22 Ağustos 2016 Pazartesi

ÖYKÜCÜLERE SORDUM:8

İlhan Berk "Anlam ve Anlamı Aşmak" başlıklı yazısında, "Anlamı aşmak, her iyi şiirin neredeyse asıl sorunu olmuştur. Bu da disiplinler zincirini kırmakla başlar," diyor. Buradan yola çıkarak soruyorum. Anlamı aşmak iyi öykünün de meselesi midir? Anlamı sarsıntıya uğratan, anlamı aşma konusunda size cesaret ve ilham veren, sizi özgürleştiren yazar/şair/metinleriniz hangileridir? 
                                                  
Öykünün sınırlarını zorlayarak anlamı aşmaya çalışmak heyecan verici. Öte yandan öyküde anlam tutarlılığı gözetmek neredeyse zorunluluk. Bıçak sırtı bir durum yani. Yine de İlhan Berk'e bütün kalbimle katılıyorum. Evet, anlamı aşmaya çalışmak iyi öykünün de meselesi olmalı. Olmalı ki özünde hep aynı olan meseleleri sonsuz faklı biçimde anlatabilelim. Öykü bugün yalnızca klasik anlamda hikaye anlatmakla sınırlı değilse bu, anlamı sarsıntıya uğratmayı göze alabilen yazarların sayesindedir. Leyla Erbil, Sevim Burak, Bilge Karasu, Hulki Aktunç, İlhan Durusel gibi yazarların metinleri bana her okuyuşumda bu  anlamda esin verir. 
Aysun Kara 

Tabii ki bu edebiyatın amacı değil midir zaten. Metnin düz anlamının arkasına onu aşan alt ve üst anlamlar yükleyebilmek. Doğrudan bir okumayla bile zevk alınabilecek metnin alt okumalarında bambaşka dünyalara kapılar açmak, edebiyat için yaşayan hemen her yazarın arzusudur. Fakat bunu layığıyla yapanlar oldukça azdır, Ferit Edgü, Latife Tekin, Kafka, Marquez'in beni özgürleştirdiğini söyleyebilirim. Metin olarak da bu disiplinin üç klasiğini anayım: Hayvan Çiftliği, 1984, Fahrenheit 451.
Mehmet Fırat Pürselim  

Öykü yapısı gereği anlam katmanlarından oluşur. Onun için tek bir anlamdan söz etmek günümüz öykücülük anlayışına ters düşer. Anlamın göreceliği kavramıyla açıklayabiliriz bu durumu. Bir metnin ne kadar okuru varsa o kadar anlama sahip olabilir. Anlamı aşmak ifadesi, bende ‘mutlak, tek anlam’ algısı yarattı. Oysa ki yazarın metinde yaratmak istediği anlam ile okurun metinde alımladığı anlam tamamen farklı olabilir; her okur farklı anlamlarla metnin içinde dolaşabilir. Bir öykü metninde anlam katmanı oluşturabilmek; yazarın entelektüel birikimi, okuma kültürü, az da olsa sanatçı dehası ile açıklanabildiği gibi okurdan da aynı oranda birikim, okuma ve metin üzerinde -farklı disiplinlerin yardımıyla- kafa yorma isteyebilir. Umberto Eco’nun tabiriyle söyleyelim; “Tek anlamlı bir şey belirtme iddiasında olan herhangi bir metin, başarılı olamamış bir evrendir.” Bahsettiğim anlamda; katmanlı, derinlikli bir metin oluşturan, anlamı değil okuru (nitelikli olanları dahil) sarsıntıya uğratan başarılı yazarlardan ilk aklıma gelenleri sıralayacak olursam; Vüsat O. Bener, Bilge Karasu, Memet Baydur, Oğuz Atay’dır. Edebiyat dünyası biraz da onların yüzü suyu hürmetine dönüyor.
Murat Darılmaz 

Şiir, öykü ya da roman gibi standart dile dahil değildir; bir meta-language'dir (üst-dil). İlhan Berk'teki "anlamsızlık" için de, bir meta-anlamdır denebilir. Şiirin us'la işinin olmadığını söyler. Ona göre, akıl dışıdır şiir. Ekleme yapalım: Şiir, tüm "ilkel" sanatlar gibi insanın kolektif bilinçdışını kurcalar. Sözcüklerin çağrışım gücünden, seslerinden, ritmden faydalanarak kurar yapısını. Bunun için anlama sırtını dönebilir (anlamı aşmanın ilk koşulu). Peki ya öykü? Öykü/hikaye bunu yapabilir mi, yani anlamı aşabilir mi? Bana sorarsanız, öykü kendini tahkiye'den, gevezece anlatma geleneğinden, anlatma illetinden kurtarmadıkça bu pek mümkün görünmüyor. Bu da yetmez; tekinsiz kızkardeşiyle (şiirle) de çok sıkıfıkı olmamalı, seviyeli bir birliktelik tutturmalıdır. İşte o zaman öykünün kendi yolunu/yerini bulma ihtimali doğabilir.
Ezcümle: Öykünün önünde, kendini kaptırmaması gereken iki yol uzanıyor: Şiir ve Anlatı. Öykü, belki de bu iki yolu birbirine katıp bir üçüncü yol yaratma çabasıdır, kimbilir.
Bu çerçevede, yol gösterici bulduğum yazarlar var. Birinin adını anayım, saygıyla: Orhan Duru
Onur Çalı

Disiplinler zincirini kırmak ve anlamı aşmak her sanat dalının meselelerinden biridir, diye düşünüyorum. İyi bir öykü anlatmaktan çok sezdirir, denmesinin nedenlerinden biri de budur. Öykü katmanlı bir dille, metindeki boşluklarla, hissettirdiği atmosferle okurda merak duygusunu ve soru sorma isteğini uyandırır. Önemli olan kapalı ve anlamsız gibi görünen bir metnin, her okurda kendi anlamını yaratarak hatta aynı okurun farklı okumalarında farklı anlamlar sezdirerek, anlamını aşabilmesidir. Bu bağlamda beni etkileyen yazar ve şairlerden ilk aklıma gelenler Leyla Erbil, Aslı Erdoğan, Bilge Karasu, Turgut Uyar, Edip Cansever, F.Kafka, J.D.Salinger, J.Cortazar, T. Robbins, C.Baudelaire 
Suzan Bilgen Özgün  

Anlam kesinlikle aşılmalıdır! Düzyazıda bile çünkü o yazarın ayak bağıdır. Havalanmadan, uçmadan iyi edebiyat elbette yaratılır ama taze bir dil bulmak için dilin sınırlarına gidilmesi gerekir. Dilin sınırları uçurum demektir ve uçurumdan atlamak şarttır. Bunda ise öykücünün işi şairinkinden zordur çünkü şair kanatsız uçar. Öykücü düzyazıcının uçuşu kanatlıdır ve kanatlar hep ağır çeker. Öykücü ve okur, süzülmek ya da çakılmak ikileminden, Sait Faik, Bilge Karası, Sevim Burak, Tomris Uyar, Hür Yumer, Gonçalo Tavares, Shaun Tan, Slawomir Mrozek, Witold Gombrowicz, Eduardo Galeano, Calvino, Canetti, Kafka, Cortazar, Fuentes ve elbette HEP ŞİİR okuyarak kurtulabilir. 
Zeynep Sönmez  

Not:  Reyhan Yıldırım'ın yanıtına buradan ulaşılabilir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder