13 Mart 2020 Cuma

Nasıl Yazar Oldular? (44)

Yazmak, yazar olmak, ucu çocukluğa kadar gidip dayanan, hiç bitmeyen, ömür boyu çaba gerektiren bir uğraş. Yazarların yazmak ve yazar olmakla ilgili içlerinde uyanan en erken hatıradan, ilk ürünlere, yayımlanmış eserlere ve geleceğe uzanan yolculuklarını onların ağzından dinlemek, sizi de bu serüvene dahil etmek istedim. Buyurun. 





                                                        Aferin Deliliği 

Yazmak ya da okumak değil de bir şeyler üretme hevesim epey fazlaydı çocukken. Dışarıda arkadaşlarımla ne kadar zaman geçirirsem geçireyim mutlaka evde kendime yeten oyunlarım, icatlarım vardı. Oyuncakları pek sevmezdim, mandallarla oynamayı tercih ederdim mesela, onları birbirine tutturur otomobiller, robotlar, şehirler kurardım. İç sesim vardı, ikna edemediğim, susturmadığım, nesneleri konuşturduğum bir ses. Masallar okuyan büyüklerim olmadı, evimizde bir kütüphane yoktu, bazı arkadaşlarımın evlerine gittiğimde ansiklopedilere hayranlıkla bakardım ama bizde olmamasını da pek yadırgamazdım. Okumanın cazip bir hali yoktu.

İlkokul üçe gidiyordum, “Değerli öğretmenlerim ve sevgili arkadaşlarım, şimdi ben sizlere kendi aklımdan yazdığım şiiri okuyacağım,” diye bir giriş, sahnedeki öğrencinin şiiri peşi sıra alkışlar. Belirli gün ve haftaların en ilginç performansı buydu bana kalırsa. Sahnede tiyatro da yapsalar, şarkı da söyleseler bu şiirler kadar ilgimi çeken hiçbir şey olmuyordu. Utangaç, içe kapanık, pek konuşmayan bir çocuktum ama buna heves ediyordum. Herkesin karşısına çıkıp bu cümleyi söyleyerek yazdığım şeyi okumalıydım. İlk kez hamle yaptım, Orman Haftası’ydı. Görevi bizim öğretmene, Kadriye Çetin’e vermişlerdi. Ben de “Şiir yazmak istiyorum,” demiştim. Öğretmen onayladı ama sınıftaki çabam boşaydı; şiir sessizlikte, evde yazılırdı, öyle söylemişti öğretmen. Ben gene de son derse kadar uğraşmıştım ama öğretmen ertesi günkü etkinlikten önce şiire bakıp karar vereceğini söylemişti. Şiiri yazdım, sanırım iki ya da üç dörtlüktü. Sabah olup okula gittiğimde öğretmenimizin hasta olduğunu gelemeyeceğini söylediler. Programı C’lerin öğretmeni üstlendi, görev alacakları çağırdı, hemen sızıverdim. Ama kimseye okutmamıştım şiirimi, herkes yazısını, şiirini okudu en son ben kaldım. Çıktım ve okudum, sanırım kötü bir şiirdi, ama C’lerin öğretmeni sahneden inerken başımı okşadı. İşte o gündür aferin delisiyim…

                                                                                                                                  Murat Çelik  * Bu yazı 5/3/2020 tarihinde ilk kez Parşömen Sanal Fanzin'de yayımlanmıştır. 


2 yorum: