12 Temmuz 2023 Çarşamba

Yeni güne merhaba

En son iletiyi gireli henüz on bir gün olmuş ama bana çok daha uzun zamandır sessizmişim gibi geliyor. Sanki yazmayı unutmuşum ya da o kadar uzun süre ara vermişim de  nereden başlayacağımı bilemezmişim gibi bir haller. O yüzden bu sabahtan, bu andan başlayayım. 

Saat tam olarak 07.07. Ayaklanalı hayli oluyor üstelik. İlk kırk dakika siber aylaklığa yenildim, kabul. Aşkı Memnu dizisinden kesitler izledim. Google önerdi. Tıklayıp ardından youtube kanalına gidince de ardı sıra kimi fragmanları izledim durdum. (Bu aralar evet dönemindeyim galiba.) Sonra silkindim. Sabahın erken saatlerinde yapacak daha verimli (ne demekse artık) şeyler olmalı. Kendimizden ne çok beklentimiz var öyle değil mi? Her an dolu dolu yaşanacak, bizim büyümemize, gelişmemize, aydınlanmamıza katkıda bulunacak eylemlerle dolu olacak. Aksi tukaka! Bendeki bu aşırı ciddiyetin sebebi ne acaba? Siber aylaklık konusunda da kendimi dövüyorum esasında. İnternette epeyce zaman geçirdiğim oluyor. Geçen gün bu eylemlerin içeriğine de biraz daha yakından baktım. Bir kısmı mesleğimle ilgili bilgilendirici videolar. Pandemi döneminde çevrimiçi yapılmak zorunda kalınan bilimsel seminerler güzel bir arşiv oluşturmuş. Gözünü sevdiğim youtube kanalına yazıyorsun kelimeyi sana seriyor ardı sıra. Webinarlardan ziyade kısa videoları tercih ettiğimi fark etttim. Bu yalnızca bana özgü bir seçim değil muhtemelen. Uzun şeyleri evden, telefondan, ekrandan izlemekte, odaklanmakta zorlanıyoruz galiba, giderek daha çok üstelik. Bu odaklanamama halini en çok kitap okurken hissediyorum. Elime aldığım çoğu kitap yarım kalıyor. Bu ara kişisel gelişim kitaplarına sardığım için belki de. İyi bir kurmacayla buluşma zamanıdır belki de. Kitabı elime aldığımda sür tutuyorum bazen. 25 dk. boyunca elime telefonunu almamak için. (İmdat! Bağımlı mı oluyorum?) Çok geçmeden avcumda bir karıncalanma (benzetme ve dahi abartma elbette), telefona doğru çekilme hali deneyimliyorum. Devam et kızım diyorum. Sanal dünya bekleyebilir. Zil sesini duyana kadar okuyorum sonra. Bazen daha kısa sürdüğü de oluyor. Neticede zevk almadığım bir okuma eylemini de kesme seçimim var. Bence bu odaklanarak kitap okuyamamamdaki sebeplerden birisi faydacılık yaklaşımım. Okuyayım da, günlük hayatıma bir faydası olsun, okuyayım da belki bloğa hakkında yazarım. Oysa kaptırarak okumak böyle bir şey değil. Neyse uzattım lafı. Senin bu aralar okuma deneyimin nasıl? Neler okuyorsun? Neleri yarım bıraktın? 

                                                                      

                                                                            *

Hayat bu ara bana dişçisin sen, dişçi kal, diyor. Yazmak, emek, zaman dışında fazla bir yatırım gerektirmiyor. Eh yazıp bitirince de yollayayım da bir kitap bütünlüğünde muhafaza edeyim diyorsun haliyle. Artan mürekkep, kağıt, dağıtım masrafından bana ne! Yayınevine yollamak bir tık neticede ama yanıt almak öyle kolay değil. Belki 1,5 yıldır muhtelif yayınevlerine yolladım durdum öykü dosyamı. Çoğunlukla uzun bir sessizlik (mal değilim neticede, beklediğin cevap gelmiyorsa hayır demektir, anladık), matbu cümleler (maalesef ... adlı dosyanız yayın programımıza alınamamıştır, yayınevimize gösterdiğiniz ilgi için teşekkür eder, iyi çalışmalar dileriz. Teşekkür ederim de iki cümle de nedenine dair bir şey yazsaydın da işime yarasaydı. Hak da veriyorum bir yandan. Karşındakinin kim olduğunu bilmiyorsun ve polemiğe kapatıyorsun kapını. Seçim nihayetinde.) Geçen haftalarda bunlardan çok farklı bir yanıt aldım. Dosyanızı yayın programına alamıyoruz ama! Bu amanın ardında bir emek, çoklu değerlendirme varmış gibi hissettim. Ama'nın sonrası şuydu bu arada. Atmosfer yaratma, karakter yaratma, Türkçeyi iyi kullanma, betimleme gücü gibi olumlu yanlara övgü ve yeni bir dosya olduğunda gönderilme çağrısı. Ne derler bilirsiniz better than nothing. Bu ara yazma mevsiminde değilim. Hazır hissettiğimde bu güçte olanları ayıklayıp yenilerini ekleyip şansımı tekrar denerim. Hayat karşısında Hacıyatmaz gibiyiz en nihayetinde. Edebiyat dünyası neden bundan ayrı düşsün. 



2 yorum:

  1. Benzer durumlar... Bir aydır pek okuyamıyorum ama bunun nedeni benim için hava çok güzel ve evde olmamalıyım diye kendimi suçlayıp durmam. Ama sonuçta evden de çıkamıyorum, şimdi çok sıcak diyorum! Tam bir kal gelme hali... Rehavet çöktü derdi eskiler..
    Elimde de tuğla gibi bir Oblamov vardı, ben kitap yarım bırakamam biliyor musun, inat ederim okumaya ama olmuyor olmuyor. Bıraktım, tarz değiştirmek işe yaradı. Şu an Siri Hustvedt okuyorum, ilk defa.. Hep Paul Auster'ın karısı diye görmezden gelmiştim (aynı evden iki yazar çıkmaz kafası!) hakikaten hoşuma gitti..
    Bence de hazır hissettiğinde doğru zamanda mutlaka olacaktır... Bol şans.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aksayan, gitmeyen okumalanı bırakman ne iyi olmuş. Doğa boşluk sevmez, derler. Hoşuna giden bir kitap bulmuşsun ne güzel. Bir erkek yazarın/şairin yazar/şair karısı olmak dezavantaj mı acaba? Mimar kocası olsa onun adıyla anılmayacak, yazarlığından da kuşku duyulmayacak neticede.

      Sil