Üçüncü çıraklığım da bir dişçinin yanında başlar. Bu en uzunu ve sonuncusu oldu. İki yıl kesintisiz, beş yıl da arayla onun yanında çalıştım. Dişçideki çıraklık, kalfalık yıllarımı enikonu anımsıyorum. Olduğu gibi önümde duruyor. Ustam iyi bir insandı (Hüsnü Erman) ve bana babalık etti. Hâlâ yaşıyor mudur, yaşıyorsa çok ihtiyarlamıştır. Toplu, gözlüklü, güzel bir adamdı ustam. Daha yanında çalışmaya başladığımın haftasında, gazocağında kaynayan bir tas suyu eline döktüm ve haftalarca eli sarılı kaldı. Beni okumaya o itti. Bir köy öğretmeninden dördüncü sınıfa değin okumuş gibi bir belge alıp, beşinci sınıfa o yazdırdı. İlkokulu, ortaokulu onun yardımıyla bitirdim. Öğretmen okulunu bitirene değin de sürdü bu. Bir dişçi olabilirdim. Dişçiyi de çok seviyordum, ama annesi bana kan kusturmuştur. Dişçinin annesi çok titiz, çok sinirli biriydi. Bütün esnaf ondan yaka silkerdi. Bunun için de evin bütün yiyeceğini bana aldırırdı. Her aldığım şeyi de iki üç kez geri gönderir ve hiçbir zaman beğenmezdi. Çoğu kez ağlayarak dönerdim. Ve ustam her zaman da:
_Bugün bana alıyorsan, yarın kendine alacaksın! derdi.
Öyle de oldu. Her şeyin iyisini seçip almayı böyle öğrendim. Hele kavundan karpuzdan öyle anlar olmuştum ki, ustanın arkadaşları kavun karpuzu bana seçtirirlerdi. Bugün, kavun, karpuz üzerine bir kitap bile yazabilirim. Bir uzman kesildim. Kavunun, karpuzun iyisini ta karşıdan tanırım. Hiç de yanılmam.
Temizlik işi de öyle; onda da kendimi uzman düşünebilirim. Bu da bana dişçiden kaldı. Sabahları çok erken saatlerde muayenehaneye gider, bir buçuk saat kadar oranın temizliğini yapar, sonra ortaokula giderdim. Ustam ilkin, masayı temizlemeyi, masanın başına öyle oturmayı öğretti bana. Dişçi masası bir laboratuvar masasına benzer: dişler, ispatüller, mumlar, alçılar, kerpetenler, macunlar, damaklar, altınlar, külçeler, gümüşler, körükler, kauçuklar. Ben o zamanlar öğrendiğim bu temizlik işini bugün de sürdürürüm. Evde yalnız masamı temizlemekle kalmam. Ortalığı toplamadan oturmam yerime. Yer, cam silmek, toz almak, öte beriyi yıkamak alışkanlığı bana ordan kalmadır. İyi, özenli giyinmek de yine bu çıraklık yıllarımdan kalmıştır. Bu bana babalık etmiş insanı, ben bir daha görmedim. Manisa'yı da öyle. Geriye bakmak ürkütüyor mu beni? Gerime ancak yıkarak bakabiliyorum. Bir canavarlık bu. Biliyorum.
İlhan Berk
Uzun Bir Adam
Yaşantı
YKY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder