28 Ekim 2018 Pazar

HER DAİM KABUĞUNU ARAYANLAR

Uzun zamandır evine gitmediğim bir arkadaşıma uğradım geçenlerde. Kendiliğinden, bir akşam üzeri gezintisinin ardından. Eve girer girmez kendimi salona yığılı kitapları incelerken buldum. Aynı kitapları sevmenin birleştirici bir yanı var, fersah fersah kapatıyor arayı.
Evde okunmayı bekleyen nice kitap yokmuş gibi, yığının içinden okuyabileceğim bir kitap aradı gözlerim. Öyle buluştuk Melisa Kesmez’in son kitabı Nohut Oda ile.  
Melisa Kesmez benim de kendimi ait hissettiğim mekânları ve hayatları anlatıyor. Genellikle 1. tekil şahıs kadın anlatıcının ağzından anlatılıyor olaylar. Yanı başımızda bir kadın arkadaşımızla dertleşiyor gibi hissettiriyor. Bu kadınlar kıskanç, rekabetçi değil üstelik, tam özlediğimiz, hep yanı başımızda durmasını istediğimiz gibi anlayışlı, dayanışmacı...
Bir anla başlıyor öyküler, ilmek ilmek örülüyor. Sık sık şimdiki andan, geçmişe ve yeniden şu âna dönüyor. Her gidiş gelişte kahramanların hayatına dair bilgimiz biraz daha artıyor. Bu esnada ne olay örgüsü sarkıyor, ne anlatı gücünden bir şey kaybediyor. Dolayısıyla okur ve yazarın uyumlu birlikteliği sürüyor.
İnsana dair ne varsa merakla ve dikkatle bakan bir yazarın elinden çıkmış bu  öyküler. Hepimizin çok iyi bildiği, tanıdığı bir yaranın içinden usul usul anlatıyor gidenleri, kalanları, her daim kabuğunu arayanları...
Bir anlatıcısına şöyle dedirtiyor nitekim:
Bir gün bozmak için kurmamıştı orayı şüphesiz. Daha taşındığı gün bir ömür orada kalacakmış gibi dizmişti mutfak dolaplarına bardaklarını yan yana. 
Her seferinde o kupkuru evleri daha ilk günden yaşayan bir yer haline getirmenin yollarını ayırıyorduk. Çünkü orayı bir an evvel senin kılman, seninle nefes alıp veren, sen kokan bir yer haline getirmen gerekiyordu. Sonsuz yuva arayışımızın kurallarından biriydi bu. Daha kolileri açmadan başlıyordun mekânla arandaki boşluğu doldurmaya, bir örümcek gibi örüyordun ağını, duvardan duvara, odadan odaya. 
Sıcak, yalın bir anlatımla, duyguları abartmadan, trajikleştirmeden anlatısını inşa ediyor, Kesmez. İlk iki kitapta yer alan öykülere göre anlatının hacminin uzadığı, derinliğin arttığı görülüyor. Aile içi hesaplaşmalar, baskın anneler, erken yitirilen babalar, babalarına kırgın kız çocukları, sevgisiz evlilikler, tek taraflı sevgiler hikâyelerde kendine yer buluyor. Ama illa ki özlem, eski güzel günlere duyulan özlem anlatının içinde usul usul atıyor.
Karamsar,  kederli başlıyor öyküler, öyle ilerliyor. Bununla beraber kahramanlarına karşı çok da acımasız bir yazar değil.  Çok büyük değişimler mevzu bahis olmasa da hemen her öyküde kahraman bir aydınlanma ânı yaşıyor, bir şeyler tık ediyor, yerli yerine oturuyor. Kopkoyu bir karanlıktan seslenmiyor, ışığın sızdığı, umudun inceden filizlendiği bir yerden sesleniyor.
Melisa Kesmez hikâyelerini okumak hoşuma gidiyor. İlk kitaptan bugüne anlatının uzamasını, âna hapsedilmeyip hikâyeleştirilmesini, metnin içine gereksiz düşüncelerin sızmamasını başarılı buluyorum, belki biraz da cesaret verici. Nohut Oda için düşebileceğim tek şerh var. 
Bir yazar belli bir anlatım biçimini benimseyebilir, benzer temaların etrafında yeniden üretebilir. Her defasında yeni bir hikâye olacaktır hiç kuşkusuz. Bununla beraber peş peşe birinci tekil şahıs kadın hikâyeleri dinlemek, hemen hemen aynı çevrenin insan ilişkilerini izlemek, insanda hep aynı kahramanın hayatından farklı kesitler okuyorum düşüncesi uyandırıyor ve hikâyelerin kalıcı etkisi azalıyor.




Nohut Oda 
Melisa Kesmez 
Öykü 
Sel Yayıncılık 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder