13 Nisan 2015 Pazartesi

DİLSİZ ANNELERİN SESSİZ ÇOCUKLARI

Edebiyat dergilerinden tanıdığımız, öykülerini severek okuduğumuz, kitabı ne zaman çıkacak diye merakla beklediğimiz Ayşegül Kocabıçak'ın ilk öykü kitabı Dilsiz Annelerin Sessiz Çocukları raflarda yerini aldı.
Kitap üç bölümden oluşuyor: Sessiz Çocuklar, Dilsiz Anneler, Ve Biz... Her Birimiz. 
Kocası için, çocuğu için, toplum öyle istediği için susan, susmayı nesilden nesile aktaran kadınlar ve annelerinden öğrendikleri suskunluğu minik omuzlarında taşıyan, tanıklıkları ve yaşadıkları ne denli ağır olursa olsun seslerini çıkaramayan çocuklar... Yakından tanıdığımız, bildiğimiz hayatların hikâyelerini anlatıyor Ayşegül, yalın, samimi diliyle... Sustuklarımızı yüzümüze tokat gibi çarpıyor, dilimiz çözülsün diye bizi omuzlarımızdan tutup sarsıyor. Ayşegül'le edebiyat, yazı yolculuğu ve her biri çok özenle yazılmış öyküleri hakkında konuştuk.

 
 
Elli kelimeyle bize kendini anlatabilir misin?
Elli kelime diye bir sınırlama gelince daraldım şimdi! Galiba sınırlandırılmayı sevmeyen biriyim.
Dışarıdan çok sakin, yumuşak ama içim kavga kıyamet!( Saydım yirmi kelime olmuş bile!) İçimden daralsam da kural kuraldır diye de uyarım işte, gördüğün gibi. Onun dışında kocasıyla akşam oturmalarına, annesiyle akraba kabul günlerine, çocuklarıyla oyun salonlarına, iş arkadaşlarıyla öğle yemeklerine giderken iki arada bir derede –ısrarla ve vaz geçmeden- okumaya, yazmaya çalışan hayalcinin biriyim.(Elli kelimeyi geçtim ya, rahatladım.)
 
Yazmaya başladığın andan ilk kitabın yayımlanmasına uzanan yolculuğunda yazı öğretmenlerin (sana ilham veren metinler, yazarlar, yazı konusunda iyi tavsiyelerde bulunan dostlar) kim oldu?
İyi ki bu soruyu sordun. Çünkü onlar olmasaydı bu kitap oluşmazdı ve ben çoğu kişinin aksine “bu yolda yalnızdım” demiyorum aksine öykü yazmaya başlayalı çok kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen karşıma çıkan güzel insanlar sayesinde, başlangıç için şanslı olduğumu ve doğru adımlar attığımı düşünüyorum. Sayende onlara bir kez daha teşekkür etmek isterim. Başta Perşembe grubundaki tüm dostlarım, o grupla tanışmamı sağlayan Ayten Kaya, sonra yol üzerinde tanıştığım Ayşegül Tözeren, Füsun Çetinel, Abdullah Onay, Faruk Duman, Ayşe Akaltun. Hepsi bir şekilde yazma sürecimde bana güç ve ilham veren, yol gösteren isimler oldular ve değerleri paha biçilmez. Okuduklarım içinde ise Tomris Uyar, Sevgi Soysal, Füruzan ve Carver ilk aklıma gelenler.
 
Dilsiz Annelerin Sessiz Çocukları, öykülerin bütünlüğüne çok uyan, seni yazmaya iten temel meseleni de anlatan bir isim olmuş. Hikâyelerinde anne arketipinin ön planda olduğunu görüyorum. Bir tarafta koruyan, kollayan, besleyen, kendi ölümünü düşündüğü saatlerde dahi çocuğunun okul sıralarının örtülerini yıkayan anneler, öte yanda "El âlem ne der" kaygısıyla kızının sorunlarına sırt çeviren, uzattığı eli tutmayan, kutsal aile yalanını ve iki yüzlülüğünü nesilden nesile aktaran, susmayı, "Kol kırılır, yen içinde kalır." demeyi marifet, erdem sayan anneler var. Bu konuda ne düşünüyorsun Ayşegül? Anneler sustuğu sürece özgürleşmemiz mümkün mü?
“Hem yara bandım, hem yaram…” diye bir şarkı sözü var ya, annelerimiz de bazen öyle aslında. Her zaman bizim iyiliğimizi düşünen ama istemeden-altını çizerek söylüyorum istemeden- de olsa hayatımızın belli dönemlerinde bizi kendilerine bir şekilde bağlayan ve kendi kurallarını bize yaşatmaya çalışan melekler. Evet, onlar sustukça özgür olamıyoruz. Annelerimiz bizi düşünerek sustuklarını sanıyorlar, biz onları üzmemek adına bazı şeylere sessiz kalıyoruz ve maalesef kâğıt üstünde yazılı olmayan ama her daim geçerli çok kuralı var Anadolu’nun, kabul etsek de etmesek de hâlâ var.
 
Öykülerin Sarnıç, 14 Şubat Dünyanın Öyküsü, Evrensel Kültür, Ekin Sanat, Tefrika, Lacivert, Kitapçı, Sancı Kültür Sanat, Galapera, Öykü Burcu, Balkon, Parşömen Sanal Fanzin, Theleme Tekkesi gibi çok sayıda dergi, fanzin ve blogta yayımlandı. Sence dergi ve fanzinler yeni yazarların olgunlaşma sürecini nasıl etkiliyor? Hangi yayınları takip ediyorsun? 
Öykü yazmaya başlayalı dört ay kadar olmuştu ki bir öyküm Ekin Sanat dergisinde yayınlandı. Bu bana güç veren ve yazmaya devam etmem gerektiğini gösteren bir işaret oldu. Kendi içimde kurup çoğalttığım kâğıda döktüğüm metinlerin başka gözlere ve yüreklere dokunduğunu görmek, iyi ya da kötü eleştirilmek beni motive ediyor. Bu anlamda da olgunlaşmayı, gelişmeyi körüklüyor diye düşünüyorum.
Sürekli takip ettiğim bir dergi yok, çünkü tamamını okumak hem zaman hem maddiyat açısından çok zor ama o ayki dosya konusuna ve yazarlarına göre almaya çalışıyorum. Notos, Sarnıç, Evrensel Kültür, 14 Şubat Dünyanın Öyküsü, Askıda Öykü, Kitap-lık, Sözcükler en sevdiklerim. Bloglardan ise Parşömen Sanal Fanzin benim için vazgeçilmez. Onur Çalı’nın tüm paylaşımlarını her daim keyifle okurum.
 
Yeni, genç yazarlardan kimleri takip ediyorsun? Metin üzerinden gönül bağı kurduğun öykücüler kim?
Öyle çok ki! Onları okumaktan eskilere zaman bulamıyorum desem yanlış olmaz. Aysun Kara'nın Kıymık'ı dönüp dönüp okuduğum bir kitap mesela. Sonra Onur Çalı, Barış Acar, Melike Uzun, Pelin Buzluk, Senem Dere, Ercan Y.Yılmaz, Deniz D. Şimşek, Nazlı Karabıyıkoğlu, Hakkı İnanç, Suzan Bilgen Özgün, Arzu Eylem, Murat Özyaşar, Pelin Temur, Neslihan Önderoğlu, Şenay Eroğlu Aksoy, Türker Akyıldız, Ahmet Büke. Tamamı son dönem okuyup beğendiğim genç öykücüler.
 
Geliri Soma faciasında babasını kaybeden yetim çocuklara bağışlanan Ölüm Vardiyası seçkisinde yer alan Olmaz mı? öyküsü kitabının da ilk öyküsü aynı zamanda. Acı ve öfkenin çok yoğun yaşandığı, olayın henüz çok taze olduğu bir dönemde üstelik sipariş öykü yazmak, yazar açısından riskli bir durum ancak sen ustalıkla altından kalkmışsın. Yeniden belirlenen tema üzerine yazmayı düşünür müsün? Yoksa öykünün sana gelmesini beklemeyi mi tercih edersin? Öykü seçkileri hakkında ne düşünüyorsun? Teşekkür ederim.
Benden istenen konu benim de derdimse hissedebilirsem yazabilirim. Hissedemezsem yazamam, sahici olmaz. Bu anlamda Ölüm Vardiyası'ında yer alan öyküyü yazmak benim için zor olmadı. Orada yaşanan acılar, mezar başlarındaki çocuklar, siyasilerin timsah gözyaşları. Böyle bir seçki yapılmasaydı da içimdekileri bir şekilde yazıp dışa atardım galiba.
Öykü seçkilerine gelince, neden olmasın! Yalnızca ticari olarak düşünülmedikçe, edebiyat için yapılan her türlü kolektif çalışma hem yazarlar hem okurlar için bir renk diye düşünüyorum.
Ben teşekkür ederim. Sevgilerimle…

3 yorum:

  1. Ayşegül K.'yı ilk kez Ölüm Vardiyası'nda okudum, Etkileyici bir öykü, kitabını edinmek için güzel bir neden sundu bana. Önümüzdeki yıllarda ilgi ile takip edeceğim bir öykücü daha tanıdığım için mutluyum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Edebiyat dergileri ve öykü seçkileri henüz kitabı yayımlanmamış yazarlarla tanışmamıza vesile oluyor. Kitabı da seveceğinize eminim.

      Sil