8 Mayıs 2016 Pazar

Hayat Ağacının Seslerinde Buluşalım (*)


Ben bir kurmaca metin okuru ve yazarıyım. Mektup, dilekçe, sms, e-posta fark etmiyor, dili, sokakta konuşulduğu gibi kullanmamaya özen gösteriyorum. Çünkü kelimelerin kâğıda yazılmış harflerden çok daha derin anlamı var benim için. O yüzden anlatmanın gelişi güzelliğine bırakamıyorum kelimeleri. İstiyorum ki, üzerinde çok çalışılmamış gibi doğallıkla dizilsinler ancak aksıran tıksıran, kulağı tırmalayan bölümler,  yinelemeler de olmasın. Okurken de farklı değilim hayali bir kalem hep elimde, eksik şapkaları düzeltiyorum, yazım hatalarını…

Okumayı yazmayı seven, kızına da kitaplardan, iyi edebiyattan zevk alma tohumu ekmek isteyen, onunla uyku öncesi büyülü bir dünyanın içinde gezinti yapmaktan keyif alan bir anneyim, ben. İtiraf ediyorum, klasik masal uyarlamaları, asla ilk okuma tercihim olmadı. Hasbelkader hediye edilen masal uyarlamalarını diğer kitapların arasına sıkıştırıyor, her geceye bir masal kitaplarındaki masalları tuhaf, anlaşılmaz buluyor, okumaktan imtina ediyor, daha komik, daha yaratıcı, toplumsal rol modellerini dayatmayan kitapları kızıma sunuyordum. Orada mutluydum. Yazarın ve çizerin bize sunduğu dünyanın içine giriyor, kahramanın yolculuğuna eşlik ediyorduk. Ama birbirimizin gözlerine bakamıyorduk. Kelimeler yavaştı resimlerden, ânın içinde birlikte olamıyorduk.  Kitabın sayfalarının üzerinde biri minik biri büyük iki el, didişiyorduk.

Bir gün, kente hakikatçi geldi. Masalın ardındaki sembolleri anlattı. Masalla ilişiğimin ne kadar uzun zaman önce kesildiğini fark ettim, böylece. Masal söyleşilerini takip etmeye, masal üzerine kafa yormaya başladım. Masal, büyülü bir orman gibi yavaş yavaş içine çekti beni. Konuğu olduğum söyleşilerin mutfağındaydım. Yetmedi, masallar dile gelmek istedi. Masal anlatmak da uyku öncesi ritüeline dâhil şimdi. Ne kelimeler yazılanlar kadar mükemmel ne de belleğim. Anlattıkça uzuyor masallar, gizlendikleri yerlerden usulca çıkıyor. Anlıyorum, masallar insanla yaşıyor.

 

Masallar, bize kötülerin kaybettiği, iyilerin kazandığı bir dünyayı muştuluyor. Hayvanların, bitkilerin, nesnelerin, her şeyin bir canı, yaşam hakkı olduğu masal dünyası, bize eşitliği öğretiyor. Doğanın bize sunduklarını sınırsızca ve fütursuzca tüketme hakkımız olmadığını haykırıyor. İyilik, kötülük, asla yapmam dediğimiz insanlık hâllerinin hepsinin bir potansiyel olarak içimizde saklı durduğunu fısıldıyor. İçimizdeki kötüye baktığımızda, etrafımızdaki kötüleri de anlayabiliyoruz, onların karşılanmayan ihtiyaçlarının, öfkelerinin ve kötülüklerinin ardındaki iyiyi görebiliyoruz. Anlaşmanın bir yolunu bulabileceğimize inanıyoruz.

Çanakkale’de masal söyleşileri, üçüncü yılında. Geçen sene olduğu gibi bu yıl da, mayıs ayındaki sezon finalini, beş günlük bir şölene çevireceğiz. Heyecanımıza, gündemin ağırlığı karışıyor. Zor bir dönemin tanığıyız, hepimiz. Doğaya zulmediliyor, insana… Öfke dili her yere hâkim. Acılar yarıştırılıyor, yeri geliyor hayata benzer pencerelerden baktıklarımızla dâhi uzak düşüyoruz. Ayrışmalar çoğalıyor, derinleşiyor. En uzlaşılmaz sandıklarımızla bile barışmanın yolu, dinlemekten ve konuşmaktan geçiyor oysa. Şifalanmak için anlatmaya ihtiyacımız var, hikâyelerimizi paylaşmaya. Barışı, farklılıklarımızla bir arada yaşamayı özlediğimiz, temenni ettiğimiz için bu yılın temasını “Hayat Ağacının Sesleri” olarak belirledik. Hevesli, coşkulu bir ekip, buluşma için çalışıyor şu günlerde. Neler yok ki? Masal çemberleri, kukla atölyesi, masalsı hareket atölyesi, Likya Dede dans gösterisi, seminerler…

Gecelerimizi ve günlerimizi aydınlatan, bizi etrafına toplayan masalların sesi, hâlâ cılız. İyi insanların elinden tutmasına ihtiyacı var. Kötülerin kaybettiği, iyilerin kazandığı bir dünyayı hayallerinize ve çocukluğunuza hapsetmemek için kendinize iyilik yapın. 11-15 Mayıs 2016 tarihleri arasında yolunuzu Çanakkale’ye düşürün. Masallar sizi güzelliğe, esenliğe davet ediyor.

Tuğba Gürbüz

Çanakkale Kent Masalcıları üyesi
* Bu yazı 7/5/2016 tarihinde Yeşil Gazete'de yayımlanmıştır.

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder