok yoğun yaşandığı, olayın henüz çok taze olduğu bir dönemde üstelik sipariş öykü yazmak, yazar açısından riskli bir durum ancak sen ustalıkla altından kalkmışsın. Yeniden belirlenen tema üzerine yazmayı düşünür müsün? Yoksa öykünün sana gelmesini beklemeyi mi tercih edersin? Öykü seçkileri hakkında ne düşünüyorsun? Teşekkür ederim.
Benden istenen konu benim de
derdimse hissedebilirsem yazabilirim. Hissedemezsem yazamam, sahici
olmaz. Bu anlamda Ölüm Vardiyası'ında yer alan öyküyü yazmak
benim için zor olmadı. Orada yaşanan acılar, mezar başlarındaki
çocuklar, siyasilerin timsah gözyaşları. Böyle bir seçki
yapılmasaydı da içimdekileri bir şekilde yazıp dışa atardım
galiba.
Öykü seçkilerine
gelince, neden olmasın! Yalnızca ticari olarak düşünülmedikçe,
edebiyat için yapılan her türlü kolektif çalışma hem yazarlar
hem okurlar için bir renk diye düşünüyorum.
Ben teşekkür ederim.
Sevgilerimle…
Ayşegül K.'yı ilk kez Ölüm Vardiyası'nda okudum, Etkileyici bir öykü, kitabını edinmek için güzel bir neden sundu bana. Önümüzdeki yıllarda ilgi ile takip edeceğim bir öykücü daha tanıdığım için mutluyum
YanıtlaSilEdebiyat dergileri ve öykü seçkileri henüz kitabı yayımlanmamış yazarlarla tanışmamıza vesile oluyor. Kitabı da seveceğinize eminim.
Silteşekkür ederim :)
Sil