Uzun zamandır evine gitmediğim bir arkadaşıma uğradım
geçenlerde. Kendiliğinden, bir akşam üzeri gezintisinin ardından. Eve girer
girmez kendimi salona yığılı kitapları incelerken buldum. Aynı kitapları
sevmenin birleştirici bir yanı var, fersah fersah kapatıyor arayı.
Evde okunmayı bekleyen nice kitap yokmuş gibi, yığının
içinden okuyabileceğim bir kitap aradı gözlerim. Öyle buluştuk Melisa Kesmez’in
son kitabı Nohut Oda ile.
Melisa Kesmez benim de kendimi ait hissettiğim mekânları ve
hayatları anlatıyor. Genellikle 1. tekil şahıs kadın anlatıcının ağzından
anlatılıyor olaylar. Yanı başımızda bir kadın arkadaşımızla dertleşiyor gibi
hissettiriyor. Bu kadınlar kıskanç, rekabetçi değil üstelik, tam özlediğimiz,
hep yanı başımızda durmasını istediğimiz gibi anlayışlı, dayanışmacı...
Bir anla başlıyor öyküler, ilmek ilmek örülüyor.
Sık sık şimdiki andan, geçmişe ve yeniden şu âna dönüyor. Her gidiş gelişte
kahramanların hayatına dair bilgimiz biraz daha artıyor. Bu esnada ne olay
örgüsü sarkıyor, ne anlatı gücünden bir şey kaybediyor. Dolayısıyla okur ve
yazarın uyumlu birlikteliği sürüyor.
İnsana dair ne varsa merakla ve dikkatle bakan
bir yazarın elinden çıkmış bu öyküler. Hepimizin çok iyi bildiği,
tanıdığı bir yaranın içinden usul usul anlatıyor gidenleri, kalanları, her daim
kabuğunu arayanları...
Bir anlatıcısına şöyle dedirtiyor nitekim:
Bir gün bozmak için kurmamıştı orayı
şüphesiz. Daha taşındığı gün bir ömür orada kalacakmış gibi dizmişti mutfak
dolaplarına bardaklarını yan yana.
Her seferinde o kupkuru evleri daha ilk
günden yaşayan bir yer haline getirmenin yollarını ayırıyorduk. Çünkü orayı bir
an evvel senin kılman, seninle nefes alıp veren, sen kokan bir yer haline
getirmen gerekiyordu. Sonsuz yuva arayışımızın kurallarından biriydi bu. Daha
kolileri açmadan başlıyordun mekânla arandaki boşluğu doldurmaya, bir örümcek
gibi örüyordun ağını, duvardan duvara, odadan odaya.
Sıcak, yalın bir anlatımla, duyguları
abartmadan, trajikleştirmeden anlatısını inşa ediyor, Kesmez. İlk iki kitapta
yer alan öykülere göre anlatının hacminin uzadığı, derinliğin arttığı
görülüyor. Aile içi hesaplaşmalar, baskın anneler, erken yitirilen babalar,
babalarına kırgın kız çocukları, sevgisiz evlilikler, tek taraflı sevgiler
hikâyelerde kendine yer buluyor. Ama illa ki özlem, eski güzel günlere duyulan
özlem anlatının içinde usul usul atıyor.
Karamsar, kederli başlıyor öyküler, öyle
ilerliyor. Bununla beraber kahramanlarına karşı çok da acımasız bir yazar
değil. Çok büyük değişimler mevzu bahis olmasa da hemen her öyküde
kahraman bir aydınlanma ânı yaşıyor, bir şeyler tık ediyor, yerli yerine
oturuyor. Kopkoyu bir karanlıktan seslenmiyor, ışığın sızdığı, umudun inceden
filizlendiği bir yerden sesleniyor.
Melisa Kesmez hikâyelerini okumak hoşuma
gidiyor. İlk kitaptan bugüne anlatının uzamasını, âna hapsedilmeyip
hikâyeleştirilmesini, metnin içine gereksiz düşüncelerin sızmamasını başarılı
buluyorum, belki biraz da cesaret verici. Nohut Oda için
düşebileceğim tek şerh var.
Bir yazar belli bir anlatım biçimini
benimseyebilir, benzer temaların etrafında yeniden üretebilir. Her defasında
yeni bir hikâye olacaktır hiç kuşkusuz. Bununla beraber peş peşe birinci tekil
şahıs kadın hikâyeleri dinlemek, hemen hemen aynı çevrenin insan ilişkilerini
izlemek, insanda hep aynı kahramanın hayatından farklı kesitler okuyorum
düşüncesi uyandırıyor ve hikâyelerin kalıcı etkisi azalıyor.
Nohut Oda
Melisa Kesmez
Öykü
Sel Yayıncılık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder