22 Şubat 2017 Çarşamba

Efsaneler ve Gerçekler Arasında(*)



Ne zaman karanlık olsa, bir ateş yansa, gençler etrafında toplansa, korku hikâyeleri saklandığı yerden çıkar ve anlatılır. Üç harfliler, iyi saatte olsunlar diyerek adını anmaktan kaçındığımız cinler, periler, şeytanlar... Tedbirsiz yolcuları gafil avlamak için ormanlardaki kuytu alanları, dağ başlarının ıssızlığını, gecenin karanlığını, tenha ve tekinsiz yerleri mesken tutan masalların korkunç yüzleri... 
Tüm korkularımıza rağmen, anlatmaya ve dinlemeye devam ederiz. İyi ki de ederiz çünkü tüm bu  masallar, destanlar ve efsaneler bize onların neye benzediğini, neler yapabileceklerini ve onlarla karşılaştığımız takdirde nasıl başa çıkabileceğimizi anlatan birer reçetedir. Sözlü anlatı geleneğimizde büyük yer tutan korkunun mitleri yazılı edebiyatımızda ne yazık ki kendine çok az yer bulabilmiştir. Mehmet Fırat Pürselim Rodinya Kitap tarafından yayımlanan yeni kitabı Kumsalda korku hikâyeleri  ile türe önemli katkı sağlıyor.
Kitabın başında hikâyenin asıl kahramanı ve anlatıcısı Tufan ile tanışıyoruz. Yaz tatili. Sıkıcı İstanbul günlerinin ardından ıssız bir kumsalın ortasında kiralanan yazlık. El ele, diz dize anne ve baba. Tatilde canı daha da çok sıkılan, İstanbul'a dönmek için gün sayan Tufan bir gece kumsalda yürürken uzaktan yanan ateşi görür. Ateşin başında dört genç vardır. Gel otur diyerek ona yer açarlar. Tufan yanındaki güzel kızın gülümsemesinden etkilenir ve korku hikâyelerinin anlatıldığı çemberde yerini alır. 
Mehmet Fırat Pürselim, hem ateş başındaki bu beş gencin hikâyelerini anlatıyor bize, hem de onların birbirlerine anlattığı Türk ve İslam dünyasına ait kimi çok kısa ve gerçeküstü korkunun mitlerini. Sözlü geleneğin mirası bu mitleri, uzun tasvirlere yer vermeyen, daima şahitlikle açılan yapıları ve olay odaklı kısa anlatılar olmaları sebebiyle daha çok efsane olarak nitelendirebiliriz. Efsaneler ve kahramanların gerçek hikâyeleri arasındaki geçişler son derece başarılı. Yazar, okurun kafasını karıştırmadan, akışı bozmadan bu geçişleri sağlayabilmek için 1001 Gece Masalları’ndan aşina olduğumuz çerçeve öyküler tekniğini kullanıyor. Kitabın kahramanlarından biri ve anlatıcı olan Tufan, arkadaşlarının hikâyelerini bize aktarırken öyküler arasında da köprü vazifesi görüyor. Her öykü bitiminde, bizi elimizden tutuyor ve başlangıç noktasına yani ateşin başına getiriyor. Bu sayede biraz soluklanıyor, ardı sıra korku öğelerine maruz kalmaktan korunuyoruz. Hatta gençlerin kendi aralarında yaptıkları şakalaşmalara gülüp rahatlıyoruz. Anlatı baştan sona bu dengeli tavrını sürdürüyor.
Yazar yalnızca sözlü gelenekten beslenen hikâyeler anlatmıyor. Bununla beraber TEOG, üniversite sınavları arasında boğulmuş, bunalmış, yaşamın amacının iyi eğitim, başarılı işler edinmek ve bol para kazanmaktan ibaret olduğunu düşünen gençlere bazı temel sorular sormayı ve onları düşündürmeyi de ihmal etmiyor.
Salt başarıya odanmakla yetinebilir miyiz? Yaşamımızın amacı, yolun sonuna ve en uzağına herkesten önce varmak mıdır? Kendi değerlerimize sahip çıkmadan popüler olanı takip ederek mutlu olabilir miyiz?
Cevaplar bizi bekliyor.  

Kumsalda korku hikâyeleri
Mehmet Fırat Pürselim
Resimleyen Ayşe Akaltun
Rodinya Kitap
+16

*Bu yazı 2 Şubat 2017 tarihinde Kitapeki'nde yayımlanmıştır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder