Dün son iki hastam, randevusunu iptal edince yerlerini doldurmaya yeltenmedim. Ne zamandır belediyeye gidip kızıma kentkart almamız gerekiyordu. Onu halletmeye karar verdim. Eve gittim. Yakın zamanda çekilmiş bir vesikalık buldum. Kızı kaptım. Doğru belediye! Ertelenenler listesinden bir madde daha eksildi. Vakit varken cuma pazarına da uğrayalım, dedim. Otoparka giren araç seline kapılıp döndüm, durdum. Nihayet uzak muzak park edecek bir nokta buldum. Spor taytı almak, başlamanın yarısıdır, derler. Üç tane tayt, bir adet tül perde ve gölgelik aldım. Perdenin sporla ilgisi yok. Çalışma odasının tülünü sevmiyordum. Gölgeliğini de Sani evden kaçmaya çalışırken yırtmıştı. Eve yeni taşındığımız dönemlerdi, küçüktü, bölge yabancıydı, evin yolunu bulabilir mi, kaçar mı, korkuyordum. O, eve geri dönmenin yollarını bildiğini gösterdi. Ben de ona güvenmeyi öğrendim. Artık yırtık gölgelik ve desenini sevmediğim tülle yaşamanın gereği yoktu. Tülün boyu azıcık kısa kaldı ama desenini, duruşunu sevdim. Gölgelik yerine yatak odasının perdesini asarsam tülün kısa kalması problem olmayacak. Perdelerin de yıkanması gerekiyordu zaten. Hazır çıkarmışken yıkar, yeni yerine asarım.
*
Çalışma odasında iki kişiyiz artık. Bir örnek çalışma sandalyelerimiz İKEA kutularında demonte halde bekliyor. Montajı için şarjlı tornavida şart. Yaz kızım listene. Her eve lazım şarjlı tornavida ve alet çantası tez alına. Hayat böyle, ne yapalım, ihtiyaçlar bitmiyor.
*
Pazardan dönerken annemi aradık, yemeğe çağırdık. Cevap hazır. Bende yemek var, burada yiyelim. Ama hazırlıklıyız. Bu topa hiç girmiyoruz ve aşağıda beklediğimizi söylüyoruz. Malum annelerin hep yemeği, evde çayları, kahveleri, meyveleri var. Onları dışarı çıkartmak kolay olmuyor bazen. Hele bu yeni fiyatlarla. Çocuklarına kıyamıyorlar ama maksat ona değişiklik olsun, o hizmet alan olsun. Neyse ki annem çok da nazlı değil. İkiletmeden giyinip indi. Yemeğin ardından o uzanarak televizyon izlerken ben de balkonu temizlemeye koyuldum. Saksılardaki kurumuş çiçekleri söktüm, kuruyan yaprakları temizledim. Çiçekleri suladım. Saksıları pencerenin önünden salonun önüne doğru aldım. (Maksat aşırı güneşe maruz kalmasınlar) Sebastian yerde dolandı, tozu, kiri yuttu. Çamaşır suyuyla bir boy kiri, tozu sildim. Yeniden temiz su yaptım. Çamaşır suyuna lavantalı duş jeli de damlattım. Mis gibi koktu balkon. Nazar boncuklu masa örtümü serdim. Mum yaktım. Işıkları kapattım. Rahat koltuklara yerleştik annemle. Oh mis gibi çıkardık tadını, temiz balkonun ve serin yaz gecesinin. Bir bedeli oldu elbette terleyip rüzgarı yemenin. Bugün boğazlarım alev alev. Baş ağrısı da sinsi sinsi yerleşmekte. Sıcak çayları yuvarlıyorum peşi sıra. Gargara ile boğazdan aşağı inmesini durdurabilirim umarım.
*
Benim için uykuya dalmak hep bir sorun. Ne kadar zamandır var bilmiyorum ama yatağa geçmişle, gelecekle, hayallerle girdiğimden, zihnim rüzgarda çırpınan çarşaflar gibi olduğundan kendimi uykunun kollarına bırakmak pek kolay olmuyor. Bir şeyler dinlemek işe yarıyor. Bu aralar Berrak Yurdakul'un "Yedi Çeşit Evet" podcastine sardım. İçerik, mindfulness, meditasyon, şimdiye ait bir zihin, âna odaklanmak vb konular üzerine. Dolayısıyla dinlerken dikkatimi gerçekten yalnızca dinlediklerime veriyorum. Bu her zaman böyle değil. Çünkü normal koşullarda podcastlere çamaşır katlamak, sebze doğramak, tencere karıştırmak gibi işler eşlik ediyor. Bu sayede o işleri daha motive yapıyorum. Ama zihnim aynı anda tek işle meşgul olmuyor. Uyumadan hemen önce dinlediğim podcast serisinde ise sadece dinliyorum ve nefes alıyorum. Zihnimin o kelimeler dışında başka bir yere savrulmasına izin vermiyorum. Geçmiş, gelecek ya da hayalle meşgul olmayan zihnim, bedenimi rahat bırakıyor ve hop uykuya geçiyorum.
*
Kütüphaneden üç öykü kitabı ödünç almıştım. Birini bitirebildim ancak. Pınar Öğünç Aksi Gibi. Kitap yanımda. Bugün iş çıkışı iade edip diğerlerinin süresini uzatacağım. Kütüphaneye epeydir gitmiyordum. Pek afili olmuş. TC kimlik numaramı girince hop diye elimde tuttuğum kitapları listelemişti cihaz. Kapsama alanına girince barkodları taramış. Bendeki meali bu. Düşünüyorum da epeyce değişimi görecek kadar yaşamışım. Siyah beyaz televizyondan, renkliye, uzaktan kumandadan telsiz telefona... Hepsini saymayayım tek tek ama bunca değişim bir ömre fazla galiba. Biraz da stabil gitsek, yavaşlasak...
*
Annem sonunda kendisine pasaport çıkarttı. Her şey bir ay kadar önce şezlongta yan yana güneşlenirken oldu. "Mavi yolculuk var mı hâlâ?" diye sordu. Babamla çıktığı balayını düşündü muhtemelen. Ordu'dan İstanbul'a gemiyle yaptığı seyahat aklına geldi, anar çünkü zaman zaman. Yolculuk mümkündü, hele pasaport gelsindi. Dün geldi yeşil, gıcır bir pasaport. Bakalım siftahı ne zaman, nerede yaparız?
*
Bir hastamdan edindiğim bilgiye göre üniversitenin kreşi aylık 2900'den 10 bin liraya çıkmış, bir anda, habersiz. Üniversite bünyesindeki kreşin kâr amacı gütmemesi gerek, bana göre. Bu denli fahiş artışın, annelerin elini kolunu bağlayacağını, kadın istihdamını azaltacağını söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Ah sosyal devlet! Neredesin?
*
Bir şarkı ile bitireyim. Kızımın sevdiklerindenmiş. Sizin bu ara severek dinlediğiniz şarkılar hangisi?
Ne tatlı ne hamarat bir günmüş.. Ben yan gelip yatıyorum (laf aramızda sıkıldım). Pasaport o kadar hızlı çıkıyor mu? Bak bak, bir arkadaşım yeşil pasaport çıkmıyor diye bana gelemeyeceğini yazmıştı hemen hesap sorayım :))))
YanıtlaSilBu sıra Jack Johnson dinliyorum sakin sakin..
Bir ara çip sıkıntısı varmış. Randevu bulunamıyordu. Anneme çok hızlı aldık. Jack Johnson'ı bilmiyordum. Dinleyeceğim. Öneri için teşekkür ederim.
Silçiçeklerle uğraşmak iyi geliyor:) pasaport işi de sevindirici:) ertelenenler listemi okullar açılmadan bitirmeye çalışıyorum bende:)iş yaparken podcast dinleme alışkanlığı güzel, listeye aldım önerini teşekkürler...
YanıtlaSilİnsanın elinin toprağa değmesi güzel. Benim de hedefim okulların açılmasına kadar evi toparlamak. Başarırız umarım :)
Sil