Yangınlar
Çanakkale merkez bu yaz ikinci kez alev alev. Merkeze yakın bir tarım alanından başlayan yangın, rüzgarın da etkisiyle geniş bir alana yayıldı. Ormanlık ve tarım alanlarını tuttu. Dün akşam işten çıkana kadar pek bir şey anlamadım. Eve giderken aracımın içinden, tepelerde yükselen dumanları gördüm. Yoğun duman evden de izleniyordu ancak alevler fark edilmiyordu. Yangın söndürme uçakları ve helikopterler vızır vızır çalışıyordu. Yemek yedik, biraz dizi izledik, olağan ev işlerini yaptık. Hava karardı. İşte o zaman uzaktan kızıl alevler görünür hâle geldi. Takke düştü, kel göründü derler ya, o hesap. Yangının ne kadar geniş bir alanı kapladığını, İzmir yolunun üstündeki tepelerin alev alev parladığını, gece görüşlü birkaç uçağın, helikopterin alevleri söndürmeye yetmediğini anladık. Telefonlar, mesajlar, hastane tahliye ediliyormuş, doğru mular ile geçti gece. Endişeli, üzgün... Uykuya dalmak pek kolay olmadı. Sabah daha iyi bir güne uyandık. Dün akşamki yoğun duman görüntüsü yoktu. Yangın tam olarak sönmemişti ama kontrol altına alındığı söyleniyordu.
Yangın merkeze bağlı birkaç köyü etkiledi ağırlıklı. O bölgedeki insanlar tahliye edildi. KYK yurduna yerleştirildi. Merkeze çok yaklaştığı kısımlar ise üniversite yerleşkesi ve hastaneler... Dün gece 50 kadar ambulans bekliyormuş hastane önünde. Gerektiği takdirde durumu acil yatan hastaları sevk etmek için. Neyse ki korkulan olmadı. Bugün ortalık sakin. Can kaybı yok diyorlar. Can diye sayılan insan çünkü. Ormanı yurt edinmiş tilkiler, tavşanlar, kirpiler, kaplumbağalar, cümle canlının adını sayan yok. Köylünün hayvanları da taşınmış. Şimdilik asayiş berkemal. Biz iyiyiz. Yangına uzak bir bölgede oturuyoruz. Alevleri, dumanları uzaktan izleyerek, endişelenerek geçirdik geceyi.
Küresel iklim krizi nedeniyle ortalama sıcaklıklar arttığı için ormanlar daha kuru, yanmaya elverişli hâle geliyor. Dolayısıyla sayıca orman yangınları artıyor, etkilediği alan büyüyor, kontrol altına alınma süreleri uzuyor. Bilimsel gerçek. Çam ağaçlarının kozalaklarının da alev aldığında pimi çekilmiş bomba gibi hareket ettiği, alevlerin sıçramasına sebep olduğu söyleniyor. Belki de Çanakkale'nin doğal bitki örtüsü çam değildir. Her kıraç alana çam ekilmemelidir. Troya Antik kentinin oralarda meşe palamutları var. Zamanında Çanakkale'nin en önemli ihraç malıymış bu palamutlar. Sincaplara, tavşanlara besin olmanın yanı sıra boya sanayiinde kullanılırmış çünkü. Sarıçay kenarındaki depolardan boğaz açıklarında demirli gemilere kayıklarla taşınırmış. Bir zamanların gündelik hayatına dair bilgilerin silinmesi, kırıntılar hâline dönmesi, kent sakinlerince pek de bilinmemesi ne tuhaf.
Hayaller
Bazen bir zaman makinesi olsa da binsem, şehrimi başka başka dönemlerde görsem diye geçer aklımdan. Mesela Troya kazılarının başladığı günlere gitsem, bir hayalet gibi izlesem olanı biteni, _seyrini değiştirmeden çünkü diziler bizi geçmişe müdahale etme konusunda fazlasıyla eğitti _ İngilizler tarafından işgal edildiği günlere gitsem mesela. Priyamos'un zamanına bir de, güzeller güzeli Helen'i görmek için. Çanakkale Kara Savaşları'nı görmeyi içim kaldırmaz. İstemem. 60,70 yıl öncesi de olur, kentin daha kozmopolit hâllerini görmek için. Ha bir de mamut görmek isterdim. Belki. Çok da şart değil. Söylesene arkadaşım, sen bir zaman makinesine binsen, kendi şehrinde hangi dönemlere gitmek isterdin? Senin şehrin neresi? İnsanın yalnızca bir tane şehri olmaz elbette. Kalbine kaç şehir, kaç ülke sığdırıyorsun? Anlatsana... Konuş ki paylaşalım. İnsan insana iyi gelir neticede.
Kitaplar
Geçen gün kütüphaneye uğradım. Pınar Öğünç Aksi Gibi'yi bıraktım. Çağatay Yaşmut Felsefe Cinayetleri Bir Başkomiser Galip Polisiyesi'ni aldım. Malum, polisiye romanlarda bir komiser, dedektif olur ve her kitapta ayrı vakalar çözülür. Polisiye sık okuduğum bir tür değil ancak özellikle insanın kendisini okumaya veremediği, odaklanma sorunu yaşadığı dönemlerde tıpkı çocuk edebiyatı gibi sarıp sarmalayan bir tür. Anda kalmanı mümkün kılıyor. Merak unsuru nedeniyle anlatıyla beraber akıp gidiyor insan, kitap bir çırpıda yarılanıyor, solda biriken sayfalar çoğalıyor ve mutlu son! Zihnim çelinmeden, dikkatim bölünmeden okuyorum polisiyeleri. Bu yanına bayılıyorum işte. Şimdide kalmak kolay iş değil çünkü. Başkomiser Galip'i sevdim. Yer yer güldüm. Behzat Ç'yi anımsadım. Çağatay Yaşmut da bir yerde çakmış zaten selamını. Behzat Ç'den hatırladığı bir ayrıntı ile çözdüğünü söylüyor çalışma arkadaşına. Eh yazar haklı, o hatırladıysa, başka hatırlayan okur da çıkacaktır neticede. Dün evde yemeğim vardı. Vakitlice çıkınca işten. Uzandım ve okudum. Son bir bölüm kaldı beni bekleyen. Onun da bir oturumluk canı var. Akşama, sabaha biter.
Senin elinde hangi kitap var? Sen ne okuyorsun?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder