Prag'a ilk kez 15 yıl önce gelmiştim. Balayı için. Bir hafta kadar kalmıştık. Yine ağustostu. Güneşli günler çoktu. Bir gün üşüdüğümü hatırlıyorum. Kutna Hora'ya gitiğimiz gün. Yağmurdan kaçmak için bir lokantaya girdiğimizi, içim ısınsın diye çorba istediğimi. Komik anılarımız olmuş. Kimi çok uzakta kalmış. Duygusu var, ama ayrıntıları hatırlamak zor. Aklımda kaldığı kadarını anlattım kızıma. Babası da kendi hatırladıklarını anlatmış, daha sonra. Ayrı evlerdeyiz çünkü. Noterde muvafakatname için beklerken "Bunu anlatmamışsın, dedi." Biraz eşeledik zihnimizi, pırıltısını yitirmiş anıları yakalamaya çalıştık. Güldük. Sonra gitti. Benim biraz daha işim vardı noterde.
Niyetim Prag'a gelmek değildi aslında. Asıl hedef Polonya Wroclaw'dı. Direkt uçuş olmayınca farklı bağlantı seçenekleri de araştırdım. Prag'a yeni yerleşen bir arkadaşımda iki gün konaklamaya karar verdim. Günden kazanalım diye sabah 6.40 seferine bilet aldım. Ama İstanbul'a transferi hesaba katmamışım. Yamulduk.
Havaalanından eve nasıl ulaşılacağını gayet ayrıntılı açıklamış arkadaşım. Mühendis kafası. Kabin tipi bavulları kaptık, çıktık. Temassız kredi kartıyla biletleri aldık. Deniz pek sever böyle işleri kendi halletmeyi. İngilizcesi de var artık. Durakları takip etti. Aktarmayı yaptık. Eve vardık.
İki kanatlı geniş bir dış kapı karşıladı ilkin bizi. At arabaları girebilsin diye böyle inşa edilmiş, 200 yıl önce. Avluyu geçtik. Apartmandan içeri girdik. Eski ama köhne değil. Her katta geniş pencereler var,dairelerin önü sıra uzanan. Apartmanın içi aydınlık, ışıklı bu yüzden. Pencereyi açtığında boylu boyunca uzanan iki sıra çamaşır ipi var. Merdivenler dönerek yükseliyor. Trabzanlar metal ve ahşap karışımı zemin gri taş. Asansör yok haliyle. Ev 1+1. Işıklı ve ferah. Yüksek tavan, geniş ve uzun pencereler sayesinde. Biraz hoşbeşten sonra uyuduk, uyuduk, uyuduk. Akşam saatlerinde çıktık dışarı. Karl Köprüsünün ayağında pizza yedik. Köprüyü gezdik. Turistik noktalarda fotoğraf çektirdik.
Yeniden yolumuz düşsün Prag'a diye biz de ovaladık heykelin sarı sarı parıldayan ayrıntılarını. Eski şehir meydanına gittik. Geleneksel tarçınlı hamurlu bir tatlı yedik.
Ortasına krem şantiyi basmasalar çok daha lezzetli olurmuş doğrusu. Tepeleme doldurdukları şantiyi de düşürdüm çok geçmeden. Kalan çilek ve hamur tatlısı benim için daha tatmin ediciydi. Teselleme değil. Astronomi saatinin önüne gittik. Geçit törenini bekledik. Saat vurmaya başladığında ölümü sembolize eden iskelet sağ elinde tuttuğu çanı sallayıp sol elindeki kum saatini ters çevirdi, buraya dikkat der gibi.
En dikkat edilecek şey de bu değil mi zaten. Doğduğumuz anda kum saati ters çevriliyor. Önce koca bir ömür uzanıyor önünde. Çocukluk, ilk gençlik, gençlik, nihayet kırklar. Ölümlülüğü ancak o zaman idrak ediyor galiba insan. Önümde bir bu kadar daha zaman yok diyor ve silkeleniyor. Ertelemeden yap dedirtiyor. İşte bu gezi ertelemeden yap gezisi. Kızımla baş başa.
Prag'ta başlaması çok planlı değildi. Ama iyi oldu, sembolik oldu. Bir çemberi tamamlamak gibi bir şey. İki kişiyle başladığımızı, çoğalıp üç olduğumuzu hatırladım. Kızımla yeni iki kişilik hayatıma yürüyorum Prag sokaklarında. Bir film sahnesi gibi. Yağmurlu ve gri bir hava var, atmosfere uygun.
Prag'ta ilk gün böyle geçti işte arkadaşım. Pazar sabahı. Hala yataktayım. Saat henüz 8 suları. Yeni güne karışmadan ilk gün izlenimlerimi yazayım, dedim. Sakin, iyimser bir gündü dün. Bugün yeni bir gün. Nasıl geçecek göreceğiz.
Çok eskiyi hatırladım ben de bu yazıyla.. o zamanlar gittiğim tur şirketi artık yok, seyahat arkadaşımla yaptığı bir olaydan dolayı uzaklaştık.. ama anılar, şehir ve ben dipdiri duruyoruz. :) Ne güzel bunları hatırlamak, teşekkürler hayat demek. <3
YanıtlaSilGüzellikler sizi bekler...
Ne güzel vesile olmuş hatırlamanıza. Biz merkezde duruyoruz, diğer her şey bulutlar gibi, geliyor, duruyor, gidiyor. İyi dilekleriniz için de teşekkür ederim 🙏
YanıtlaSil