Dışarıda nefis bir manzara var. Neredeyse dolunay. Balkon esiyor püfür püfür. Cırcır böcekleri senfonisi canlı müzik yapıyor. Şöyle rahat koltuğa yayılayım, ayaklarımı uzatayım, balkonun sessizliğinde keyfime bakayım... Bakardım da...
Ama tatil öncesi çamaşır yıkamak gerek. Yıkamakla bitmeyecek elbette. Kurutmak, katlamak, bavul hazırlamak gerek. Keyif sürmenin sırası değil şimdi.
Netflixte izlenmesi bekleyen bir dizi var. Düğümler bir bir çözülecek, tahminler yürütülecek. Elimde soğuk bir içecek, kaptırmışım ardı sıra bir bölüm bir bölüm daha...
İzlerdim de nevresimleri değiştirmek gerek. Elim değmişken kim bilir daha neler yapmak gerek. Merak ettiğin sorulara cevap bulmanın sırası değil şimdi.
Kızım damla sakızlı kahve almış bana. Kendi harçlığıyla. Adadan. Parga'da gözümün kaldığı tahta balıkların küçük boy seramiğini de bulmuş. Eve satın almış. Kendi harçlığından... Duygular zirve. Canım sarılıp sarılıp öpmek ister...
Öperdim de izin vermez iki gözümün çiçeği... Büyüyünce her şey ölçülü. Canının çektiği kadarı yasak. Oysa biz bu çocukları doyasıya öpüp okşamak için doğurduk. Sarılıp sıkıştırmanın zamanı değil şimdi.
Çamaşır asmanın, katlamanın, bavul hazırlamanın zamanı gelmedi daha. Dayanmışım yastığa. Bir kulağım çamaşır makinesinde, bir kulağım senfonide. Sırtımı dinlendirmek, bu satırları yazarken mola vermek de iyi geldi. Temiz çarşaf serecek kadar gücüm de var üstelik. Eh buna da şükür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder