Çocukla Barış, Bodrum BBOM Öğretmen Okulunda tanışan Özenç, Özge ve Gülesra öğretmenlerin orada öğrendikleri, araştırdıkları, derinleşmek istedikleri konuları ve sınıfa taşıdıklarını paylaştıkları dijital bir platform.
Farklı yerlerde, farklı koşullarda çalışan üç öğretmen Sura Hart'ın rehberliğinde çıktıkları yolculuğu "Şefkatli Öğretmenin Günlüğü" köşesinde hafta hafta paylaşıyor. Gündemin ağırlığından kaçmak, umudunu arttırmak, çocuklarla ilişkilerinde fark yaratmak isteyen ebeveynler ve öğretmenler için küçük tavsiyelerle dolu günlükleri, kendi pratiğimize dökebilmek, sürecimizi gözlemlemek için bu şablonu kendi ev hâlimize uygulamak istedim. Adını da Özenç, Özge ve Gülesra öğretmenlerden ilhamla "Şefkatli Anne Günlüğü" koydum.
Sura Hart ne diyor?
Öğretmenler ne yaşıyorsa öğrenciler onu öğrenir.
Öğretmenler öğrencilerin duygu ve ihtiyaçları ile empati kurarlarsa, öğrenciler;
1) ihtiyaçlarının dikkate alındığını
2) okuldaki arkadaşlarının ihtiyaçları ile nasıl empati kuracaklarını öğrenirler.
Bu değerli öğrenme, sınıftaki duygusal güvenlik ve güveni arttırır ve öğrenme sürecinde daha çok işbirliği ve dayanışmanın gelişmesi ile sonuçlanır.
Bir daha bir öğrenciyi "disipline etme"ye kalkıştığınızda, bunu yapmak yerine öğrencinin davranışının ardındaki duygu ve ihtiyaçlarını tahmin etmeyi deneyin.
Ben ne düşünüyorum?
Deniz 2015'in bahar aylarından itibaren aynı bale öğretmeniyle bale çalışıyor. İlk sezon bittikten sonra aynı zamanda arkadaşım olan öğretmeniyle oradan buradan konuşurken, Deniz'in asla sınıfı sabote etmek gibi bir niyeti olmadığını, sınıf içi düzeni bozan bir davranış sergiliyorsa bunun muhakkak bir ihtiyaçla (susamak, çantasından su matarasını almak, tuvalete gitmek vb) ilintili olduğunu söylemesi beni derinden etkilemişti. Çok yerinde bir gözlemdi. Ne var ki o günlerde Deniz'in ihtiyacını net bir şekilde dile getirmemesi bazen işleri zora sokuyordu. Deniz'in duyguları üzerinde kontrolünü yitirdiği kimi anlarda ne yapacağımı bulamıyor, kendimi kederli ve çaresiz hissediyordum. Surat asma, ortamdan uzaklaşma, sesimi yükseltme gibi davranışlar sergilediğimde ise kendimi yiyip bitiriyordum. Ne kadar da sabırsız, .... (onlarca yargılayıcı etiket yapıştırmak mümkün) bir anneydim, böyle.
O günlerde kütüphaneden ödünç alıp severek okuduğumuz bir seri vardı. Martin Waddell'in yazdığı, Barbara Firth'ün resimlediği Eve Dönelim, Küçük Ayı, Seninle Ben Küçük Ayı, Uyuyamıyor musun Küçük Ayı?, Aferin Küçük Ayı! kitaplarından bahsediyorum. Kim bilir kaç kere okumuşuzdur. Büyük Ayı'nın şefkat, sevgi, sabır dolu davranışları bir ebeveyn olarak beni derinden etkiliyordu. Yorgun, hırçın, korkmuş bir çocuğun sahip olabileceği en iyi anneydi, o. İlham ve suçluluk el ele gidiyordu. Kendime şefkatli yaklaşmak çok da becerebildiğim bir şey değil sanırım. 40 yaşla beraber bir şeyler değişiyor.
Sura Hart'ın bahsettiği "disiplinize etmek" anlık bir tepki, esasında. Olaylar ve durumlar karşısında hızlı reaksiyon vermek yerine, küçük bir mola verip bizi rahatsız eden şeye baktığımızda, duymak ve duyulmak otomatikman devreye giriyor. Kumkurdu'nu okumak bize iyi geliyor, duyma-duyulma meselesi hikâyeler aracılığıyla derinleşiyor, yerleşiyor. Zackarina'yı, Kumkurdu'nu ve Asa Lind'i seviyoruz.
Denizle nasıl paylaşıyorum?
Şiddetsiz İletişim buluşmalarından birinde yaptığımız bir alıştırma benim için oldukça zihin açıcıydı. Hepimiz kâğıtlara sakar, alıngan, çok bilmiş vb. yargılayıcı etiketler yazdık ve birbirimizin alnına yapıştırdık. Salonun orta yerinde neyi taşıdığımızdan habersiz dolandık ve bu sıfata yönelik yargılayıcı laflar attık ortaya. Örneğin sakar birinin yanından geçerken "Tamam, ben hallederim" vb. Alıştırmanın bir sonraki aşamasında şunlara baktık. Bu cümleleri neden kurduk? Hangi ihtiyacımız giderilmedi? Ne hissettik? Bu alıştırma bana anlık tepki vermek yerine, duraklamayı, bir es verdikten sonra yukarıdaki soruların yanıtını hızlıca kafamdan geçirmeyi ve bu doğrultuda bir açıklama yapmayı öğretiyor. Gözlem yap, duygularının farkına var, onun davranışının altında yatan ihtiyacı (genellikle oyun ve eğlence oluyor) sezmeye çalış, bunu fark ettiğini dile getir, bununla beraber sende uyanan duyguyu ve karşılanmayan ihtiyacını anlat ve bir ricada bulun. Yol haritası bu. Yazıldığı kadar kolay değil. Hal Edwaard Runkel'ın Bağırmayan Anne Baba Olmak kitabında yazdıklarını hatırlamak işime yarıyor. Ne diyor Runkel?
Çocuklarınız sabrınızı taşırmaz, sihirli düğmelerinize basmaz ve sınırınızı zorlamaz. Onlar kesinlikle bu kadar güçlü değildir.
Duygusal tepkilerinize siz karar verirsiniz. Daima bir seçeneğiniz vardır.
Daima bir seçeneğimiz var. Bunu bilmek güven veriyor.
Deniz'in geri bildirimi ne?
Deniz'e duygularımı, ihtiyaçlarımı, beklentilerimi açık ve net bir şekilde izah ettiğimde beni anladığını, kendi ihtiyaçlarının ve duygularının farkına vardığını, yaptığı davranışın sorumluluğunu aldığını ve gerektiğinde telafisi için yardımcı olmaya çok daha istekli ve açık olduğunu görüyorum.
Sonrası için ne düşünüyorum?
Bu sabah içim şükran dolu. Sipariş verdiğim Duygu Denizi oyunu ve Suzi Amado'nun zarif notuyla gelen Ruhuna Pansuman kitabı aynı dakikalarda elime geçti. Suzi Amado, "kendi duygusal ilkyardım çantanı hazırla" alt başlığını kullanıyor kitabında. Eğlenceli, renkli, kolay uygulanabilir alıştırmalarla dolu kitabın içeriği, Denizle yaptığımız çalışmalarla ve ona kazandırmaya çalıştıklarımla uyumlu. Kitaptan ve oyundan faydalanmayı düşünüyorum.
Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
İki haftadır okuldaki öğrenim işi ivme kazandı. Çocukların (haftada bir iki akşam) eve gönderilen bazı kelimelere aşina olması (çeşitli kereler okuması, yazması), ertesi günkü dikte çalışmasına hazırlıklı olmaları bekleniyor. Deniz bu çalışmayı ödev yerine koymuyor, onları okumak ve yazmak istemiyor. Ben de bu kelimeleri çalıştırma konusunda isteksizim çünkü öğrenme işinin yerinin okul olduğunu düşünüyorum. Ödevin, öğrenme hızının aramıza girmesini ve iletişimimizi bozmasını istemiyorum. Dolayısıyla Deniz dikte çalışmasına hazırlıksız gidiyor ve bazı hatalar yapıyor. İlerleme kaydettiğini, okumanın mantığını çözdüğünü, sınıfta henüz öğrenmediği bazı harfleri tanımaya, okumaya başladığını görebiliyorum. Deniz özelinde tüm çocukların sesleri yan yana getirme, okuma, yazma çabası, elde ettikleri başarılar takdir edilmeyecek gibi değil, zaten. Genetik miras ve çevresel koşulları da göz önüne alınca öğrenme hızına müdahale etme gereği duymuyorum. Bununla beraber Deniz benim kadar rahat değil. Yaptığı hatalar, el yazısı (bana göre okunaklı ve düzgün) nedeniyle zaman zaman kendisini başarısız hissediyor. Geçen hafta tam da bu kaygıların yoğun olduğu günlerde Füsun teyzenin hediye ettiği kitaplar arasından çıkan Madeline Finn ile Kütüphane Köpeği Deniz ve onun gibi hisseden çocukların yarasına merhem olacak bir kitap. Zamanla öğreneceksin, sabırlı ol diyerek duygularını hafife almak yerine kitabı birlikte okuduğumuz, hakkında sohbet ettiğimiz ve onu empati kurabileceği bir hikâye kahramanıyla tanıştırdığım için kendimi takdir ediyorum. Bir başkasına empati duymak, şefkat göstermek kendine empati ve şükrandan daha kolay.
Madeline Finn ile Kütüphane Köpeği hakkında yazdığım yazı
Şefkatli Anne Günlüğü 1
Şefkatli Anne Günlüğü 2
Şefkatli Anne Günlüğü 3
Sura Hart ne diyor?
Öğretmenler ne yaşıyorsa öğrenciler onu öğrenir.
Öğretmenler öğrencilerin duygu ve ihtiyaçları ile empati kurarlarsa, öğrenciler;
1) ihtiyaçlarının dikkate alındığını
2) okuldaki arkadaşlarının ihtiyaçları ile nasıl empati kuracaklarını öğrenirler.
Bu değerli öğrenme, sınıftaki duygusal güvenlik ve güveni arttırır ve öğrenme sürecinde daha çok işbirliği ve dayanışmanın gelişmesi ile sonuçlanır.
Bir daha bir öğrenciyi "disipline etme"ye kalkıştığınızda, bunu yapmak yerine öğrencinin davranışının ardındaki duygu ve ihtiyaçlarını tahmin etmeyi deneyin.
Ben ne düşünüyorum?
Deniz 2015'in bahar aylarından itibaren aynı bale öğretmeniyle bale çalışıyor. İlk sezon bittikten sonra aynı zamanda arkadaşım olan öğretmeniyle oradan buradan konuşurken, Deniz'in asla sınıfı sabote etmek gibi bir niyeti olmadığını, sınıf içi düzeni bozan bir davranış sergiliyorsa bunun muhakkak bir ihtiyaçla (susamak, çantasından su matarasını almak, tuvalete gitmek vb) ilintili olduğunu söylemesi beni derinden etkilemişti. Çok yerinde bir gözlemdi. Ne var ki o günlerde Deniz'in ihtiyacını net bir şekilde dile getirmemesi bazen işleri zora sokuyordu. Deniz'in duyguları üzerinde kontrolünü yitirdiği kimi anlarda ne yapacağımı bulamıyor, kendimi kederli ve çaresiz hissediyordum. Surat asma, ortamdan uzaklaşma, sesimi yükseltme gibi davranışlar sergilediğimde ise kendimi yiyip bitiriyordum. Ne kadar da sabırsız, .... (onlarca yargılayıcı etiket yapıştırmak mümkün) bir anneydim, böyle.
O günlerde kütüphaneden ödünç alıp severek okuduğumuz bir seri vardı. Martin Waddell'in yazdığı, Barbara Firth'ün resimlediği Eve Dönelim, Küçük Ayı, Seninle Ben Küçük Ayı, Uyuyamıyor musun Küçük Ayı?, Aferin Küçük Ayı! kitaplarından bahsediyorum. Kim bilir kaç kere okumuşuzdur. Büyük Ayı'nın şefkat, sevgi, sabır dolu davranışları bir ebeveyn olarak beni derinden etkiliyordu. Yorgun, hırçın, korkmuş bir çocuğun sahip olabileceği en iyi anneydi, o. İlham ve suçluluk el ele gidiyordu. Kendime şefkatli yaklaşmak çok da becerebildiğim bir şey değil sanırım. 40 yaşla beraber bir şeyler değişiyor.
Sura Hart'ın bahsettiği "disiplinize etmek" anlık bir tepki, esasında. Olaylar ve durumlar karşısında hızlı reaksiyon vermek yerine, küçük bir mola verip bizi rahatsız eden şeye baktığımızda, duymak ve duyulmak otomatikman devreye giriyor. Kumkurdu'nu okumak bize iyi geliyor, duyma-duyulma meselesi hikâyeler aracılığıyla derinleşiyor, yerleşiyor. Zackarina'yı, Kumkurdu'nu ve Asa Lind'i seviyoruz.
Denizle nasıl paylaşıyorum?
Şiddetsiz İletişim buluşmalarından birinde yaptığımız bir alıştırma benim için oldukça zihin açıcıydı. Hepimiz kâğıtlara sakar, alıngan, çok bilmiş vb. yargılayıcı etiketler yazdık ve birbirimizin alnına yapıştırdık. Salonun orta yerinde neyi taşıdığımızdan habersiz dolandık ve bu sıfata yönelik yargılayıcı laflar attık ortaya. Örneğin sakar birinin yanından geçerken "Tamam, ben hallederim" vb. Alıştırmanın bir sonraki aşamasında şunlara baktık. Bu cümleleri neden kurduk? Hangi ihtiyacımız giderilmedi? Ne hissettik? Bu alıştırma bana anlık tepki vermek yerine, duraklamayı, bir es verdikten sonra yukarıdaki soruların yanıtını hızlıca kafamdan geçirmeyi ve bu doğrultuda bir açıklama yapmayı öğretiyor. Gözlem yap, duygularının farkına var, onun davranışının altında yatan ihtiyacı (genellikle oyun ve eğlence oluyor) sezmeye çalış, bunu fark ettiğini dile getir, bununla beraber sende uyanan duyguyu ve karşılanmayan ihtiyacını anlat ve bir ricada bulun. Yol haritası bu. Yazıldığı kadar kolay değil. Hal Edwaard Runkel'ın Bağırmayan Anne Baba Olmak kitabında yazdıklarını hatırlamak işime yarıyor. Ne diyor Runkel?
Çocuklarınız sabrınızı taşırmaz, sihirli düğmelerinize basmaz ve sınırınızı zorlamaz. Onlar kesinlikle bu kadar güçlü değildir.
Duygusal tepkilerinize siz karar verirsiniz. Daima bir seçeneğiniz vardır.
Daima bir seçeneğimiz var. Bunu bilmek güven veriyor.
Deniz'in geri bildirimi ne?
Deniz'e duygularımı, ihtiyaçlarımı, beklentilerimi açık ve net bir şekilde izah ettiğimde beni anladığını, kendi ihtiyaçlarının ve duygularının farkına vardığını, yaptığı davranışın sorumluluğunu aldığını ve gerektiğinde telafisi için yardımcı olmaya çok daha istekli ve açık olduğunu görüyorum.
Sonrası için ne düşünüyorum?
Bu sabah içim şükran dolu. Sipariş verdiğim Duygu Denizi oyunu ve Suzi Amado'nun zarif notuyla gelen Ruhuna Pansuman kitabı aynı dakikalarda elime geçti. Suzi Amado, "kendi duygusal ilkyardım çantanı hazırla" alt başlığını kullanıyor kitabında. Eğlenceli, renkli, kolay uygulanabilir alıştırmalarla dolu kitabın içeriği, Denizle yaptığımız çalışmalarla ve ona kazandırmaya çalıştıklarımla uyumlu. Kitaptan ve oyundan faydalanmayı düşünüyorum.
Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
İki haftadır okuldaki öğrenim işi ivme kazandı. Çocukların (haftada bir iki akşam) eve gönderilen bazı kelimelere aşina olması (çeşitli kereler okuması, yazması), ertesi günkü dikte çalışmasına hazırlıklı olmaları bekleniyor. Deniz bu çalışmayı ödev yerine koymuyor, onları okumak ve yazmak istemiyor. Ben de bu kelimeleri çalıştırma konusunda isteksizim çünkü öğrenme işinin yerinin okul olduğunu düşünüyorum. Ödevin, öğrenme hızının aramıza girmesini ve iletişimimizi bozmasını istemiyorum. Dolayısıyla Deniz dikte çalışmasına hazırlıksız gidiyor ve bazı hatalar yapıyor. İlerleme kaydettiğini, okumanın mantığını çözdüğünü, sınıfta henüz öğrenmediği bazı harfleri tanımaya, okumaya başladığını görebiliyorum. Deniz özelinde tüm çocukların sesleri yan yana getirme, okuma, yazma çabası, elde ettikleri başarılar takdir edilmeyecek gibi değil, zaten. Genetik miras ve çevresel koşulları da göz önüne alınca öğrenme hızına müdahale etme gereği duymuyorum. Bununla beraber Deniz benim kadar rahat değil. Yaptığı hatalar, el yazısı (bana göre okunaklı ve düzgün) nedeniyle zaman zaman kendisini başarısız hissediyor. Geçen hafta tam da bu kaygıların yoğun olduğu günlerde Füsun teyzenin hediye ettiği kitaplar arasından çıkan Madeline Finn ile Kütüphane Köpeği Deniz ve onun gibi hisseden çocukların yarasına merhem olacak bir kitap. Zamanla öğreneceksin, sabırlı ol diyerek duygularını hafife almak yerine kitabı birlikte okuduğumuz, hakkında sohbet ettiğimiz ve onu empati kurabileceği bir hikâye kahramanıyla tanıştırdığım için kendimi takdir ediyorum. Bir başkasına empati duymak, şefkat göstermek kendine empati ve şükrandan daha kolay.
Madeline Finn ile Kütüphane Köpeği hakkında yazdığım yazı
Şefkatli Anne Günlüğü 1
Şefkatli Anne Günlüğü 2
Şefkatli Anne Günlüğü 3
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder